Eğitim can çekişiyor
Küreselleşmenin en büyük kurbanlarından birisi de eğitim sistemidir. Dünyada ve bizde Eğitim sistemi üç darbe almıştır.
İlki... Küreselleşmede finans hegemonyası ve spekülatif kâr yaklaşımı, eğitimde sosyal fayda ve sosyal maliyet kavramını unuturdu. Eğitim sosyal faydası daha yüksek olan bir hizmettir. Yalnızca kâr amaçlı olduğunda, eğitimde etkinlik sağlanamıyor. Çünkü özel sektör kendi kârını maksimize edecek kadar eğitim yatırımı yapıyor ve eğitime kaynak ayırıyor.
Söz gelimi Türkiye'de vakıf üniversitelerinde birkaçı hariç, derslerin çoğu, dışarıdan gelenlere ders başı ücret şeklinde veriliyor. Kadrolu öğretim üyelerine düşük maaş veriliyor. Akademik çalışma anlayışı dışında, dokuz-beş imza alınıyor. Öğretim üyeleri veya yardımcılarına memur işleri yaptırılıyor.
Bu üniversitelerin bir çoğu araştırma görevlisi alıp yetiştirmiyor. Hazır öğretim üyesi almayı tercih ediyorlar.
Yetmedi bu üniversitelerin çoğunda araştırma ve laboratuvar imkanları yetersizdir. Birkaçı hariç, Ar-Ge için yeterli kaynak ayrılmıyor.
Yine kampüs anlayışı yoktur. Apartmanlarda üniversite kuruluyor. Oysa ki üniversitelere, aynı zamanda öğrenci ve öğretim üyelerine sosyal ortam, tartışma ortamı yaratan kampüsler gereklidir.
İkincisi, küreselleşmenin devleti dışlayan yaklaşımı, eğitimde iş gücü planlamasının da rafa kaldırılmasına neden oldu. Türkiye'de kolay ve ucuz olduğu için İktisat ve İşletme fakülteleri ihtiyaçtan fazla arttı. Bu nedenle eğitimli olanlarda ve özellikle yüksek öğrenimde, bazı dallarda arz fazlası var... Tıp gibi bazı dallarda ise arz eksiği var.
Yapılması gereken, iş gücü planlaması yaparak, yüksek öğrenimde fakülteleri ve öğrenci sayısını geleceğin ihtiyacına göre planlamaktır.
Üçüncüsü ve daha önemlisi, eğitim sistemi birçok ülkede ve bizde ideolojik akımlardan darbe yedi.
Özellikle Siyasi İslam'ın hakim olduğu toplumlarda, yalnızca Siyasi İslam ideolojisini destekleyen eğitim programları yapılıyor.
15 Temmuz darbe teşebbüsü ile Siyasi İslam ideolojisi elinde eğitimin ne kadar istismar edilebileceğini gördük. Çalınmış sorularla eğitim yapan bir insanın dürüst olması ve topluma yararlı olması beklenemez. Eğitimde etkinlik için en yetenekli olanların seçilmesi gerekir. Militanların seçilmiş olması hem eğitimde fırsat eşitliğini bozmuş, hem de etkinliği düşürmüştür. Sonunda fatura topluma çıkmıştır.
Geçmişte, Hitler Almanya'sında ve Sovyetlerde ideolojik eğitimin, toplumları nasıl çökerttiği de tarihi gerçeklerdir. Bu nedenle, önce eğitime ideolojiden uzak insana yapılan bir yatırım olarak (beşeri yatırım )bakmalıyız.
Türkiye'de eğitim sisteminin tamamı, geçmişte de bugün de, ister karşı olanlar olsun, ister yanında olanlar olsun, İmam Hatip tartışması üstüne kurulmuştur.
Türkiye'de ara elemana ve teknisyene ihtiyaç var... Meslek liseleri ve teknik liselerin artırılması hem bu ihtiyaca cevap verecek, hem de üniversite önünde yığılmayı önleyecektir. Gel gör ki uygulama farklı olmaktadır. 2002-2003 yılında İmam Hatip Liselerinde okuyan öğrenci sayısı 71.100 iken, 2015-2016 yılında 555.870'e yükselmiştir.
Yine geçmişte de bugün de Cumhurbaşkanları, üniversite rektörleri için atama yaparken, öğretim üyelerini yok saymış ve en çok oy alanları değil kendi ideolojilerine uygun olanları atamışlardır.
Eğitimde kâr motifinin öne çıkması ve ideolojik amaçla yapılması en büyük sorunumuzdur. Bu sorun bugünümüzden götürmüştür. Böyle devam ederse maalesef geleceğimizden daha çok götürecektir.