Ekonomide altyapı erozyonu
1960 yılında, Türkiye, dünyanın 12. ülkesi idi. Fert başına gelir, Yunanistan’la eşitti. Güney Kore, İspanya ve Portekiz’den daha yüksekti. Bugün fert başına gelir olarak bu ülkeler bizi ikiye, üçe katladı.
Küreselleşme sürecinde biz ve diğer gelişmekte olan ülkeler yabancı sermaye çekti. Ancak bizim gibi, yüksek cari açık veren, yabancı sermayeyi kaşıkla alıp kepçeyle borçlanan ülke az oldu.
2012 öncesi, cari açık sürdürülür ve bir dolar bir TL olur diyecek kadar şaşkın iktisatçılar vardı... Spekülatörlerin ağzıyla konuşan bu iktisatçılar, ekonominin bugünkü çıkmazından birinci derece sorumludurlar.
2012 yılından beri devam eden durgunluğun ve artmakta olan işsizliğin sonu görünmüyor. Bu sene ve gelecek sene de düşük büyüme yaşama olasılığı yüksektir. Türkiye yeniden orta gelir tuzağına yakalandı.
2001 ve 2009 krizlerinde ekonominin iç dinamikleri, yeniden büyümeyi sağladı. Maalesef artık ekonominin iç dinamikleri körleşti. Daha da önemlisi bu durumdan çıkmamız için uygulanması gereken ekonomik kuralların ve iktisat politikalarının altyapısı tahrip oldu. Yani hangi siyasi parti gelirse gelsin, hangi ekonomi yönetimi olursa olsun, ekonomik kurallar, alacağı önlemler ve politika kararları etkili olmaz.
Düze çıkmamız için, her şeyden önce ekonominin dayandığı, devlet-piyasa, siyaset, yargı, demokrasi ve özgürlük gibi siyasi ve sosyal altyapıları düzeltmemiz lazım
1. Devletin düzenleyici eli koparıldı.
Siyasi iktidar DPT “yi kaldırdı ve planları askıya aldı. Devlet-piyasa optimal dengesini bozdu. Kamu altyapı yatırımlarını özelleştirdi. Devletin düzenleyici fonksiyonu kayboldu. Ayrıca, devlet tekelleri özelleşti, özel sektör tekelleri haline geldi. Piyasada kartelleşme oluştu.
Başta Merkez Bankası, bağımsız kurumlara müdahale edildi. Seçim odaklı kurallar, ekonomik kuralların önüne geçti.
Bu şartlarda, Devlet/Piyasa optimal dengesi kurulmadan, ekonomik kurallar işlemez.
2. Siyaset ipotek altına alındı.
Siyaseti halk değil, parti liderleri dizayn ediyor. Bunun için bütün anketlerden çıkan sonuç aynı, ” Halkın siyasilere güveni azaldı. “
Siyasete güven için seçim barajı kalkmalı ve önseçim zorunlu olmalıdır.
Ayrıca siyasette her zamankinden daha fazla gerilim yaşanıyor. Toplumda kutuplaşma oluştu. Dün yayınlanan Gezici Araştırma Şirketi’nin anketine göre, halkın yüzde 70.2’si Türkiye’de kutuplaşma olduğunu söylüyor.
KHAS ” Siyasi ve sosyal eğilim araştırması 2014 “e göre, halkın yüzde 79.3’ü parlamenter demokrasiyi isterken, yalnızca 12.6’sı başkanlık sistemini istiyor. Buna rağmen başkanlık sistemi siyasi iktidar tarafından sürekli gündemde tutularak halkın tercihleri ipotek altına alınıyor.
3. Yargı erozyona uğradı.
Yıllardır, yargı yapısı ve yargı kararları tartışılıyor. Tartışıldıkça da yargı erozyona uğruyor. KHAS’ın aynı araştırmasına göre halkın yüzde 78.7’si yargının siyasallaştığını düşünüyor. Gezici Araştırma Şirketi’nin anketine göre ise halkın yüzde 71.7’si yargıya müdahale edildiğini düşünüyor.
Özetle, hukuki altyapı olmayınca hiçbir ekonomik kural çalışmaz.
4. Otokrasi eğilimi, rekabeti bozar.
Piyasa ekonomisinin temel ögesi rekabettir. Otokratik yönetimler, piyasaya aşırı müdahale eder. İnsan hakları ve demokratik özgürlüklere müdahale eder. Özgür olmayan iktisadi ajanlar, tüketim-tasarruf kararı veremez. Tasarruflarını dışarıya götürmek eğilimi içine girer.
Bu anlamda Türkiye’de otokrasi yok ve fakat halkın korkusu var. KHAS’ın 2014 araştırmasına göre, Türkiye demokratik ülkedir diyenler halkın üçte birini oluşturuyor. Yine halkın yalnızca yüzde 27,5’i Türkiye’de düşünce özgürlüğü var diyor.