Eğitimde sürekli devrim modası
Başbakan’ın katılımıyla Fatih Projesi adıyla anılan yeni bir eğitim modelinin deneneceği duyuruldu. Sonra AKP’nin eğitimci olmayan milletvekillerinin imzalarıyla dördü zorunlu, dördü yönlendirilmeli ve dördü de lise dönemi olmak üzere on ki yıl kesintili zorunlu eğitim tasarısı Milli Eğitim Komisyonu’nda tartışıldı.
Tasarıda imzası olan Nurettin Canikli’ye Milli Eğitim Komisyonu’nda eğitimci olmayan milletvekillerinin, eğitimin kimyasını etkileyecek derecede önemli bir tasarıyı nasıl hazırladı, diye soruldu. ’Kendilerinin uzmanlara danışarak bu tasarıyı hazırladıklarını ve esasen milletvekillerinin görevinin de yasa tasarısı hazırlamak olduğunu’söylediler. Milli Eğitim Bakanı’nın bile “eğitimci” olmadığı bir ülkede eğitimle ilgili yasa tasarısının eğitimci olmayanlar tarafından hazırlanmasının sıradan bir iş olduğu düşünülebilir! Ama öyle değildir.
Sekiz yıllık zorunlu eğitimden on iki yıllık kesintili eğitime geçiş için düzenlenmiş çalıştaylar, paneller, konferanslar olmalıydı, onlar orta yerde yoktu. Konuyla ilgili akademik çevrelerin, eğitimle ilgili sivil örgütlerinin çalışma ve düşünceleri de orta yerde yoktu. Eğitimde kökten değişiklik yaratacak bu yasa tasarısı üzerinde ortaya konulmuş kitap, dergi, makale de orta yerde görülmüyordu.
Eğitim söz konusu olduğunda araştırma/geliştirme sürecinden geçmiş, alt yapısı çok iyi hazırlanmış, iyi analiz edilmiş, pilot uygulamaları yapılmış ve kamuoyunda yeterince tartışılmış ihtiyatlı projelerden söz edilebilirdi. Halbuki getirilen ise hazırlıksız, özensiz, düzensiz, sistemsiz ve lüzumsuz bir yasa tasarısıydı. Bu tasarı ile ülkenin eğitim sistemini alt-üst edecek cüretkâr bir girişime kalkışılmıştı.
Ayrıca iktidar, kesintili eğitime geçilme gerekçelerini kamuoyuna açıklama, geçişin yararı ve sakıncaları konusunda vatandaşın da ikna edilmesi gereğini düşünmemiştir.
AKP’nin kâğıt üstüne yazılmış üç sayfalık bir gerekçe ile bir ülkenin eğitim sistemini kökten değiştirmek talebi, anti demokratik, jakoben ve tepeden inmecidir. Daha açıkçası bu tavır tam da 28 Şubatçılara özgüdür.
İktidarın kudret elitleri, bu çok eleştirdikleri ve dönüştürmek istedikleri 28 Şubatçıların tavrını bizzat kendileri uygulamaya koymuşlardır. Değiştirmek istenilene dönüşmek denilen şey bu olsa gerek!
Halbuki eğitim bir ülke için en stratejik ve hayati alandır. Konfüçyüs binlerce yıl önce “Bir yıl içinde sonuç almak istiyorsan tohum ek, on yıl içinde ürün almak istiyorsan ağaç dik, yüz yıl içinde sonuç almak istiyorsan insan eğit” demişti. Bir toplumun eğitim sistemiyle oynamak o ülkenin geleceğiyle oynamak anlamına gelir.
Eğitim koy/kaldır, dene/yanıl, yap/boz, olmayınca başa dön sistemini kaldırmaz. Eğitimde sürekli devrim olmaz, aksine eğitimde süreklilik ve tutarlılık olur. Eğitim düzeni; daha net bir ifadeyle söylersek, insan yetiştirme düzeni hasta olan bir toplumun hiçbir yanı sağlıklı değildir. Bu yüzden demokratik ülkelerde iktidarlar, eğitim sistemini üzerinde her türlü tasarrufun yapılabileceği kadavra olarak görmezler.
Türkiye’de Milli Eğitim, her Bakanın aklına geldiğini uygulamaya koyduğu ya da test edildiği yerler haline gelmiştir. Demokratik ülkelerde partilere ait değil millete ait eğitim sistemi olur. Her partiye, aynı parti içindeki her bakana göre eğitimde değişiklik olmaz.
Ülkenin geleceği için hayati derecede önemli olan bu konuya yarın devam edeceğiz.