Ege ve Doğu Akdeniz Bakanlığı kurulsun
Cumhurbaşkanı Erdoğan Yunanistan'ın yeni Başbakanı Miçotakis'i daha ilk gayri seçim sonuçları medyaya yansır yansımaz kutlamıştı.
Miçotakis de "Cesur adımlar atacağımız ortak bir yaklaşım için Tayyip Erdoğan'a çağrıda bulunuyorum" demişti.
Miçotakis ilk yurt dışı ziyaretinde GKRY lideriyle görüşmesinde şöyle konuştu: Yunanistan için en önemli husus garantörlük hakkının ortadan kaldırılması ve işgal kuvvetlerinin Ada'dan ayrılmasıdır. Garantörlük sistemi özellikle Avrupa Birliği üyesi devletlerde geçerliliği olmayan bir sistemdir.
Miçotakis Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki sondaj faaliyetlerini tahrik olarak nitelendirdi ve "Türk tahrikleri açık bir şekilde Kıbrıs Cumhuriyeti'nin egemenlik haklarını ihlal edilmesi demektir" dedi. Miçotakis bunun sadece AB üyesi bir devletin egemenlik hakları ile ilgili mesele olmadığını, Avrupa Birliği'nin genelini ve enerji politikalarını da ilgilendirdiğini söyledi.
Müzakerelerin başlayabilmesi için Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin faaliyetlerine son vermesini ve kapalı Maraş ile ilgili olarak KKTC hükümetinin aldığı kararlardan vazgeçilmesini şart koştu.
Miçotakis 09 Ağustos 2019'da gerçekleşecek GKRY-KKTC liderleri Anastasiadis-Akıncı görüşmesine de dikkat çekip çok olumlu gelişmeler/haberler duymayı beklediğini söyledi.
Yunan Başbakanını KKTC-GKRY liderlerinin görüşmesinden böyle olumlu haberler duymayı umutlandıran şey ne acaba? Erdoğan ile birlikte cesur atmaktan kastı neydi? Erdoğan'ın alelacele kendisini kutlaması mı? KKTC lideri Akıncı'nın KKTC Meclisi ve Hükümetine rağmen Kıbrıs'ta iki devletli çözümü değil federasyonu savunması ve her ne pahasına Kıbrıs müzakerelerini sürdürme isteği mi? Miçotakis'in beklediği cesur adımlar aslında Akıncı'nın atacağı adımlar mı?
Akıncı, KKTC hükümetinin aksine, federasyonu hedefleyen müzakere sürecini istiyor. KKTC medyasına bakılırsa Akıncı özellikle Maraş'ın yerleşime açılmasına karşı ve bu konuda Hükümeti yabancı diplomatlara şikayet bile etmiş. Akıncı'nın başarısızlıkla sonuçlanan müzakerelerde BM ve Rum tarafına verdiği haritada Maraş'ın Rumlara verilmesini öngördüğü belirtiliyor.
Akıncı KKTC Meclisi'nin kendisine vermediği bir yetkiyi kullanmaya çalıştığı, hükümetin ve meclisin karşı tutumunu bile bile Rumlarla ikili ve BM gözetiminde üçlü görüşmeler yapma kararı almış durumda.
Bütün bu gelişmelere ilişkin olarak anavatan Türkiye'den Akıncı'ya yönelik bir tepki ve uyarı yok. Olmadığı gibi KKTC de de Türkiye'deki gibi tek adam yönetimi oluşsun önerileri var.
KKTC'de Nisan 2020'de Cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Akıncı'nın bu seçim öncesi oldu-bitti yaratma hamlelerine dikkat etmek gerekiyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılıncaya ve KKTC'de iç cephede bu milli davada görüş birliği sağlanıncaya kadar bir Akıncı'nın müzakere yetkisi askıya alınabilir.
Türkiye'nin geç de olsa Doğu Akdeniz'de yaptığı Türkiye'nin ve KKTC'nin hak ve menfaatlerini koruma hamleleri (sondaj faaliyetleri, MEB ilanı, kıta sahanlığı kullanımı vs) de boşa çıkabilir, hatta anavatan ve yavru vatana zarar verecek şekle dönüşebilir.
Yunan tarafı her ne kadar Türkiye'yi Kıbrıs'ta işgalci olarak suçlasa da asıl işgalci Yunan-Rum ikilisi. Çünkü 1960 anlaşmalarıyla kurulmuş Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasının 3'te 2'si askıya alınmış, Kıbrıs Türklerinin hiçbir temsil durumu olmamasına rağmen temsil ediyormuş gibi yapan GKRY sözde Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümetini işgal etmektedir.
Hal böyleyken ve Kıbrıs'ta KKTC'yi ve Türk kimliğini ortadan kaldırma senaryoları hızlanmışken sadece Doğu Akdeniz'de MEB ilan etmek, denizde askeri varlık göstermek yeterli değil. Türkiye süratle KKTC'de kara-hava-deniz askeri üs anlaşmaları imzalayarak üsleri tesis etmeli, müzakere oyalamalarından vazgeçip KKTC'nin bağımsız devlet olarak tanınması ve idamesini sağlamalı, bölgeye kıyıdaş devletlerle siyasi ilişkileri süratle düzeltmelidir.
Enerji ve askeri alandaki adımları siyasi-diplomasi alanında desteklemek, Türk ve dünya kamuoyunda farkındalık yaratmak, Mavi Vatan ve Kıbrıs'a sahip çıkıldığını göstermek, pozitif ayrımcılık yapmak üzere Ege ve Doğu Akdeniz Bakanlığı derhal kurulmalı.
Türkiye'nin Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'deki duruma el koyduğu, meydanı Akıncı gibilere bırakmadığı, Ege'yi unutmadığı gösterilmeli.
Bu hamle için, yeni hükümetin açıklanmasının beklendiği bugünler tam da zamanı.
Böylece Ege ve Doğu Akdeniz de birlikte ele alınabilecek, Ege'de Yunan lehindeki oldu-bittilerin üstünü örtmeye yönelik istikşafi görüşmeler gibi oyalama tuzaklarının da önüne geçilecektir.
"Ne gerek var, sarayda Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü kuruldu" diyenleri duyar gibiyim. Halbuki o makam eski Türkiye'de Kıbrıs işlerinden sorumlu bir devlet bakanı veya başbakan yardımcısı varken yeni anayasayla birlikte oluşan yönetimde unutulduğu için yeniden tesis edilen bir birim.
Oluşan uluslararası askeri-politik durum koordinatörlük seviyesinin yeterli olamayacağını, kapsamının daha da genişleterek tek işi bu olan bakanlık seviyesine çıkarılmasını gerektiriyor.