Ebedi liderimiz Denktaş rahat uyu, KKTC’yi ilelebet yaşatacağız...
Devletimiz KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı, Kıbrıs milli davamızın kahramanı, Kıbrıs Türk halkının ve büyük Türk milletinin büyük devlet adamı, ulusal mücadelemizin eşsiz lideri Rauf Raif Denktaş’ı ölümünün 3. yıldönümü olan dün rahmet, minnet ve şükranla andık.
Kıbrıs Türkleri rahmetli Denktaş’ı kalplerinin en müstesna yerine yerleştirmiştir. Denktaş’ın yaptıkları ortadadır. O’nun bu kadar sevilir olması, ülkesini, vatanını, toprağını, bayrağını her şeyin üzerinde tutmasındandır. Kendisini Milli Kıbrıs davasına adamış olan Denktaş’ın önderliğinde Kıbrıs Türkü, Ruma karşı direnmiş, emperyalizmin hazırladığı tuzakları ustaca atlatmış, Kıbrıs adasında her türlü şiddete karşı varlığını sürdürmeyi bilmiş, nihayette de KKTC’yi kurmuştur. Devletimiz KKTC ve Anavatan’ımız Türkiye’ye bağlılık yemini etmiş olan Denktaş’ın dava arkadaşları ile yürüttükleri destansı mücadele, tarih sayfalarındaki haklı yerini almıştır. Allah O’ndan ve Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) mensubu arkadaşlarından razı olsun. Onlar olmasaydı Kıbrıs Türkü, Rum-Yunan ikilisinin sayısız soykırım teşebbüsünden canlı çıkmayı başaramayacak, Rumun kölesi olarak yaşayarak, zulüm ve işkence altında yok olup gidecekti. 15 Ocak’ta ölümünün 31. yıldönümünde anacağımız Dr. Fazıl Küçük’ün başlattığı “Varoluş Mücadelesi”nde bayrağı ondan teslim alan Denktaş, Kıbrıs’taki Türklük ve Müslümanlık direnişini, mücadelesini başarıyla yönetmiştir. Bu mücadele henüz bitmemiştir. Denktaş’ın sağlığında yaptığı uyarılar, yazdığı kitaplar, söylev ve demeçleri bugün bize yol göstermektedir. Onun izinde yürümemiz halinde mutlak zaferin bizim olacağına kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş’ın çok yakınında bulunma ve verilen mücadelede yanında olma onurunu tatmış olmanın ayrıcalığını siz değerli okurlarıma kelimelerle anlatmam mümkün değildir. Onun bize emanet ettiği Devletimiz KKTC’yi ilelebet yaşatmak boynumuzun borcudur. Fikirlerini yaymak ve yaşatmak sorumluluğumuz ve görevimizdir.
Sağlığında Cumhurbaşkanı Denktaş’ın birçok kitabını basarak, bunları dağıtarak gençlerimizi aydınlatma imkanını bulmuştuk. Eserlerinden Karkot Deresi bence KKTC’de en çok sayıda basılmış kitap özelliğini taşımaktadır. Nasıl Yüce Atatürk’ün “Nutuk” kitabını herkes okumalıdır; Denktaş’ın yazdığı kitapların da okunması şarttır. Kıbrıs Milli Mücadelemizin her safhası, ayrıntılarıyla Denktaş’ın kitaplarında mevcuttur. En son olarak kısıtlı bir sayıda basıp, hasta yatağında kendisine arzettiğim kitabı “Doğuş” , KKTC’nin kuruluşunu anlatan eseridir. Cumhurbaşkanı Denktaş’ı andığımız bu anlamlı günde “Doğuş” kitabından bir bölümü siz değerli okurlarımla paylaşmam bence çok isabetli olacaktır. Rahmetli Denktaş “Doğuş” kitabının başlangıç bölümünde “Niye Ayrı Devlet?” başlığı altında şöyle yazmaktadır:
“Denktaş, KKTC’yi, yeniden seçilebilsin diye Türkiye’ye de bir oldu-bitti yaparak ilan etti” sözlerini yayarak KKTC’nin halkımız için ne anlama geldiğini unutturup Rum ile birleşip bütünleşerek “barışa ve AB cennetine” kavuşacakları propagandası yapanların da bilmeleri için 20 yıllık bir bekleyişten ve uzlaşma için her çabayı yaptıktan sonra 1960 Antlaşmalarının iç ve dış dengelerini korumak için KKTC’nin ilânının kaçınılmaz hale geldiğini anlatmak maksadı ile DOĞUŞ’u yazmak görev oldu. Esasta, gücümüz olsaydı, Ankara hazırlıklı olsaydı 1960 ortaklığını Enosis için yıkmış olan Makarios’a dış odaklar (başta ABD ve Garantör İngiltere) meşru Kıbrıs Hükümeti muamelesi yapmağa başladıkları an, 1960 dengesini korumak için “sen, Rum ortak olarak ne isen, ben de Türk ortak olarak oyum” diyerek ayrı devleti derhal ilan etmemiz gerekmekteydi. Ancak Türkiye buna hazır değildi. Meseleyi Uluslararası bir mesele haline getirerek 1960’lardaki uluslararası antlaşmaların “oluşturduğu ortam” (State of Affairs) çerçevesinde halletmek uğraşı sonuç vermiyordu. 1983’te bu daha da belirgin bir hale gelmişti. Rum lideri Kipriyanu New York’ta “bize Kıbrıs Rum’u (Greek Cypriots) demeyiniz; biz Kıbrıs halkıyız (we are Cypriots)” demeğe başlamıştı. Bunun anlamı “biz Kıbrıs’ta yaşayan Kıbrıs Halkı, Kıbrıs Milletiyiz” demekti.
Yugoslav Büyükelçisi büyük bir sevinçle bana “Kipriyanu, Kıbrıslı olduğunu söylüyor, Kıbrıs Rumları (Greek Cypriots) denmesini istemiyor. Bu çok iyi bir haber” müjdesini (!) veriyordu. “Sayın Büyükelçi, şimdi gerçekten alarma geçtim, şok oldum” dedim. “Neden?” diye sordu. “Eğer Kıbrıs’ta Rumlar sadece Cypriots (Kıbrıslılar) iseler, biz Türkler neyiz?” diye sordum. “Allahım! Ne açıkgözlük! Kıbrıs milleti içinde azınlık oluyorsunuz... Şimdi, şokunuzun nedenini anladım” dedi.
Ayrı devleti ilan etmekten başka çaremiz kalmamıştır.
Kurucu Cumhurbaşkanı’mızın koma halinde iken söylediği son sözleri “Söyleyin onlara burası bağımsız bir Cumhuriyet’tir” olmuştur. Ebedi liderimizi andığımız bugün de, Devletimiz KKTC’yi ilelebet koruyacağımız ve yaşatacağımız andını bir kez daha yineliyoruz. Rahat uyu eşsiz lider; nurlar içinde yat.