Edebiyat aşuresi

Açılım sofralarından sonuncusunun açış konuşmasını dikkatle dinledim. Vişnelerle kirazları, üzümleri ve çilekleri aynı sepete yerleştirip saymanın bundan daha hünerlicesi düşünülemezdi
Sayın Başbakan açtığı bohçayı toplamaya kalkıştığında acaba bir şeylerin uçtuğunu görmek gibi bir neticeyle karşılaşıp karşılaşmama hesabını da yapıyor mu? Devletin bekası, milletin birliği, vatanın bütünlüğü kendi sorumluluğundadır. Bu çok ağır bir yüktür. Bunlara, bozulması gereken “ezberler” diye bakma hakkı ve lüksü de olamaz. Bu duyarlılıklara “faşizanlık” damgası vurmakla işin içinden sıyrılmaya kalkışmak ise daha vahim durumlara yol açar.
Ezber dediği...
Sayın Başbakanımız hergün ısrarla “Kürdü, Abazası, Lazı, Çerkezi, Romanı” diyerek milletimizi bütünleştirdiğine mi inanıyor? Yoksa “milli birlik ve bütünlük” de bozulması gereken bir “ezber” midir?
Acaba Sayın Başbakanımız, “Güneydoğu Sorunu” ya da “Kürt Sorunu” ifadelerinin, Batı’nın bin yıllık “Şark Meselesi” yani “Doğu Sorunu” ile örtüşebileceği ihtimalini hiç mi aklının ucundan geçirmez? Başbakanımızın çok sevdiğini zannettiğimiz Mehmet Âkif’in, “Girmeden tefrika bir millete düşman giremez...” sözündeki “tefrika”yı yani ayrışmayı önlemenin yolu, hergün “Kürdü, Lazı, Abazası, Çerkezi, Romanı” söylemlerini vurgulamaktan mı geçmektedir?
Başbakanımız, bugüne kadarki “açılım” sofralarından sonuncusunu “edebiyatçı-yazar”larla paylaştı. Açış konuşmalarını da dikkatle dinledim. Bir edebiyat aşuresi bundan daha cazip olamazdı. Vişnelerle kirazları, üzümleri ve çilekleri aynı sepete yerleştirip saymanın bundan daha hünerlicesi düşünülemezdi.
Bu son “açılım sofrası”nda bu edebiyatçı-yazarlarımız hangi düşünceleriyle katkılar sağladılar, merak ettim, fakat öğrenemedim. Meselâ acaba bendenizin yukarıda sıralamış olduğum sorulara benzer birşeyler dile getirdiler mi? Sayın Başbakanın, adlarını andığı merhum edebiyatçılardan Yahya Kemal’in, meselâ şu dörtlüğünü, hatırlayıp hatırlatma gereğini duyan oldu mu acaba? “Şu kopan fırtına Türk Ordusudur Yârabbi, Senin uğrunda ölen ordu budur Yârabbi, Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın, Galip et çünkü bu son ordusudur İslâmın...”
Başbakanımızın, Ece Ayhan’ın atıf yaptığı dizesindeki “tüzüklerle vuruşarak büyüdük” yaklaşımı bir şair fantezisi olarak yadırganmayabilir. Ancak bir başbakanın, tüzüklerle-yasalarla vuruşarak büyümeyi kutsaması, yasadışılığa, teröre ve anarşiye dâvetiye çıkarmak değilse nedir?
“Açılım Sofrası”nı paylaşan edebiyatçı yazarlardan, bu tür soru ve söylemlerde bulunması ümit edilenler de “Başbakan bize değer verip çağırdı, şimdi O’nun hoşuna gitmeyecek sözler sarfederek nezaketsizliğe düşmeyelim” tavrını mı tercih ettiler?
Yahya Akengin / Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı (TÜRKSAV) Başkanı

***

İç ihanet afişe edilmeli
Neymiş efendim “soykırım” olmuş. Hocalı katliamına bakmak, yeter de artar bile. Eğer Türklerin tarihte buna benzer bir katliam yaptığını ispat ederseniz hemen Türk Milletine mensubiyetten vazgeçeceğim.
Yok kardeşim yok !
Hamile kadının karnındaki çocuğun cinsiyeti için yazı tura atan ve sonra karnını yararak cinsiyet tespiti yapan ve de süngüsünün üstünde henüz nefes almamış insan yavrusunu katleden bir Türk göremezsiniz.
Yapılması gereken en önemli şeylerden biri, iç ihanetin afişe edilmesidir. Haydarpaşa Garı’nda ve Taksim Meydanında sözde Ermeni Soykırımının tanınmasını isteyenlerin kim olduğunu Türk Milletinin bilmek ve tanımak hakkı vardır.
Düşünce özgürlüğünün bir insan hakkı olduğunu kabul etmekle birlikte, bukalemun gibi davranarak Türk Milletine ihanet içinde olmanın, yine Türk Milletine çok büyük bir haksızlık olduğunu belirtmeliyim.
Türk Milletine yapılan bu haksızlığa cemaat ve tarikatların, minberleri ve kürsüleri işgal etmiş olan din adamlarının, sözde STK’ların, siyasal İslamcı medya ve bunların mensubu gazetecilerin ve buna benzer olanların tepkisini görüyor musunuz ?
Amerika’nın Iraktaki 1.5 milyon müslümanı katledişine ses çıkarmayıp sadece Türk ordusunu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumlarını hedef alıp yıpratmaya çalışan dinler arası diyalog ihanetinin mimarı kürtçü - Amerikancılar Ermenilerin bu taleplerini için ne diyor merak ediyorum doğrusu ?
Evet ! Soykırım vardır ama bu soykırım Türk Milletine karşı yapılmıştır.
Sadece 1821 - 1922 yılları arsında Balkanlar’da 5.5 milyon Türk katledilmiştir.B
alkan Savaşlarında katledilen Müslüman Türkün sayısı 632 binin üzerindedir. Bu rakamları ben değil dünyanın tanıdığı araştırmacı Justin McCarthy veriyor.
Özcan Pehlivanoğlu

***

Hani “cebimiz para görecekti?”
Tayip Erdoğan Başbakan olduktan bir yıl sonra televizyonlara çıkıp halka ne vaatte bulunmuştu? “Sabredin üç yıl sonra cebiniz para görecek” Cepler para gördü de, kimlerin cebi para gördü işte o önemli...
Kürsülerde ve ekranlarda yapığınız hiddetli, şiddetli sert açıklamalarınızla milleti korkutup sindirdiniz! İşadamları, iş çevreleri sizden tövbe haşa Allah’tan korkar gibi korkar duruma geldiler...
Görülmemiş tutsuklık
Yaygın (ulusal değil çünkü olamadılar) ve yerel basın Cumhuriyet tarihinde görülmemiş ölçüde iktidarınızın tutsağı haline geldi.
Sizi, iktidarınızı, belediye başkanlarınızı, milletvekillerinizi kızdıracak haber ve yorumları yapmaktan özenle kaçınır duruma geldiler...
Ülkenin çok satan gazetelerinin, günlük manşetlerine bakın...
İçler acısı...
Hangisinin manşetinde, halkın dertlerini ve ülkenin bugün içinde bulunduğu önemli sorunları eleştirir ve hesap soran tarzda haberlere rastlayabiliyorsunuz?
Çünkü çoğu işadamı, hükümetinizle iyi geçinmeyi yeğliyorlar...
Tabi birkaç gerçek vatansever gazete dışında...
Garip gurabanın hali
Ne demek her 3-4 gençten biri, işsiz!
Bu tabloyu, ülke ne zamana kadar kaldırabilecek?
“Cebi para görecek” dediğiniz “garip gureba” var ya...
Semt pazarlarında, hava karadığında meyve sebze artıklarını toplayarak, ailelerinin günlük gıdasını sağlayabiliyorlar...
Burhan Özbey / E. Tef. Krl. Başk.

***

Bu ‘ah’
Erdoğan’ı bitirir

Hasan Cemal 25 Mart 2010 Perşembe günkü, “Öyleyse, size diyecek bir şeyim yok !” başlıklı yazısının bir yerinde “Kadın-erkek eşitliğinin, çocuk, yaşlı ve engelli haklarının daha bir güvence altına alınacağı anayasal düzenlemelere mi karşısınız?” diye soruyordu.
Geçtiğimiz Cuma günü bankadaydım bir iş için. Yaşlı bir kadıncağız bir veznenin önünde hıçkırıklarla ağlıyordu. Meğer çocuk felci geçirmiş ve iyileşememiş oğluyla beraber yaşıyorlarmış. Babaları erken ölmüş. Kadına ve oğluna dul ve yetim maaşı bağlanmış. Felçli oğul, Nihat Erim zamanında çıkarılan yasa gereği SSK’lı bir işe kayıt edilmiş ve oradan emekli olmuş. Yani hem memur emeklisi olan babasından yetim maaşı, hem de SSK’dan emekli maaşı alıyormuş. Yıllarca hiçbir iktidar engellilerin bu çift maaşına “kazanılmış haklarıdır” diye dokunmamış. Belki de “pozitif ayrımcılık” yapılmış. Bu insanlar gele gele AKP iktidarına gelince, babalarından aldıkları maaş kesilmiş.
Yok ziyanı kesilsin, o insanlar bir lokma- bir hırka ile de yaşamayı becerirler. “Gemicik” lerde falan gözleri yoktur. Fakat gelin görün ki, faiziyle beraber o maaşları geri istemiş AKP iktidarı. Ödeyecek güçleri olmadığından banka kredisine başvurmuş kadıncağız. Borç ister SGK’ya ister bankaya olsun, nasıl ödeneceği ızdırabını yaşıyor ve ağlıyordu. Allah korkusu(!) olan, yaşlı-engelli haklarını güvence altına alacağını(!) iddia eden ve en eenn yüksek insan haklarını ülkemize getireceğini(!) söyleyen Başbakan Erdoğan yapıyor bunu !
Bu engelli insanlardan aldığı “ah” Başbakan Erdoğan’ı bitirir. Gülseren Altınel

***

Nisan çocuk bayramı nedeniyle Başbakanlık koltuğuna oturan çocuğa “ister asar, ister kesersin” diyen bir anlayıştaki birinin ve onunla aynı anlayıştakilerin başbakanlık döneminde ancak onların dediği olur.
Gerisi teferruattır...
Ali Öztürk / Ordu Olay Gazetesi

***

Sorunlar yumağı
Son Siirt olayları... Daha önceki Mardin, Ş.Urfa, Diyarbakır, vs. vs. olayları... Küçük yaştaki kız ve erkek çocuklara tecavüz... Töre cinayetleri... Kan davaları... Kap-kaç ve hırsızlık çetelerine ucuz ve bol eleman... Uyuşturucu madde kaçakçılığı... Silah kaçakçılığı... Büyükbaş hayvan kaçakçılığı... İnsan kaçakçılığı... Organ mafyası... Başlık parası... Berdel uygulaması... Çok eşlilik, kuma... Ağalık sistemi... Feodal yapı... Aşiretçilik... Aşiretler arası çatışmalar... Hızlı ve yoğun nüfus artışı... İşsizlik... Eğitim eksikliği... Cehalet, cehalet, cehalet... Tüm bunlar, bölgenin yıllardır süregelen sorunları. Kendini Kürtlerin temsilcisi sayan Kürtçü partilerden bugüne kadar hiç biri, bu sorunların tek birine dahi, hiç ama hiç ilgi göstermedi, her nedense! Sabahattin Talu

***

Böyle eleştiri dostlar başına
Sürekli televizyonlara çağırılan bir yazar olamayacağınızı anladım. Bu kanıya birkaç saat önce TRT Türk kanalında Amberin Zaman’ın konuk olduğu “Gazeteci gözüyle” isimli izlence vesilesi ile vardım. Birincisi, siz New York doğumlu değilsiniz ve Bangladeşli büyükelçi bir babanız yok! Kim bilir, belki de babanız sizi güç bela okutmuştur. Tahsilinizi yurt dışında yapmadınız. CIA ajanı bir eşiniz de yok ve korkarım bu görüşlerinizden ötürü hiçbir zaman görev yüklenmiş bir eş’e sahip olamayacaksınız! Türkiye aleyhinde olumsuz bir sözünüz olmadığı için hiçbir zaman yabancı güncelerde muhabirlik, yazarlık gibi iş teklifi gelmeyecek ve doğal olarak çalışamayacaksınız! TRT Türk’teki izlencede gözlemlerim ise daha ciddi üstünlükleri görmemi sağladı; Amberin Zaman konuşurken ince, kibar bir ses çıkarmaya özen gösteriyor. Yapmacık bir ses tonu göze çarpıyor. Oysa siz, sadece gerçekleri söyleyeyim düşüncesindesiniz!
Sizin fotoğraflarınız da bu farkı ortaya koyar nitelikte; Emin Çölaşan ile ya da Necati Doğru ile yaptığınız söyleşi esnasında çekilen fotoğraflarınızda herhangi bir poz yok ama Amberin Zaman bir fotomodel gibi pozlar vermekte. Sizin bu vesile ile ekranlarda yer alamayacağınızı düşünüyorum. Türk’ÇE

***

İşsizlik yok mu dediniz!
Atanamayan bir öğretmen annesinin mektubu:“Sayın Bakanım,Size bu satırları bir atanamayan öğretmen annesi olarak yazıyorum. Oğlum E.Özdemir, 2009 Haziran ayında, Mersin Üniversitesi Türkçe Öğretmenliği bölümünden mezun oldu. 27 Haziran 2009’da KPSS’ye girdi. 83,513 puan aldı ve 300 bin öğretmen adayı arasında 9549’ncu oldu. Buna rağmen bir türlü atanamadı. Halbuki Okul Öncesi Öğretmenliğinden mezun olanlar 47 puanla, yanlış okumadınız 47 puanlarla atandılar. Bu durum maalesef öğretmen atama sistemindeki çarpıklığı gösteriyor.0,4 puanla atanmayı kaçıran oğlum, şu an bunalımda... Haziran’da 10 bin kadrolu öğretmen ataması var. Maalesef bu atama sözleşmelilerin kadroya geçmesi olacak, yeni öğretmen alımı olmayacak, işsiz öğretmenler iş sahibi olamayacak. Evladının tükenişini gören bir anne olarak, size yalvarıyorum; bu mağduriyeti Haziran ayında sözleşmeli ek atama yaparak giderin. En az 100 bin insan sizin alacağınız kararı bekliyor...”
Zeynep Özdemir

***

HBB kuşağı
Okumuyor, araştırmıyor, düşünmüyor ama çok şey biliyoruz iç siyaset,dış siyaset, terör, ekonomi, sağlık, sanat, spor. Çünkü Biz HBB’yiz
(Her Şeyi Biz Biliriz)
Biz ahkam kesmeye gelince
mangalda kül bırakmayanlarız. Kitap yazmayız ama yazandan daha iyi yazarız.. Spor yapmayız, sporla uğraşmayız ama teknik direktörden daha iyi takım yaparız, hakemden daha iyi maç yönetiriz.
Nuri Yüceer

MİNİ YORUM
Onur derneği!

83 yaşındaki bir ‘yedek asteğmen’in muhtemelen bütün basına gönderdiği e-posta dikkatimi çekti. “Türk askerliğinin onurunu koruma derneği” kuralım diyordu. Bir insanın, bir kurumun, bir kavramın, kendi onurunu kendi varlığı ile koruyamadığının ve “kalkan” bir örgütlenme desteğine ihtiyaç duyduğunun düşünülmüş olması yeterince hazin değil mi?

Yazarın Diğer Yazıları