Eldeki yatırımları kaybetme riski...

Türkiye'nin yabancı sermaye konusunda iki önemli sıkıntısı var... Birincisi, son dört yıldır yabancı yatırım sermayesi çıkıyor. İkincisi ise sıfırdan yeni yatırım yapacak ve uzun dönemli risk alacak doğrudan yabancı yatırım sermayesi gelmedi, gelmiyor ve mevcut sıcak parayı da yatırımlara yönlendiremiyoruz.

Benim korkum, mevcut yabancı yatırımların da Türkiye'den çıkmasıdır. Maalesef bu konuda toplum olarak da titiz değiliz. İktidar ve muhalefet olayın ciddiyetini anlayamadı.

Yıllardır Türkiye'de yaşayan yabancı sermayeye ait büyük bir şirketin yöneticisi, ''Artık Türkiye'de devam etmek için hiçbir neden kalmadı... Yatırımların teşviki geçicidir. Yatırım yapacak yabancı sermaye bu nedenle teşviklere bakmaz. Sermayesinin güvence altında olup olmadığına bakar. Bunun yolu da hukuki alt yapıdır. Romanya, Polonya, Macaristan, yabancı sermaye için daha elverişli hukuki alt yapıya sahip ülkelerdir.'' şeklinde konuşuyor.

Biz küreselleşmeyi yanlış anladık. Küreselleşmede yabancı sermaye hareketleri arttı. Ancak biz piyasayı kontrolsüz sıcak para ve spekülatif sermaye ye teslim ettik. Kısa vadeli yabancı yatırım sermayesinden vergi almak, sermayeyi ürkütür. Ancak sıcak parayı başıbozuk bırakmak ta kırılganlığı artırır.

Ben 10 yıl önce, "Sıcak paradan bu tür yabancı yatırım sermayesini kontrol etmek için giren sermayeden, Merkez Bankası'nda tutulmak üzere ve faizi de verilerek binde bir oranında munzam karşılığa benzer bir kesinti yapalım'' demiştim. Zira kontrolsüz sıcak para kırılganlık yarattığı için ciddi yabancı yatırım sermayesini engeller.

Öte yandan yerli veya yabancı olsun mülkiyet hakkı Anayasanın 35. maddesinde korunmuştur. Yabancı sermaye, hukuk düzenindeki tartışmalardan rahatsız oluyor. Özellikle, bazı katılım bankaları ve şirketlere yapılan baskılar ve kayyum atamaları ile ilgili yargı kararları da tartışılan hukuki sorunlar içindedir.

Mülkiyet hakkının olmadığı veya kısmen olduğu Komünist sistemler dünyaya ayak uyduramadığı için dağılmıştır. Çin örneği kendine özgüdür. Kaldı ki Çin'de fikri ve sinai mülkiyet haklarının korunması ile ilgili birçok olumsuz örnek var. Dahası, Çin'de piyasanın merkezi otorite tarafından düzenlenmesi, Çin'in potansiyel kalkınmasını olumsuz etkiliyor.

Reza Zarrab'ın ABD' de yargılanması, Türkiye'deki mevcut yabancı yatırımlar veya gelecek yabancı yatırım sermayesi için bir şanssızlıktır. Zarrab'ın Türkiye'den transferleri uluslar arası hukuka aykırı ise veya alınan ambargo kararlarını dolaylı yollardan delmek şeklinde algılanırsa, maalesef yabancı yatırım sermayesi için ortaya yeni bir handikap daha çıkmış olacaktır.

Aslında, yalnızca tartışılan yargı sistemi ve hukuk düzeni değil, yabancı sermayenin Türkiye'den aldığı hukuki müşavirlik desteğinde de sorunlar yaşanıyor. Bunun içindir ki Türk Amerikan İşadamları Derneği Başkanı Uğur Terzioğlu, Türkiye'de çoğunluğu İstanbul'da olmak üzere çok sayıda yabancı hukuk bürosunun olduğunu bunların 200'e yakınının Amerikan kökenli hukuk büroları olduğunu söylüyor.

Öte yandan, birçok kamu oyu araştırmasında da, halkın yargıya olan güveni azalmış görünüyor.

Söz gelimi, Kadir Has Üniversitesi'nin 2015 yılını değerlendirmek için yaptığı ''Türkiye Sosyal-Siyasal eğilimler Araştırması''nda yargıya güven ile ilgili bazı veriler yer almaktadır. Araştırmada fikrim yok diyenler çıkarılarak, evet veya hayır diyenler yüzdesine göre, yargı siyasallaşıyor diyenler yüzde 73.8'dir.

Yargı yabancı sermayenin ve mülkiyetin güvencesidir. Eğer halk Yargının siyasallaştığına inanıyorsa, yabancı da inanır. Aslında yargı bunu hak etmiyor. Türkiye için en ağır güven bunalımı, halkın yargının siyasallaşmasına inanmasıdır. Aslında yargının tamamı için bu yargı yanlıştır. Ne var ki tek-tük kötü örnekler halkı daha çok etkiliyor.

Türkiye yargıya olan bu imajı düzeltmelidir.

Yazarın Diğer Yazıları