Eğlendirme aygıtları, hayat ve algı
Bugünün dünyasında din, bilim, hukuk, sanat ve halkla ilişkiler faaliyetleri tek yanlı ve hiyerarşik bir biçimde yürütülüyor. Küresel güç odakları, çıkarlarına uygun işleyen kültürel, ekonomik ve siyasal düzeni sürdürebilmeleri için bunu yapmaya mecburlar. Yoksulun, hastanın, sömürülenin, haksızlığa uğrayanın, mağdurun, aç ve açıkta olanların durumu böyle bir düzende nadiren gündeme gelebiliyor. Bardağın boş olan tarafını gündeme getirenlere ise aşırı, aktivist ve radikal nitelemesi yapılıyor. Küresel dünyanın çarpık düzeni, aşırı abartı, güzelleme, övgü içeren propagandalarla sürdürülmeye çalışılıyor. Sistemin sürdürebilirliği adeta kitle iletişim ve propaganda makinesinin alkışına, övgüsüne, desteğine ve onayına bağlanmış durumda...
Doğal olarak durum Türkiye’de de dünyadan çok da farklı değil. Olması lazım gelenin olduğu, yapılması lazım gelenin yapıldığı, atılması gereken adımların atıldığı bir ülke profili malum odaklarca inşa ediliyor. Türkiye’de bugün bilim insanı, din adamı, ekonomist, tv programcısı ya da bürokrat fark etmiyor hemen herkes sistemli bir biçimde olanı biteni övüyor. Televizyonların, gazetelerin, baroların vesair sivil toplum kuruluşları aynı şeyleri sürekli tekrarlıyor. Her sosyal sınıf kendi cephesinden egemen odakların uygulamalarının toplumsal yararına vurgu yapıyor. Bardağın boş olan yanından bahsetmeye kalkanlar ya susturuluyor ya da “pişmiş aşa su katmakla” suçlanıyor. Bireyleri ve toplumları özgür kılan temel öğenin gerçekler olduğu sürekli bir biçimde görmezlikten geliniyor. Yalnızca “evet” deme ve övgü düzme özgürlüğünün olduğu yerden gerçeklerin göç ettiği hep göz ardı ediliyor.
Yanlışların sürekli tekrarı, yanlışı doğru yapmaz. Ancak algı yönetimi için yapılan sürekli tekrar ve çarpıtmalar sonuçta bilinç burkulmasına ve “akıl tutulmasına” neden oluyor. Bilindiği gibi egemen odakların arzuladığı türden bir algının kalıcı olabilmesi için aynı vurgunun belirli zaman aralıkları içinde tekrarlanması gerekir. Bu tekrar, toplum ikna edilene ya da idrak teslim alınana kadar sürer. Akıllı için “kırk kez” tekrarın sahteyi gerçek haline getirdiğini halkın sağduyusu söyler.
Olup bitenlerin boş zaman, zevk ve eğlence aygıtlarıyla yakından ilişkisi vardır. Bugün küresel dünyada insanların zamanlarını boşaltma ya da boş zamanlarına hükmetme sektörü, algı yönetiminin bir parçası haline gelmiştir. Bilindiği gibi İspanyol diktatör Franko, toplumsal daha çok da gençliğin dinamizmini kırmak için insanların zamanlarını futbol, fiesta, fuhuş ile doldurmuştu. Günümüzde de aynı şey, kitle eğlendirme ve zevk sektörünü yönetilerek yapılmaya çalışılmaktadır.
Sanal dünyanın banal insanları ancak bu şekilde yaratılabilmektedir. Kitlelerin algılarını yönetmede boş zamanın, eğlence ve zevk teknolojisinin hayati önemi vardır. Yıllar öncesinden Aldous Huxley ile George Orwell gibi düşünürler kitle eğlendirme teknolojisinin demokrasiyi yok etme, insan ilişkilerini bozma ve bireyin bağımsızlığını kısıtlama olasılıkları konusunda çeşitli öngörülerde bulunmuşlardı. Orwell devletin, baskı teknolojisi aracılığıyla kamu bilincine totaliter bir mesajı kabul ettirebileceğine vurgu yapmıştı. Huxley ise insanların zevk aygıtları vasıtasıyla daha etkin biçimde yönlendirilebileceğini öne sürmüştü. Bu olguları insanlar farkına varmadan günümüzde günlük hayatlarında yaşamaktadır. Sorun yalnızca içicilik, uyuşturuculuk, çekicilik, röntgencilik, tiryakilik ile ilgili de değildir. Günümüzde zevk ve eğlendirme aygıtlarıyla insanların hayatının anlamına hükmeden daha geniş ve kapsamlı bir müdahale söz konusudur.
Orwel ve Huxley zamanıyla mukayese kabul etmez bir biçimde eğlendirme ve zevk aygıtlarının teknisyenleri hayata müdahale eder hale gelmiştir.