“Edepsiz takımı”!
Bugün, Türklük, milliyetçilik ve terörle müzakere edilen diğer mevzular üzerine, varlığını “milliyetçi-muhafazakar camia” ya borçlu bir kalemşorun çok kıymetli(!) görüşlerini paylaşmak istiyorum sizinle:
***
“Türkiye’nin bütünlüğü tehlikedeyken (...) biri çıkıp da: ‘etnik-metnik’ başlıklı bir makalede ‘ülkemizde Kürtlere iş vermiyorlar’ yazarsa, o fikri zararlı o şahsı da en büyük kışkırtıcı ilan etmemek mümkün mü? Hele o şahıs senelerini Amerika’da geçirmiş, şimdi de deniz kenarında gönül eğlendirip keyif çatarken bu satırları kaleme alıyorsa... ”
***
“Neden (...) Kürtlere özgürlük verilsin diyen birine karşı, Halk Partisi tedbir almamıştır. İşte (...)sözleri:
‘Herkes, Kürtlere özgürlük verilmesini isteyenleri suçluyor. Kimse böyle bir isteğin öne sürülmesini istemiyor. Ama bir sorumlu çıkıp (Türkiye’de Kürt var mı, yok mu) diye sormuyor. Türkiye’de Kürt varsa özgürlüğü de olacaktır. Bu nasıl demokrasidir. İnsana ne olduğunu açıklama olanağını vermiyor. Milyonlarca insanı baskı altına alarak asıllarını hiçbir düzen unutturamaz. Unutturmaya kalkarsanız, olayları da durduramazsınız...’
Neden bölücülük propagandası suç sayılmasın?
Neden, neden, neden...
Tek sebebi var: Siyasi taviz. (...) Hükümet dimdik ayakta durmak için vatanın yer yer çökmesine göz yumabilmektedir.”
***
“Halkların kendi dilinde eğitim yapma ilkesi, kendi kaderlerini tayin ilkesi... Derken bir de bakacağız Türkiye paramparça.”
***
“Türk ordusu 1071’de Anadolu topraklarına girerken, orada yaşayan bir halkı sömürgeleştirmemiştir. Anadolu’nun her karışı atalarımızın kanıyla yoğrulmuştur. Batının ileri ülkeleri, güçlerini birleştirerek daha kuvvetli olabilmek için Büyük Avrupa’ya doğru yönelirken, Türkiye’yi halklara bölmek istemek, bu yolda propaganda yapmak, memleketi kana bular, Türk Milletini zaafa uğratır. Düşünce özgürlüğü sonsuz değildir. Memleket menfaatleriyle sınırlıdır.”
***
“Türk milliyetçiliği faşizmin değil, demokrasinin harcını oluşturmaktadır.”
***
Yukarıdaki kıymetli görüşler(!), dünkü Sabah’ta, “Kürtlerin çoğunlukta yaşadığı bölgelere inadına ‘Ne mutlu Türk’üm diyene” diye yazan zihniyete yani çatışmacı ve ayrımcı milliyetçiliğe karşı çıktığı” gerekçesiyle Tayyip Erdoğan’a tam desteğini ilan eden Nazlı Ilıcak’a ait!
Bugün mesaisinin büyük bölümünü, “millet”i Kürt, Laz, Çerkes, Arnavut diye “kafatasçı” bir ayrıma tabi tutanları alkışlamaya ayıran Nazlı Hanım, 1979 yılındaysa tam tersi bir mantıkla “Niyazi Ünsal gibi senatoda herkese kendi milliyetini(!) (Kürt, Türk) söyleme özgürlüğünün verilmesinden bahseden veya Şerafettin Elçi gibi bölücülük suçundan hüküm giyip affa uğramış kişilerden oluşan iktidar elbette vatanın ve milletin bütünlüğünü koruyacak tedbirleri alamaz” diyor ve “muhalefet” cephesinden bakın nasıl haykırıyor:
“Sayın Cumhurbaşkanı veya Sayın Genelkurmay Başkanı bu tehlikeleri görmüyorlar mı? Görüyorlarsa “Vatan ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren” cümlesinin, sıkıyönetimin gerekçesine ilave edilmesi için Milli Güvenlik Kurulu’nda, Bakanlar Kurulu’na neden tavsiyede bulunmadılar? (...) Tehlikede olan sadece hür demokratik düzen değil, aynı zamanda vatan ve milletin bölünmez bütünlüğüdür.”
***
Dahası var:
Bugün “çözüm” için “Ana dilde eğitimi” savunan Nazlı Hanım, 1979’da “halklar kendi dilinde eğitilmelidir sloganını ağızlarından düşürmeyenler”den bahsederken seçtiği tanımı buyrun:
“Edepsiz takımı!”
***
En çok da “Filistinli gerillalarla sevinç içinde kucaklaşırken fotoğraflanan İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş”e yaptığı “Tarihe ‘eşkıya öpen Bakan’ olarak geçeceksiniz!” uyarısına bayıldım!
Keşke hiç şu botoks işlerine filan girmeseydi...
Habur... Oslo... İmralı...
Fikirleri “organik” kalabilseydi; Nazlı Hanım, tarihe geçiş şekli konusunda kim bilir Erdoğan’ı nasıl ikaz ederdi?
Meğer “Kandil masalı”ymış anlattıkları
Hasan Cemal en son 2011 Haziran’ında, PKK terör kampı Kandil’den, kendi tasviriyle “ceviz ağaçları, kırmızı çiçekleriyle narlar, meyve vermiş dut ağaçları”nın arasından bildirirken “Kandil silahı devre dışı bırakmak istiyor” diyordu.
Dünkü köşesinde “Ankara ve İmralı artık ’silah’la bir yere gidilemeyeceğini görmüş durumdalar... Bu gerçek eğer Kandil’de de tümüyle kabul görürse, barış yolu ardına kadar açılır” yazdığını görünce aklıma takıldı:
Madem “Silahla bir yere gidilemeyeceği” fikri kabul görmüş değil Kandil’de; o yazdıkları neydi öyle?
Gerçek olmadığı anlaşıldığına göre, beyaz “operasyon” yalanları mı?
Gözünüz doysun
Tayyip Erdoğan’ın “Biz medyadan, sanatçılardan, aydınlardan yeterli desteği alamadık” sözlerine atıf yapan Hüseyin Gülerce “Acaba yürekli bir çıkışı daha ne kadar bekleyeceğiz” diye soruyor.
“Türklükten istifa eden”inden tutun “dağa çıkmayı” önerenine kadar her türlü “değnek” mevcut projenizde...
Daha ne istiyorsunuz; Allah’tan?..
TRT’nin en büyük ortağı
MHP milletvekili Özcan Yeniçeri’nin soru önergesini cevaplayan Bülent Arınç’ın açıklamasına göre, elektrik faturalarından zorunlu olarak kesilen ve TRT’ye aktarılan pay miktarları şöyle:
2003: 240 milyon 392 bin lira
2004: 226 milyon 846 bin lira
2005: 250 milyon 598 bin lira
2006: 303 milyon 895 bin lira
2007: 334 milyon 639 bin lira
2008: 454 milyon 243 bin lira
2009: 448 milyon 128 bin lira
2010: 547 milyon 061 bin lira
2011: 514 milyon 174 bin lira
2012: 662 milyon 205 bin lira
Artık elimizde kapı gibi, yaklaşık 700 milyon liralık (0’lardan gözüm döndü trilyon oluyor galiba) bütçe ortağı durumunda olduğumuzu gösteren belge de olduğuna göre, her türlü hesap sorma hakkımız var TRT’ye!