Ekonomide istikrar nasıl sağlanır?
Önceki hafta Moody's, Türkiye'nin Raitinginin artması ve istikrarı için iktisat politikalarını değiştirmek gerektiğini açıklamıştı. Önceki gün de Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası uzmanı, mevcut politikalar değişmezse, TL krizi derinleşir dedi.
2021 faiz ve kur şokuna kadar bizde birçok iktisatçı, ekonomideki sorunları neo-liberal politikalara bağlıyordu. Son iki yıldır ise enflasyonun ve döviz sorununun temelinde heterodoks politikalar gösteriliyor.
Gerçekte ise bu iki tez de yanlıştır. Zira Türkiye neo-liberal politikalar uygulamadı, şimdiki politikalar ise hazine bakanının iddia ettiği heterodoks politikalar değildir.
Neo-liberal düşünce; devletin piyasaya müdahalesini en aza indirmeyi amaçlar ve bireysel sorumluluğa ağırlık verir. Sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesini ister. Ama bunlar kuralsız piyasa ve devletin tamamıyla dışlanması demek değildir. Maalesef Türkiye'de böyle oldu.
Söz gelimi; serbest veya dalgalı kur politikasında, denge kurunda aşırı hareketler olunca, bunun bozucu etkilerini önlemek için, merkez bankaları döviz alır ve satar. Bizde 2012 yılına kadar TL aşırı değerli idi. Söz gelimi Merkez Bankası TÜFE bazlı reel kur endeksi 2007 yılında 128'e kadar çıktı. Türkiye ithalat cenneti oldu. Aynı zamanda üretimde ithal girdi oranı arttı. Üretim dışa bağımlı yapı kazandı. Ama ekonomi yönetimi değerli TL serabına kapıldı. Daha yüksek kurdan döviz satın alması gerekirdi, yapmadı. O zaman ben bu hususu Meclis'te ve bu köşede çok dillendirdim.
*2008 yılında Çin'de fert başına GSYH, 4 711 dolar idi. Türkiye'de 10 802 dolar idi;
*2022 yılında Çin'de fert başına GSYH, 12 551 dolardır, Türkiye'de ise 2008 yılının da altında 10 665 dolardır.
Çin bu düzeye doğrudan yabancı yatırım sermayesi çekerek geldi. Ama kural koydu. Türkiye ise kural koymadı, dolaylı denetim yapmadı. Ciddi ve spekülatif sermaye arasında ayırım yapmadı. Bu nedenle doğrudan yabancı yatırım sermayesi hazır işletmeleri almak için geldi. Yeni yatırım yapmadı. Bol gelen kısa vadeli portföy yatırımları ve spekülatif sermaye oldu.
Faize ideolojik bakmak, neo-liberal politikalara tamamıyla terstir. Ama aynı zamanda heterodoks politika da değildir.
Heterodoks politikalar, kısa dönemli şok önlemlerdir. Söz gelimi; faizlerin düşük tutulması, eksi reel faiz heterodoks politikadır. Ama bu faiz eksi yüzde 5 olur da eksi 30 olursa, kur ve fiyat istikrarı alt üst olur. Eksi reel faiz ile birlikte MB rezervlerinin yüksek olması ve kuru desteklemesi gerekir. Dahası önce kur korumalı mevduat, sonra Merkez Bankası'nın her gün farklı bir kararla bankalara müdahalesi, sosyal maliyet ve belirsizlik yarattı. İktisat politikası aracı olarak değerlendirilemez.
Seçim sonrası Türkiye'nin gerçekten bugünkü politikalardan ve kadrolardan vazgeçmesi, ekonomi yönetimi oluşturması gerekir. Ekonomi yönetiminin de Türkiye şartlarına özgü, politika geliştirmesi gerekir.
Bu politikaların ekseni; Devlet-piyasa optimum dengesi ve planlama olmalıdır.
Türkiye'de piyasaya aksak rekabet hâkim olduğu için, devlet müdahalesi spekülatif faaliyetleri önler ve rekabetin önünü açar. Bu nedenle Türkiye'de devlet-piyasa optimum dengesini kurmak zorundayız.
Makro planlama spekülasyonun önlenmesi açısından da önemlidir.
Planlama ile sermaye piyasası ve reel ekonomi arasında, finans sektörü ile reel sektör arasında koordinasyon ve denge sağlanır. Spekülatif piyasalar önlenmiş olur.
Ayrıca; planlama, gerek özel tasarrufların ve gerekse kamu kaynaklarının önceden hangi alanlara tahsis edileceğini düzenler. Kamu kaynakları yasayla, özel tasarruflar teşviklerle yönlendirilir. Bu yolla siyasilerin kamu kaynaklarını popülizm için kullanması önlenmiş olur.