Eczane gibi şekerciler
Geldik, gidiyoruz. Hani meşhur tekerlemedir:
Anamdan doğdum
Çıktım pazara.
Dört arşın bez aldım
Döndüm mezara.
Bu dörtlüğe bakıp sizlere karalar bağlayacağımı sanmayın. Bugünkü Pazar Mavrası'nda ağzınızı sulandırmak niyetindeyim. Tüm yaşamımda tattığım lezzetlerin turunu atacağım.
İlkokul öncesinden başlayayım. Babamın Mersin ve İskenderun'da görev yaptığı yıllardan aklımda kalan iki nefis şey var. Biri "Arap kızı" diğeri ise hâlen İstanbul seyyarlarının da sattığı halka şeklindeki şerbetli şeyler.
Anadolu turumuzdan sonra Haliç-Fener'deki evimize dönüşte anneme baskı yaparak, o tatlıları pişirtirdik. Anacığımızn en bozulduğu, kendisini çok uğraştıran iri halka benzeriydi. Arap kızı dediğimiz kolaydı. Yufkacılarda hazırları satılırdı. Parayı verip, almak mümkündü. Şerbetini ve üstüne dökülecek fındık veya Antep fıstığını temin de kolaydı.
Ekmeğe bak
Zor işlerin başında baklava gelirdi. Örneğin bayram arifesinde evimizde yürümek cambazlık isterdi. Önce gazete sayfaları yayılır. Sonra açılan baklava yufkaları bunların üstüne konulurdu. Genelde pişirme işi bölgemizde bulunan fırınlardan birine havale edilirdi. En iyisi "Hamdi Bey"in yeriydi. Burasının ekmeği de olağanüstüydü. Her biri bir kilo 200 gramdı. Şimdikilerin hâlini sandviçe benzetiyorum.
İskenderun'dayken annemle sıkça gittiğimiz Antakya'nın künefeleri baş tacımızdı. İçine konulan keçi peyniri ve tereyağının lezzetini unutmak mümkün değil.
Gaziantep
Askerlik dönemimde, birkaç ay kaldığım Gaziantep'te yediğim çeşit çeşit baklavaları hep anımsarım. Kaymaklısından havuç dilimine kadar say say bitmez. Bugün sıralama yapsam, ilk ikiye kuru baklava ile şöbiyeti yerleştiririm. Biri kupkuru diğeri tepeden tırnağa şerbetli. Ancak lezzetler müthiş.
Bu şehirden bahsederken fıstık dürümünü de unutmayalım. Hâlen çok pahalı hâle gelen ürün bölgenin kendine has fıstığından yapılanlar.
Her şey İstanbul'da
Dedim ya, babamın devlet görevlerini tamamlamasından sonra İstanbul'a döndük. Aile reisimiz emeklilik günü gelene kadar burada hizmete devam etti. Bana gelince Saraçhane'den Edirnekapı'ya kadar uzanan baharatlı şeker satıcılarını tanıdım. Bembeyaz kıyafetli, aynı renkte sakalları olan şekerlemecilerdi. Başlarındaki külahlar da sakız gibi idi. Dolaşırken, ellerindeki maşalarla camekânlarına dokunup çıt çıt sesleri çıkarırlardı.
Şimdi geriye bakınca "Nerede bu şekerler?" diyorum. Hatta peş peşe sıralıyorum; "Nerede o akideler?", "Nerede o eski lokumlar?" ve "Nerede o badem ezmeleri?" diye aranıyorum.
Tarih
Bugünün Bahçekapı'sında iki "şekercilik müzesi" bulunmakta. Ali Muhiddin Hacı Bekir hâliyle ayakta. Nostaljik yapısıyla duruyor. Hafız Mustafa'yı atlamayalım. Her zaman ikinci adres olmuştur. Hacı Bekir öncelikli bunların hiç değişmeyen kuralı var; çalışanların tamamı Kastamonu kökenlidir. Bu kaide iki asra yakın zamandır değişmedi.
Yolunuz Bahçekapı'ya düşerse, mutlaka akide şekeri alın. İlle de "karışık" isteyin. Personelin şeker küreği ile kavanozların kapaklarını açışındaki beceriye hayran kalacaksınız. Süratle, tıpkı kafesteki kanaryayı kaçırmamak ister gibi hareket ederler.
Tarçınlı, zencefilli, limonlu, karanfilli, portakallı, bergamotlu, fındıklı vb. inanılmaz çabuklukla kese kağıdına doldururlar.
Dikkat edin kakaolu demedim. Bana bu bitki nedense bizden değil gibi geliyor. En tuttuğum nanelidir. Bunun da iki çeşidi var. Taze naneden yapılan yemyeşil ve klasik olan şeffaftır.
Adalet Takımı
Bizim Hüseyin Movit'in bölgesindeki Adalet fabrikasının battaniyeleri çok ünlüydü. Sahipleri hayırsever Süreyya Paşa'nın yakınlarıydılar. Futbolun yıldızının parladığı yıllarda Adalet Futbol Takımı'nı kurdular. Bir dönem birlikte çalıştığımız Fahri Somer ağabeyimiz bu ekibin menajerliğini yapmıştı. Bu müthiş takım ligde fırtına gibi esti. Metin Oktay'lı, Turgay Şeren'li G. Saray'ı 1-0 yendikleri zaman Türkiye'de büyük yankı yaptı.
Esas üstünde durmak istediğim Adalet takımının maçlarında seyirciye dağıtılan fındıklı ve kaymaklı lokumlardı. Devre arasında futbolculara da yedirirlerdi. Adını ise "vitamin" koymuşlardı.
Eczane gibi
Bir dönem geldi şekerciler ilaç yapan eczanelere dönüştü. Güç kaybetmiş hastayı özel şerbetlerle ayağa kaldırırlardı. Mesela Ataninem'in demirhindisini termoslarla taşırdık. Tabii akidelerini de...
GÜNÜN SÖZÜ
En ucuz ilaçtır gülmek. Lord Byron