Ekmek ve köpekler!
Aklımda yanlış kalmamışsa 1990’lı yıllardı. Isının eksi 6-7’lerde olduğu bir Ankara gecesi, saat sıfır 3 civarları, birkaç sokak uzakta bir adam, âdetâ yırtınıyor:
“- Açlıktan ölüyorum, soğuktan donuyorum... Ulan sıcacık yataklarında mışıl mışıl uyuyan vicdansızlar; bir dilim ekmeğiniz, bir merdiven altınız da mı yok!”
Bu feryat 40 dakika kadar falan sürmüştü.
“Peki, sen ne yaptın?” derseniz, itiraf edeyim ki, hiçbir şey yapamamıştım.
İnsan o saatte evinden çıkıp hiç uğramadığı bir sokakta hiç tanımadığı bir insanın yardımına koşmakta o kadar da cesur olamıyor.
Amma aç ve üşüyen o adamın feryadı hâlâ kulaklarımdadır. Kim bilir belki de bir sarhoş yahut bir meczuptu.
Veya Cenabı- Hakk, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” Peygamber buyruğuna ne kadar uyduğumuzu bize göstermek için Hızır Aleyhisselâmı, “Kullarımı bir test et bakalım” diye mahallemize göndermişti..
Her halükârda bu bir imtihandı.
Biz o imtihanı kaybettik.
İnşallah bir kazanan olmuştur.
***
Türkiye’nin evveli ve bugününde de bir yanda “açlık çeken” diğer yanda “israf eden” insanlar var.
Ayrıca “açlık çeken” fakat harama tenezzül etmeyen; hem tokluktan çatlayan hem israf eden ve hem de “işi gücü haram kovalamak olan” insanlar da var.
“Açlık çeken amma harama tenezzül etmeyen” bir insan tanıyorum ve bunu bâzı dostlarımla da paylaştım.
Geçirdiğimiz ağır kalp ameliyatının nekâhet dönemi geçtikten sonra, sabah namazlarının ardından yürüyüşlere çıkmaya başlamıştık.
İşte açlık çeken amma harama tenezzül etmeyen 1946 doğumlu Mehmet Bey’i bu yürüyüşler esnasında bir çöp bidonunda yiyecek bir şeyler ararken tanıdım.
Tokların attığı ekmeği çöpten çıkarıyor, mümkün olduğunca temizliyor ve bir kenara çekilip “kemiriyor” du.
Oysa.. Sokak aralarında henüz açılmamış bakkal önlerine ekmek fırınlarının bıraktığı içi sıcak ekmek dolu kasalar ve yine sokak aralarında kasaları domates ve üzüm yüklü Pazar kamyonları vardı. Mehmet Bey de pekâla sahipsiz ekmek kasalarının birinden bir ekmek; başında kimseciklerin olmadığı domates ve üzüm yüklü kamyonlardan da biraz katık alıp karnını pekâlâ doyurabilirdi.
Günlerce takip ettim. O bunu yapmıyordu.
Size bir şey daha söyleyeyim mi?
Bunu o semtin köpekleri de yapmıyorlardı.
Bir lider köpek önderliğinde guruplar halinde gezen köpekler mis gibi kokan sıcak ekmek kasalarının önünden hızla geçiyor, ev ve site bahçelerindeki çöplerde buldukları yahut güvercinlere hayırsever insanların döktükleri kuru ekmeklerle karınlarını doyuruyorlardı.
İnanınız, hâlâ da öyle yapıyorlar..
Amma biz biliyor ve şahit oluyoruz ki nice “tokluktan çatlayan” insanlar “başkasına ait olanı” yani yetim hakkını, yani devlet malını, “siyasetçi-bürokrat-işadamı” şeytan üçgeninde, zimmetlerine geçirmek için gün 24 saat mesai sarf etmekteler..
Üzülerek ifade edelim ki.. Bunların içersinde alnı secdeli olanlar da az değil..
***
İşte böyle bir dünya, böyle bir Türkiye’de yaşıyoruz.
Ve bu Türkiye’de günde 123 milyon ekmek üretiliyor.
Bunun 6 milyon 140 bini ise çöpe gidiyor.
Dünyada ise her üç saniyede bir, bir insan açlıktan ölüyor. Tam 860 milyon insan aç. Bir milyar 500 milyon insan ise aldıkları aşırı kiloları vermek için para harcamakta.
Ne diyelim..
Allah bizi ıslah etsin.
Bir de not.