Ekonomi yönetimi ciddiyet ister

Başbakan, ekonomik krizi gündem dışı tutmak için, elinden ne geliyorsa yapıyor... Geçen yıl bana eksi büyümeyi söyletemezsiniz diyordu... Ekonomi resesyona girdi. Uzun bir süre ve Mecliste teğeti tarif etmekle zaman geçirdi. Lafı dolandırdı...
Sonunda, İkinci Dünya savaşının olağanüstü koşulları nedeniyle yalnızca bir defa ortaya çıkan yüzde 15 küçülmeyi hariç tutarsak, Ekonomi Cumhuriyet tarihinin en fazla küçülmesini yaşadı.
Bakanlara gelince... Birinin söylediği diğerini tutmuyor. Programda büyüme hedefi eksi 3.8 yazıyor... Bir bakan 5 diyor... Bir bakan 4 ile 4.5 arasında olur, diyor.
Merkez Bankası aynı zamanda hükümetin danışmanıdır. Merkez Bankası Başkanı tünelin ucunu başka yorumluyor. Belirsizliği işaret ediyor. Başbakan ve bakanlar, krizden çıkış için yol göründü diyor.
Ekonomi yönetimi beklentileri olumlu etkileyebilir... Ancak bu iktidar ve bu ekonomi yönetimi gibi laflar söylerseniz, siyaha beyaz derseniz, ortada ciddiyet kalmaz. Yerli ve yabancı yatırımcı güven duymaz. Ülke riski artar. Bu gibi belirsizlikler, spekülatörlerin işine gelir.
Yine Başbakan ve İktidar, Birinci çeyrekte ortaya çıkan yüzde 13.8’lik küçülmeyi ise “En kötüsünü gördük... Geride kaldı” şeklinde kapatmak istiyorlar.
Varsayalım 2009 ilk çeyreğindeki bu küçülme en kötüsüdür. Hatta ikinci çeyrekten itibaren büyüme pozitif olsun... Peki yüzde 13.8’in ekonomi üzerindeki tahribatı ne olacak?
İktidar, en büyük tahribat olarak ortada duran 6 milyon 300 bin işsize, kısa sürede iş imkanı mı yaratacak?
Resesyonda daha fazla bozulan ve yapısallaşan, sektörel dengeyi nasıl sağlayacağız?
Dünya ekonomik krizinin iki temel nedeni var... Birisi devlet- piyasa dengesinin bozulması, diğeri finans sektörü ile reel sektör dengesinin bozulmasıdır. Türkiye’de bunların üstüne, üretimde yerli - ithal dengesinin bozulması ve iç tasarruf oranının düşmesidir.
Hükümet, bankalara güvenerek, krizi hafif atlatıyoruz diyor... Bankalar küçülmüyor... Büyüyor... Ancak tüm diğer sektörleri vuran da bankalardır. Çünkü bankalar küresel krizi tetikleyen spekülatif davranışlarına devam ediyorlar. Merkez Bankası kaynaklarını yüzde 11.25 ile alıyorlar... Hükümetin gözü önünde en düşük yüzde 25 faizle işletmelere satıyorlar. Yani hükümet bankaların spekülasyon yapmasına imkan sağlıyor.
Bu nedenledir ki, resesyon içinde Türkiye’de Finans sektörü ile reel sektör arasında denge oluşmuyor... Tersine bozuluyor.

SABİT FİYATLARLA GSYH GELİŞME
HIZLARI (1998 TEMEL FİYATLARIN GÖRE )

DÖNEMLER BANKACILIK İMALAT SANAYİ FARK (PUAN )
2008. IV. DÖNEM 9.1 -10.8 19.9
2009 I. DÖNEM 10.8 -18.5 29.3

2008 son çeyreğinde bankacılık sektörü yüzde 9.1 büyüdü... Buna karşılık imalat sanayi yüzde 10.8 küçüldü. Arada büyüme farkı olarak 19.9 puan var.
2009 ilk çeyreğinde bu fark arttı... Bankacılık yüzde 10.8 büyüdü... İmalat sanayi tersine dördüncü çeyreğe göre daha fazla, yüzde 18.5 küçüldü.
Resesyonda sektörel denge daha çok bozuldu. Bu demektir ki yapısal dengesizlik arttı. Bu dengesizliğin getirdiği istikrar sorunu elbette kısa sürede çözülmez.
İktidar ekonomik sorunlara ciddi olarak bakmadığı takdirde, ülkeye daha çok zarar verecektir. Aynı nedenle kendi sonunu daha hızlı getirecektir.

Yazarın Diğer Yazıları