Ekonomide hovardalığın sonu
Doğa, hayat, siyaset ve ekonomi, denge üstünde kalır... Söz gelimi, doğada denge bozulunca deprem oluyor. Siyasette denge bozulunca savaş oluyor. Ekonomide denge bozulunca da kriz oluyor.
Siyasi iktidar, iktidar olduğundan geçen yıla kadar, döviz kurlarında dengeyi bozdu. Yüksek faiz düşük kur politikası uyguladı.
Kurların düşük, yani TL’nin değerli olduğunu söyleyenlere karşı, gerek hükümet ve gerekse Merkez Bankası’nın cevabı özetle “Dalgalı kur politikasına müdahale edemeyiz” şeklinde oldu. Madem dalgalı kura müdahale edilmez, bugün neden MB kur artışına müdahale ediyor?
Aslında, siyasi iktidar ve MB, bilerek düşük kur politikasını kullandı. Yıllarca MB döviz alımını durdurdu. Sıcak para kontrol altına alınmadı. Bu politikalar bilerek ve kurun düşük kalması için özellikle uygulandı.
AKP Hükümetleri ve MB düşük kur politikasını neden istedi?
- MB Enflasyon hedeflemesi yaptı... Düşük kur, ithal malların TL olarak fiyatlarının düşmesini sağladı. Bu yolla enflasyonun düşmesi
hedeflendi.
- Düşük kur, sıcak para için cazip bir ortam yarattı... Sıcak paranın kur riski olmadı... Sıcak para girdiği kurdan, bazen daha düşük kurdan geri çıktı.
- Özel sektör için dış borç imkânını artırdı. Kur riski olmadığı ve dışarıda faizler daha düşük olduğu için, özel sektör dışarıdan borçlandı. Bankalar kısa vadeli borç aldı. Bunların zamanı gelince aynı kurdan, bazen daha düşük kurdan geri ödediler. Borçlanmanın maliyeti düştü.
- Bu nedenlerle, ekonomide suni bir rahatlama oldu. Suni diyorum... Çünkü, düşük kurun getirdiği ve kısa sürede görünmeyen sorunlar dengeyi bozdu.
Düşük kur ekonomide dengeyi nasıl bozdu?
- Türkiye’nin rekabet gücü düştü. Düşük kur, ihraç mallarımızın diğer ülkelere göre fiyatını artırdı. İhracatımız, ithalatımızdan daha yavaş arttı. Ayrıca ihracatımız içinde de ithal girdi payı arttı. Cumhurbaşkanı “1 dolarlık ihracat için 82 sentlik ithalat yapılmasının herkesi rahatsız etmesi gerekir” dedi. İhracatta yalnızca yüzde 18 yerli katma değer olması, dış ticaret açığının nedenini de ortaya koymaktadır. Bunun içindir ki bu seneyi de katarsak 2003’ten beri 9 yılda toplam dış ticaret açığımız 306 ve cari açık ise 220 milyar dolar oldu.
- Cari açığın finansmanı, sıcak para, varlık satışı ve dış borçlanmayla yapıldı. Bankaların, Telekom gibi kamu yatırımlarının, sıcak paranın kârı ve dış borç faizi nedeniyle Türkiye her sene yaklaşık 20 milyar dolar, yani neredeyse enerjiye ödediğimiz kadar kâr ve faiz transferi yapıyor... Enerjinin içeride kısmen üretilmesi mümkün, ancak faiz ve kâr soygunu devam edecek.
- Düşük kur nedeniyle ithalat daha cazip oldu. İçeride ara malı ve hammadde üretimi durdu. İşsizlik arttı.
- Kur riski arttı. Şimdi kur artışı nedeniyle özel sektör dış borç maliyeti arttı.
- Özel sektör dış borçlanmayı, ithalatın finansmanında kullandı. Yeni yatırım yapmadı. Bu nedenle özel sektörün dış borç ödeme kapasitesi düştü.
- Şimdi kur artışı nedeniyle, ara malı ve hammadde üretimine geçmek için zaman gerekir. Bu nedenle de büyüme oranında bir düşme olacaktır.
- Türkiye net dış borç ödeyen konuma gelince, dış borç anapara ve faizi, varlık satışlarından dolayı kâr transferi gibi yurt dışına çıkan kaynakların ‘Gayri Safi Milli Hasıla’ya oranı, büyüme oranını geçecek ve bu da yoksullaşmaya neden olacaktır.
Özet olarak; AKP iktidarının düşük kur politikasının maliyetini ve cezasını toplum çekecektir.