Eke'nin göçü...
Milliyetçi-ülkücü camia içerisinde tanıdığım en kibar, en iyi hukukçuydu Eke... “Ağabey” anlamındaki Eke’lik çok yakışırdı O’na... Genç Ülkücüler Teşkilatı’nda başladığı mücadelesine genç avukatlığı döneminde tanık olabildim. 12 Eylül darbesinin sıkıyönetim mahkemelerinde olağanüstü hukuk mücadelesi verdi. Mamak duruşmalarında merhum Galip Erdem, Şerafettin Doğan gibi tecrübeli avukatlar ideolojik savunma yaparken Eke, iddianamedeki hukuksuz deliller üzerine giderek savcılara soğuk terler döktürüp, hakim heyetinden tahliye kararları aldırabilen bıçkın bir avukat haline gelmişti. Sadece savunma değil, Ankara ve dışında müdahil olarak katıldığı davalar da vardı. Gün Sazak’ı şehit eden teröristlerin peşine dedektif gibi düşmüş, yakalanan faillerin izinden yurtdışına kaçanlara kadar ulaşmış, cinayetin bütün detaylarını ortaya koyarak katillerin cezalandırılmalarını sağlamıştı. Mehmet Refet Eke aynı zamanda Gün Sazak’ın devlet tarafından hukuken resmen “şehit” ilan edilmesine katkı sağlamıştı.
Muhafazakâr Parti’de, Milliyetçi Çalışma Partisi’nde, MHP’de hukuk işlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığını üstlendi. Evrakların Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına eksik gönderilmesi yüzünden partiye kapatma davası açılmış, Eke’nin müthiş savunmasıyla MÇP ve MHP kapatılmaktan kurtulmuştu. MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nda yargılanıp da Eke’ye vekâlet vermeyen hemen hemen yoktur. Sadece Ankara’da değil Türkiye çapında namlı bir avukattı. İstese parayı kamyon ile kazanırdı. Ama O hep “Ben Alparslan Türkeş’in avukatıyım. Öyle olur olmaz davaları alamam” katılığı ile milyon dolarların döndüğü şaibeli kişilerin vekâletini reddetti.
Bu sütunların müdavimleri 2011 genel seçimlerinden önce “MHP’nin tabelasını asan adamlar” başlıklı yazımı hatırlar. 1968 Adana kongresinde CKMP’nin ismi MHP olduğunda ertesi gün parti genel merkezinin tabelasını Mehmet Refet Eke, Muhittin Çolak ve Mehmet Boğüalp değiştirmişti... O fotoğrafı yayınladığımda gördüğü olağanüstü ilgi beni bile şaşırtmıştı. Vefanın göstergesine günümüzde rastlamak çok zor. Kanser tedavisi gördüğü hastaneden “O resmi nereden buldun? Bir kopyasını verirsen sevinirim” sözleri halen kulaklarımda...
Milliyetçi-ülkücü hareketin gerçek anlamda tarihinin yazılmayışı gibi sosyolojik sorgulamasının yapılamayışına da içerliyordu. Kelimenin tam anlamıyla kitap kurduydu. Bir dönem münzevi bir hayat yaşadığı Bodrum’dan arayıp, yeni çıkan bir kitabı tavsiye eder, bazı yayınları eleştirir, araştırıp, yazmam gereken konularda telkinlerde bulunurdu. En büyük arzusu Genç Ülkücüler Teşkilatı’nın tarihiyle beraber MHP’nin bilinmeyen, gölgede kalmış tarihini yazmaktı. Önemli notlarından bazı başlıkları paylaştığı olurdu. Lakin kanser illeti ve yoğun tedavi sebebiyle yarım kaldı... Kim bilir önümüzdeki günlerde bilgisayarındaki yazıları ve arşivlerinden tarihe not düşebilecek hacimli bir kitap ile ardından eser bırakmış olabilir. Bu konuda Sevgili kardeşim Metin Turhan ile beraber her türlü yardımı yapmaya sağlığında söz verdiğimiz gibi, cenazesinde de sözümüzü hatırlattık. Mehmet Refet Eke’nin Sırrı Erkuş ve binlerce mücadele adamları gibi unutulmasına gönlüm razı gelmez. Bütün Şark’ta olduğu gibi bizim ülkemizde de ölenin ardından gözyaşları dökülür, nutuklar atılır ama eninde sonunda unutulur. Allah rahmetini esirgemesin Eke’nin göçüyle ilgili çok önemli tespitlerim var. Ömrü boyunca muhalif olan bu satırların yazarı bu defa O’nun cenazesinden insan manzaralarını, rötuşlamadan olduğu gibi yansıtacak. Hacmi, ölçüsü olmayan vefanın tanıklığını yarınki yazıma bırakıyorum...