Ekonomi kırılganlık eşiğini de geçti
Ekonomi kırılganlık eşiğini de geçti
Dolar dünyada da değer kazandı... Ancak, Rusya hariç, Türkiye’de diğer gelişmekte olan ülkelere göre daha fazla değer kazandı. Çünkü Türkiye dünyanın en kırılgan beş ülkesi içindedir.
TÜİK’in ,2015 ocak ayı için yayınladığı, TÜFE’ye göre hesaplanan finansal yatırım araçlarının reel getiri oranı Borsada yıllık yüzde 25.15 oldu. Başka bir ifade ile Borsa bir yılda yüzde 25.15 oranında, enflasyondan sonra reel getiri sağladı. Buna karşılık külçe altında yıllık reel getiri eksi 1.65 oldu. Arada 27 puan fark var. Bu fark spekülatif boyuttadır.
Geçen sene, bir yıl önce 2014 ocak ayında Borsanın yıllık reel getiri oranı tam tersi eksi 25.64 idi. Bir yıl içinde 50.79 puan fark elbette spekülatif farktır. Borsanın bu kadar hızlı iniş çıkışı, sermaye piyasasının spekülatif bir piyasa olduğunu gösteriyor. Spekülasyonun hâkim olduğu bir piyasada kırılganlık yüksektir.
Aslında ekonomide kırılganlık uygulanmakta olan günü birlik politikaların bir sonucudur. Kırılganlık makro dengelerde de kendini çok net gösteriyor...
1. Türkiye istikrarsız, zikzaklı bir büyümeden sonra durgunluğa girdi. O kadar ki global büyüme ve gelir artışını gösteren fert başına büyüme 2008 ve 2009 yılında eksi olurken, 2010 yılında Çin’den sonra en büyük oranda büyüyen ekonomi olduk. Sonrası fert başına büyüme son üç yıldır ortalama ancak yüzde 1.5 oranında büyüyor.
Ekonomide büyüme olmayınca, işsizlik artar, gelir dağılımı bozulur. Ancak çok daha önemlisi, Türkiye gelir yaratamazsa 400 milyar dolar dış borcunu ödemekte sıkıntı yaşar. Büyüme ve gelir yaratamayan işsizliğin yüksek olduğu bir ekonomide, 1.7 milyon Suriyeli beslemenin dayanılmaz yanlışını görmek zorundayız.
2. Kronik enflasyondan yarını göremiyoruz.
Enflasyonda, Yurt İçi ÜFE, (Yurt İçi Üretim Fiyatları Endeksi) üretim maliyetlerini gösterir. TÜFE (Tüketici Fiyatları Endeksi) de toplam talebi gösterir.
Talep yüksekse, perakende fiyatlar da artar. Türkiye’de ise 2004 yılından beri yüzde 10 altında ve üstünde devam eden enflasyon talepten bağımsız, yapısal faktörlerin etkisindedir.
1. Toplam talep olmasa da, üretici fiyat artışı vitrine yani TÜFE’ye yansıyor. Çünkü piyasada oligopol yapı var. Firmalar maliyet artışlarını kolayca yansıtıyor. Söz gelimi kur artışı maliyetleri artırıyor ve bu artış da TÜFE’ye yansıyor.
2. Bütçe harcamaları etkin kullanılmıyor. Devlette ve özel sektörde verimlilik düşüktür. Firmalar eksik kapasitede çalışıyor. İmalat sanayisinde kapasite kullanım oranı yüzde 70, yüzde 72 dir. Bu nedenle birim başına üretim maliyeti yüksektir.
3. 2006 yılından bugüne kadar Merkez Bankası’nın enflasyon hedefi tutmadı. Tutmadığı gibi zaten kendisi bizzat istikrarsızlık göstergesi olan enflasyon da istikrarsız bir trend gösterdi. Söz gelimi ÜFE oranı 2013 yılında yüzde 1.84 oldu ve fakat ertesi yıl 2014 yılında yüzde 12,4’e yükseldi.
1963-1972 arasında, planlamanın ilk yıllarında Türkiye istikrarlı bir büyüme yaşadı. Sonra 12 Mart ve anarşi gibi siyasi ve sosyal olaylar planı da dejenere etti. Bugün yapılması gereken yeniden planlamaya geçmek ve günübirlik politikalardan vazgeçmektir. Elbette aynı istikrarı siyasette de yakalamaktır.