Edelman’ın melekleri (07 Aralık 2010)
Charlie’nin melekleri kadar olmasa da onlar da güzel, onlar da akıllı ama önemli de bir farkları var;
gaipten gelmiyor talimatları, büyükelçi görünümlü ABD ajanını koruma çabaları gün gibi ortaya çıkarıyor
Yanlış hatırlamıyorsam şöyle başlıyordu filmin fragmanı;
“Onlar güzel, akıllılar.. Görmediğimiz ancak sesini işittiğimiz patron Charlie için çalışıyorlar...”
Bunlar da, -güzellik göreceli bir kavram tabii ama- genel estetik değerlere göre pek de fena sayılmazlar, eh bunca yıldır “medya” denen kurtlar sofrasında, sırtları yere gelmediğine göre -kendilerinde mi var - yoksa gerekli hallerde bir aparatla mı bünyeye eklemleniyor belli olmasa da- “akıllı”lar da...
Ama bu melekleri Charlie’ninkilerden ayıran çok önemli bir farkları var:
Talimatlarını “gaip”ten almıyorlar. Kim için çalıştıkları gün gibi meydanda...
İşte bu yüzden onlar, Charlie’nin son melek versiyonunda başrol oynayabilecek kadar yakışmalarına rağmen Hollywood operasyonlarına; “Edelman’ın melekleri” olmakla yetinmek durumundalar medya dünyasında...
Baksanıza WikiLeaks’in yayımladığı belgelerde Türkiye ile ilgili kriptoların Edelman’ın marifetiyle ABD’ye iletildiği ortaya çıkınca nasıl çektiler kılıçlarını; bir elleri de koltuk altlarında gizledikleri “tetik” te, bacaklar uçan tekmeler savurmak üzere havada ve ciyaklamayı andıran ses tonunda nidaları yükseliyor sütunlarında:
“Hayııııırrrrrr, o yapmadııııııııı!”
Mübalağa mı sanıyorsunuz...
O zaman buyrun birlikte okuyalım; ABD Dışişleri Bakanlığı Operasyonlar Dairesinin yetiştirdiği, Batı Şeria’dan Sovyetler’e, Çekoslovakya’dan Afganistan ve Irak’a kadar el attığı her ülkeyi “konjonktürel hedefe uygun olarak” ya bölen, ya parçalayan, ya kaos çıkaran ajanının, Türk basınındaki korumalarını...
Önce Aslı Aydıntaşbaş’ın can hıraş savunması: “Nasıl ki Ermenistan’da biri çıkıp ”Vay sizin gizli kırmızı kitabınızda bize şöyle böyle deniyor!“ diye bir dava kazanamazsa, hükümetin bu çabaları da hukuken sonuçsuz kalacaktır. Belli ki hükümet meseleyi kişiselleştirip en sert telgrafların altında imzası olan eski ABD Büyükelçisi Eric Edelman’a yönelecek. Hukuken burada da sonuç alınması mümkün değil. Zaten altında imzası olsa da o telgrafların çoğunu Edelman yazmamış; altında görev yapan John Kunstadter ya da Bob Deutch gibi diplomatların analizlerine paraf atmış. (Anladığım kadarıyla Başbakan’ı en sinirlendiren telgraflar uzun yıllar Ankara’da görev yapmış Siyasi Müsteşar Kunstander’in kaleminden çıkanlar.) ”
Aynısı Türkiye’de olsa, yine “o yapmamış ki astlarının çalışmasına paraf atmış” diye savunur muydunuz Aslı Hanım?
İyi düşünün...
Yoksa “daha iyi ya” diye ellerinizi ovuşturarak; “Tek başına da değilmiş resmen organize işler bunlar, çete suçu” diye yangın mı yapardınız?
Edelman da kendi çetesinin tuttuğu raporları paraflamanın cezasını çeksin yani Aslı bacım! (Anadolu’dan yeni dönmüş olmanın etkisi aldırmayın!)
Sahi, hemen her konuda müneccimlik taslayan “bir yetkili”nden ne haber; o ne diyor bu işlere, hiç haber vermemişsin!
* * *
Drew Barrymoore suratlı ABD’li melekten sonra sıra Lucy Lui kılıklı melez meleğin yazdıklarında. “Güvenilir ABD’li kaynaklar”a dayanarak, Habertürk için Edelman’la yaptığı röportajı şöyle özetliyor Amberin Zaman: “WikiLeaks kripto skandalını yakından izleyen Washington’da güvenilir ABD’li kaynaklara göre ”Erdoğan’ın İsviçre’de gizli hesapları var“ iddiasını içeren kripto, kesinlikle Eric Edelman tarafından yazılmadı. Kriptoyu yazan kişinin ismini vermemekte direnen kaynaklar, belgeyi kaleme alan diplomatın kimliğinin Wikileaks sitesinde de izah edildiği gibi rakamlar ve harfler içeren bir kodla belirtildiğini teyit ediyorlar. O kodları bilmeyenler yazanın kimliğini çözemez. Ancak yazı dili kimi zaman diplomatları ele veriyor. Malum kriptodaki yazı dili de, dönemin siyasi işlerden sorumlu müsteşarı tarafından yazıldığı tezini güçlendiriyor. Aynı kaynaklar kriptoların sadece çok az bir bölümünün yayınlandığını hatırlatarak Edelman döneminden önce ve sonrasında da AK Parti’yi sertçe eleştiren kriptoların varlığına dikkat çekiyorlar...”
Hey melez melek!
Bu “güvenilir Amerikan kaynağı”, tıpkı Edelman gibi ABD Dışişleri görevlisi olan kocan mı yoksa?
Zevahiri kurtarmak için neredeyse “her ülkeye lazım” bir Edelman portresi çizmiş Amberin: “En nüfuzlu diplomatlar arasında, etkin ideolog, Savunma Bakanlığı’nın üçüncü adamı, Musevi olmasına karşın, Hıristiyan eşi Patricia ile pazar günleri kiliseye gider, bir iktidar değişikliğinde yeniden önemli bir göreve getirileceği tahmin ediliyor...”
Tabii bu secerede, Kafkaslar’da, eski demir perde ülkelerinde, Orta Doğu’da yediği naneler yok Edelman’ın... Türkiye’den neden apar topar çağırıldığı yok...
* * *
Medyada Edelman’a kalkan olan zevata en anlamlı cevap Edelman’dan gelmiş aslında... Diyor ki “Benim görevim ülkemi korumak ve kollamak. Ve eğer ülkem hakkında korkunç yalanlar üretiliyorsa bunlara karşı çıkmak... Bugün olsa aynı şeyleri yapardım. Pişman değilim.”
Günlerdir gezdiğim Anadolu kasabalarının hemen hepsinde Atatürk’ün “Vatan sevgisi ona hizmetle ölçülür” sözünün sağlamasını yapmış biri olarak, meleklerin hizmet ettiği adrese de bakarak sormalı:
Sizin vatanınız neresi?
+++++
Güney seferinden cebimde kalanlar...
Adana, Osmaniye ve Hatay Ülkü Ocakları Başkanları’na Adana Havaalanına indiğim dakikadan, dönüş anına kadar ki yol arkadaşlıklarından ötürü teşekkür etmezsem büyük hak yemiş olurum... Elbette böyle bir yapı tesis eden Genel Başkan Harun Öztürk’e de öyle... Bir de Hatay İl Başkanı Şefik Çirkin var; bugüne bugün partisine en çok belediye kazandıran il başkanlarından. 16 belediye kazanmış MHP 29 Mart’ta Hatay’da; yani yerelde iktidar. Çirkin’le, ev sahibi olarak MHP Genel Başkanı’na eşlik etmek durumunda olduğundan uzun uzun sohbet imkanı bulamadık ama telefonlarıyla orada yalnız olmadığımı hissettirdi gezi boyunca. Keza abisi, Hatay Milletvekili Turan Çirkin nezaketiyle hatırımızda kalacak bu gezi itibarıyla..
MHP’liliğiyle gururlu Alevi Başkan
Hatay’dan Tarsus’a geçişimiz sırasında, adına Yeşiltepe derler bir beldeye girdik... Adı gibi yeşil, önce ağaç tünellerinin sonra ellerinde Türk bayraklarıyla kortej yapmış insanların arasından geçtik. Giriş pek görkemliydi ya; çıkarken boğazına bir yumru oturdu MHP konvoyundakilerin. Burası yıllar boyunca “CHP” demiş başka bir şey dememiş... Sonra Salah Gökmen diye biri çıkmış ortaya, “olmaz” denileni oldurmuş; belediyeyi MHP’ye kazandırmış burada. 29 Mart’taki bu zafere doyamamış Yeşiltepe, Aralık’ta yasa gömülmüş. Salah Gökmen 12 Aralık 2009 gecesi kalp krizi geçirerek vefat etmiş... Onun adına yapılan parkın açılışını yaptı Bahçeli... Artık partisi için “kutsal bir emanet” olan belediyeyi ziyaretinde Gökmen’in ailesi gözyaşları içinde karşıladılar kendisini; bağırlarına bastılar... Şimdiki Belediye Başkanı Fikri Tüten’in konuşması, Gökmen ailesi gibi kucaklıyordu MHP’yi: “Bizler Atatürk ilkelerine, Türkiye Cumhuriyetine gönülden bağlı Alevi kökenli Türk vatandaşlarıyız” diye başladığı sözlerini, “Arap Alevisi bir Türk vatandaşı olarak MHP’li kimliğimde gurur duyuyorum” diyerek noktaladı. Ve bugüne kadar kendilerini “oy deposu, arka bahçesi” görenlere seslendi: “MHP’yi ırkçı gösterip bizi kandırdınız, aramıza set koydunuz, ama bakın güneş balçıkla sıvanmadı!” Salah Gökmen’in siyah mermer lahit üzerine üç hilal işlenmiş kabrini ziyaretle biten Yeşiltepe gezisi kolay unutulmayacak gibi. Bu arada bir de sürpriz vardı burada Yeniçağ’a. Geçtiğimiz günlerde yayımlanan Özcan Yeniçeri röportajımızda “70 küsur yaşındaki Mersinli amca”nın “Bahçeli’ye gidin, birlik olun” mektubundan bahsetmiştik ya; işte o amca geldi buldu beni orada. Adı Ahmet Kurtbeyoğlu: Özcan Hoca başta selamlar söyledi herkese!
Yörüyün gari!..
Ben “Krallar gibi karşılandı” cümlesini klişe sanırdım; değilmiş. Tarsus’da öğrendim... İlçe sınırına girdiğimiz andan itibaren, çıkana kadar konfeti yağdırdı Tarsuslular balkonlardan, işyerlerinden, sokaklarda bekleyen insanların ellerindeki külahlardan. Beyaz yazmalarını bağlamış yörük anaları “yörüyün” dedikçe “yörüdük”, “yörüdükçe” tam anlamıyla sevgiye boğulduk Tarsus’ta. Tarsus’ta da park açtı Bahçeli. DSİ’nin ilçeye içme suyu da sağlanan barajını içine alan muazzam bir proje hazırlatmış Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz; tören alanına yürürken su kanallarının, tünellerin, ağaçların, köprülerin üzerinden geçtik. 1994 yılında borçlu halde aldığı belediyeyi sonraki seçimlerde silme oyla kazanan, Türkiye’nin Kalite Yönetim Sistemiyle ödüllü üç belediyesinden biri haline getiren Kocamaz’a destek çığ gibi burada.
İnanmayan sonucuna katlanır
Son tahlilde, Devlet Bahçeli’nin yerel yönetimini MHP’ye emanet eden illere, ilçelere, beldelere “oy istemek” için değil de “teşekkür etmek” üzere yaptığı ziyaretlerle halktan takdir topladığı kesin... Ziyaretlerin diğer amacı olan “Başkanları tebrik”le, AKP’nin kıskacı altında güç şartlarda çalışan başkanlara moral verdiği de öyle... Bu gezinin yabana atılmayacak diğer mesajı, MHP Genel Başkanı’nın daha önce karşısında Genel Başkan Adayı olarak çıkan Koray Aydın’la gelmesi, “omuz omuza” olmayı tercih etmesi... Bahçeli’nin parti tabanında coşkuyla karşılanan bu açılıma gölge düşmemesi konusunda kararlı olduğunu da gördük Tarsus’ta; “Tek başına iktidara inanmayanlar, baraj altında kalacağını iddia edenler, koalisyonu dillendirenlere hak ettikleri cevabı vermeyen, onların sözlerini onaylayan veya onların sözlerine kanıp başını öne eğen olduğunu duyarsam gereğini yaparım!” Ayrılıktan yana değil ama MHP’nin yeni döneminde ille de bir ayrılık yaşanacaksa bunun ölçüsünü de belirliyor bu gezide Bahçeli; İnananla inanmayan!
********
İleri demokrasi burun kırdı
12 Eylül referandumuyla birlikte bütün vesayetler son buldu.. Ülkemiz ileri demokrasi ye geçti ya..
Bu nasıl bir şeydir, neye benzer, yenilir mi içilir mi demeye kalmadan bir sabah ansızın örgendik.. Copmuş!..
Başbakan’ın rektörler toplantısını protesto etmek için Eskişehir ve Ankara’dan üç otobüsle gelen öğrencilere ’eşşek sudan gelinceye kadar’muamelesi yapıldı..
Yer misin, yemez misin!. İleri demokrasinin gereği olarak tabii... İstanbul’a sokulmadılar tabii.. Çamlıca tepesinden geri püskürtüldüler..
Şimdi birileri çıkıp diyecek ki.. Öğrenciler ilk defa mı dayak yiyor.. Protestoculara ilk defa mı orantısız güç kullanılıyor..
Doğru, ilk defa değil..
Değil de o zaman ileri demokrasimiz yoktu.. Ne olduğunu dahi bilmiyorduk..
Yeni öğrendik..
Aslında bu ileri demokrasinin ilk aşamasıydı.. İkinci aşamasıyla da dün sabah tanıştık.. İktidara yakın duran gazeteleri elimize alınca ikinci aşamayı öğrendik.. Öğrencilerin coplandığı haberleri iç sayfalara sıkıştırılmıştı.. Olay bazı öğrenciler kafasını yanlışlıkla polis kalkanına çarptı tadında verilmişti.. Biber gazları kaza sonucu ortaya saçıldı kıvamında.. Anlayacağınız yok sayılmışlardı.. İleri demokrasiyi yavaş yavaş öğreneceğiz.. Kafamız gözümüz yarıla yarıla..
* Mehmet Tezkan / Milliyet
+++++
Evet dediğin gün o copu hakettin
... Peki bunları niye hak ettin biliyor musun?
’Halk için’ politika yaptıklarını söyleyen ama halkın arasından geçerken tüm yolları kapattırıp seni saatlerce yollarda perişan eden politikacılara tepki göstermediğin için hak ettin.
Gözünün içine baka baka yalan söyleyen siyasetçilere ses çıkarmadığın için hak ettin...
’Kenan Evren’i yargılamak, darbe dönemini bitirmek’ için yargıyı değiştiren referandumda ’evet’ dediğin için hak ettin.
* Nihat Sırdar / Akşam
+++++
Habur’dan teröristler zafer türküleriyle geçecek, öğrenciler dayak yiyecek: Hasan Cemal versin bu copun hesabını bakalım...
* Oray Eğin / Akşam
+++++
Hasan Cemal’in Allah’ın belası geçmişi
Hasan Cemal, “Urfa’da Oxford vardı da gitmedik mi?” serzenişine benzer bir serzenişte bulunmuş dünkü yazısında.
Mülkiye’de okurken Hasan Cemal’e... Kürtleri öğretmemişler, Alevileri öğretmemişler, İstiklal Mahkemeleri’nin derinliklerini öğretmemişler, otoriter laiklik anlayışının baskılarını öğretmemişler, Dersim’i öğretmemişler. “Karanlıkta tutulduk” diye yakınıyor Hasan Cemal... Ve buradan bir “Allah’ın belası geçmiş” edebiyatı çıkarıyor. İlahi Hasan Cemal...
Sanki Mülkiye’den değil anaokulundan söz ediyorsun.
Her üniversite öğrencisi meşrebine göre bir alternatif kaynağa yönelir, bu senin aklına gelmedi mi?
Hadi diyelim ki kaynak bulamadın. Bir Kürt’le sohbet etmek de mi aklına gelmedi? Bir Aleviyle, bir Nurcu ile iki dakikalık temas da mı kuramadın? Sen hep her devrin hakim paradigmasını olduğu gibi kabul edip, ardından da “Bunu bana öğretmediler” diye yakınacak mısın?
Yoksa bu aslında genel bir sorun değil de münhasıran senin geçmişine musallat olmuş bir aksilik mi?
* Ahmet Hakan / Hürriyet
+++++
MİNİ YORUM
Yeni bir geziye çıkmadan...
E-postalar birikmiş; “Osmaniye’de gördük yanınıza gelemedik... Düziçi’nde konuşacaktık
çekindik... Uzun Çarşı’daki o bayan siz miydiniz...”
Ne oluyor ey okur; biz “hep bir, hep beraber” değil miyiz... Bir dahaki geziye çıkmadan peşin peşin söyleyeyim, bir daha böyle “pişmanlık mesajları” istemem... Siz ne zaman hasbıhale niyetlendiniz de biz geri çektik kendimizi... Bizim burnumuzun yüksekliği Kaf Dağı’nı bulmaz, olsa olsa Toroslar’ın mütevazı zirvesi kadardır; size uzak düşmez bilesiniz....