E.A.'ların linç girişimi

500 bin TL’lik Engin Ardıç ile namı-ı diğer Bay İvedik, Emre Aköz, Atatürk ve Cumhuriyet’i savunan yazılarından sonra Hıncal Uluç’u hedef aldı


Son dönem reklamları ile kendisini ülkenin kurucu unsurlarıyla özdeşleştirme çabasında olan Sabah’ın iki haftalık arşivinden aldığımız yazar ve yazı manzaraları çok çarpıcı.
4 Şubat 2009 - Hıncal Uluç:
Azılı Atatürk Düşmanları.. Atatürk’e sövmek için fırsat kollayanlar.. Çıktım.. Kafalarındaki sapık II. Cumhuriyet’le aralarında duran her kişi ve kurumu, zan ve baskı altında tutmak, bir korku imparatorluğu yaratmak isteyenler, muhbir köşeciler çıktım!..
5 Şubat 2009 - Engin Ardıç:
Geçmiş olsun. Okuduğunu kıçından anlayan bütün müşteriler seni özlemişlerdi.. Hoşgeldin. Avanta geziler, beleş yemekler, piyasaya yeni düşen paçozlar, el süremediğin ama sürermiş gibi yaptığın bütün kadınlar da yolunu gözlediler... Sevinmişlerdir.
6 Şubat 2009 - Hıncal Uluç:
Benim için “Megaloman” demişsin.. Yanılıyorsun Engin.. Ben Megalo’yum.. Hele senden o kadar büyüğüm ki, attığın çamurlar ancak papucuma ulaşır.. Onun da ceremesi 50 kuruş boya parası..
6 Şubat 2009 - Engin Ardıç:
Sabit fikirli, red mekanizmasına daha iyi sığınabilmek için, lafı kıçından anlama yoluna sık sık gider.. Kafa budur. Faşist kafası.
7 Şubat 2009 - Emre Aköz:
İşte, Abdülkerim Kırca olayı. Bu kişiyi aklamak için neler neler yazıyorlar. PKK’dan kaçıp itiraflarda bulunduktan sonra JİTEM’e memur olarak alınıp yıllarca maaş ödenen Abdülkadir Aygan’ın, “Kırca üç kişiyi enselerinden bizzat vurarak öldürdü” şeklindeki ifşaatına köşelerinde yer verseler ya! Yazmazlar, yazamazlar. Çünkü bunların kendisi de özel harbin parçasıdır.
1960 darbesinden sonra özel harpçilerden gelen parayla kurulan Öncü gazetesinde çalışmışlar, darbecilerle hemhal olmuşlardır. Bu yüzden postal civelekliği yaparlar.
8 Şubat 2009 - Engin Ardıç:
Arslan Amca’larının kucağında büyüyenler... Beğenmedikleri partilere oy verenlere “bidon kafalı, göbeğini kaşıyan ayı” gibi ince iltifatlarla yetinmeyip şimdi de “palamut sürüsü” adını takanlar...
Atatürk’ün düşmanları asıl sizlersiniz. “Çember sakallı ve takunyalı karikatür şeriatçısı” sizden daha dürüst...
11 Şubat 2009 - Hıncal Uluç:
Ergenekon savcısı ile ortak hareket eden bir muhbir köşe yazarı var.. Bütün dalgaları önceden biliyor ve yazıyor hani.. Hani meslekdaşlarını ihbar ediyor durmadan.. En çok ihbar ettiği de ben.. Vefa borcu var ya bana.. Her şeyini bana borçlu ya.. İlle de tutuklatıp borcunu ödeyecek.. Cumartesi oturmuş yalan yanlış Öncü’ye saldırmış.. Ben Öncücüyüm ya..
“Hadi gazla, anca gidersin” dedim içimden ama, ağabeyimin maili geldi.. O gazetenin yazı işleri müdürü olarak yanıt vermiş:
“Sevgili Hıncal, Adını sütununa koymadığın ”o yazar“, Öncü için ortaya attığı iddiayı ispatlayamazsa, ”izandan da, insaftan da, vicdandan da yoksun bir kişi“ sıfatını hak etmez mi?.. Bıraktım ”gazeteci“ olmayı, ”sadece“ insan olsa, böylesine çamurları nasıl atar”
12 Şubat 2009 - Engin Ardıç:
“Demokrasi”, Atatürkçü olmadığına göre, her görüldüğü yerde ezilmeli midir? Ne dersin koca öküz?
13 Şubat 2009 - Hıncal Uluç:
Atatürk’e sövüyor, ama öte yandan tepkiler de dudaklarını uçuklatıyor..
Bana kızan okurlar var.. “Sana saldırılarında haddini bildirdin, ama bize ’Okuduklarını kıçından anlayan okurlar’deyişine ses çıkarmadın” diyorlar. Çıkarmadım, çünkü adam haklı.. Çünkü adam benim kıçıma yazıyor. Neremden anlayayım ki?..
14 Şubat 2009 - Engin Ardıç:
(Ahmet Hakan’ın, rüyasında Hıncal Uluç’u gördüğünü yazması üzerine)
Rüyada kart soytarı görmek, Ebu Vakkas bin Rakkas’ın, “Mahlukat-ül Tuhafeyn fi’l Matbuat-ül Türk” isimli risalesine göre, uğursuzluğa delalet. Böyle pis pis şeyler görmeye devam edersen kısmetin kapanabilir!
İşte günde elli sefer ”Biz bu ülkeyi hep birlikte kurduk, biz Türkiye’yiz “ reklamı yayınlanan Sabah’tan yazar manzaraları...
” Sahibinin sesi olmak için... Çıkar sağlamak için... Tehdit etmek için... Sindirmek için... Köşe dönmek için... Taraf tutmak için... Rant sağlamak için... Taht sağlamak için.. Tehdit etmek için.. Tecrit etmek için... Yolunu bulmak için, Her devrin adamı olmak için... “ değil de ”gazetecilik yapmak için “ çıktığını iddia eden Sabah’ta, ’cebini yetim hakkıyla doldurup köşeyi dönen, sahibinin sesi olmak konusunda rakip tanımayan, rantına da, tahtına da kurulmuş, kalemlerini hedef göstermek için, küfür ve hakaret için kullanan yazarlar’ın ne işi var?
Sabah, böylelerinin bir yazarını, hem de sadece Atatürk ve Cumhuriyet değerlerini savunan satırları dolayısıyla linç etmeye kalkışması karşısında neden suskun? “Beraber kurduk” dediği Türkiye’nin de, “Sabah olmasa olmazdı” dediği gazeteciliğin de garantörü o değerler değil mi?
Ardıç son yazılarından birini şöyle bitirdi: ” Büyük Türk düşünürü Tosun ortaya şu soruyu atmış: “Mektebi Mülkiye cehaleti alır... Ne baki kalır?”
Sabah’ta Ardıç’a cevabını verecek yazar veya idareci yok mu?


“Anırırım” diye söz vermişti, tutmadı
“Köşe dönmek, yolunu bulmak için..” için çıkarılmayan gazetenin, 500 bin TL’lik transferi Engin Ardıç’ın, fakir-fukara, gariban, yetim hakkı olan bu paraya layık olmak için neler yazdığına dair, küfür ve hakaretleri yeterli fikri vermiştir. “Eeee daha nasıl bilirsiniz?” derseniz.
4 Kasım 2007 günü Akşam Gazetesi’ndeki köşesinde “Adı Hüseyin olan biri ABD Başkanı seçilirse Taksim Meydanı’nda anırırım” diye yazıp, 4 Kasım 2008 günü “Adı Hüseyin olan biri ABD Başkanı seçildikten” sonra Karakaçan Bey’in bütün dünya eşeklerini seferber ederek kurduğu Anırma Takip Timi’nin bütün çabalarına, taktik ve moral çalışmalarına rağmen anırmadığını biliriz. Bizim buralarda “sözüne itibar edilmez”. Zaman zaman okuyucularımız çayır çimende çekilmiş fotoğraflarını, Ardıçgiller üzerine araştırmalarını yollarlar. “Niye anırmasını bekliyorsunuz, köşesini okuyun” derler teselli olsun diye...


İvedikler’in unutulmaz rezaleti
Karısı ve adını yazılası bulmayanlarca da namı E.A. biçimde yürütülen Emre Aköz’ün sicilinin de diğer E.A’dan eksiği yok fazlası var. Porno yazarlığından, siyasi kanaat önderliğine yükseltilen ve kendini Başbakan ile başbaşa özel bir ev yemeğinde bulan Aköz, eline ve diline hakim olamayınca, tahtını da bahtını da bir gecede tepetaklak etmişti. Emre Aköz’ün “isli viski”nin ayarını kaçırıp, çakırkeyflikten zilzurnalığa yatay geçiş yaptığı... Bu geçiş sırasında kızaran suratı ve Başbakan’ın suratına suratına salladığı işaret parmağı ile “memlekti kurtarma” öğütleri verdiği... Başbakan’ın “bir daha benim olduğum yere bu adamı çağırmayın” dediği yazıldı çizildi. Yazıları, kocası E.A. ile götürdüğü lahmacun, pide, içli köfte, künefe ve biralar üzerine kurulu olan Nur Çintay A. da aynı yemekte Prof. Nur Vergin’in koltuğuna göz koyup, “benim ondan ne eksiğim var” tavrıyla mahalle kavgası düzeyinde bir polemik yarattı.


++++++


Beki’ye ilk isyan
Yıldırım Türker, muhabirlerin akreditasyonunu iptal eden eski Başbakanlık sözcüsüne, ’zorba sultan’ benzetmesi yaptı ve ’bir sabah ansızın Radikal’de zuhur edişi’ni eleştirdi

Bu güzel memlekette kendisine tutulacak bir kapı verilmiş olan her kimse, içindeki zorba sultan devreye giriverir. Bir sabahın köründe apansız yanı başımızda zuhur ediveren Akif Beki’yi, unutmuşluğumuzdan değil ya, Milliyet dün fevkalâde bir yorumla hatırlatıverdi. Kendisini Başbakanlık sözcüsü olarak bilirdik. Tabii bir de yüce yazar. Başeseri ’Erdoğan’ın Harfleri’ yapıtının ’Beklenen Kurtarıcı’ bölümünden bir parça: “ Göklerden beklenen kurtarıcı insanların arasından zuhur etti. (Gazetemizde kendi zuhur edişini anlatıyor neredeyse) Göksel değil, dünyevi bir kurtarıcı, bir siyasi lider olarak, mucizelerle gönderilen göksel bir varlık yerine oylarla sandıktan çıkartılan bir kurtarıcı....” Beki, bu şaheseri basıldıktan bir süre sonra haşmetli tarafından ödüllendirilerek 2005’te basından sorumlu Başbakanlık Başdanışmanlığı’na getirildi. İlk uygulaması ANA uçağında uygulanan akreditasyon kriterlerini değiştirmek. Başbakan’ı rahatsız edeceğine inanan gazetecilere uçağın kapısını kapadı. Vakit’i Başbakan’ın yanıbaşından eksik etmedi.
Milliyet’ten alıyorum: “Daha çok genel yayın yönetmenleri ve Ankara temsilcileri ile diyalog kurdu. Başbakanlık muhabirleri, genelde Beki’nin kendilerine karşı sert bir üslup kullanmasından şikâyetçi oldular.”
Beki, ’göksel varlık yerine’ çıkan ’sandık varlığı’ otomobilden baygın çıkarıldığında kendini kariyerinin zirvesine oturtacak bir çıkış yapmıştı. Başbakan’ın fotografını çeken Milliyet foto muhabiri üstüne korumaları salıp fotograf makinesini almaları emrini vermişti.
Beki bununla da kalmadı. Başbakanlık’ta görev yapan 7 muhabirin akredetasyonlarını da iptal etti. Görevinden ayrıldıktan sonra bile Başbakan onun için “O benim ciğerim” diyordu. Dünyevi sandık varlığının ciğeri Beki şimdi akreditasyonu iptal edilmiş bir gazetede köşe yazıyor.
* Yıldırım Türker / Radikal


++++++



Ağızları ezelden beri bozuktu
Tayyip Erdoğan, bir açılış töreni için bulunduğu Sinop’ta ortaya çıkan bir aksilik nedeniyle görevliye şöyle demiş:
“Beni küfrettireceksiniz!”
Başbakanın çıkışının iki nedeni var:
1. Aşağı yukarı 15 yıldır her gün gazetede yazı yazıyorum. Bunun sonunda öğrendiğim şeylerden biri “siyasal İslamcıların” ağızlarının bozuk olduğu konusudur. En yakası açılmadık küfürlerle bezeli mektuplar, e-postalar bu kesimden gelir. Bu kesimin gazetelerinden Vakit’in bu nedenle aslında poşette satılması da gerekir, çoluk çocuk okur ve ahlaki çöküntüye yol açar diye!
İslam’ı siyasi görüşlerinin merkezine koyanlar ile gerçek müslümanları karıştırmamalısınız! Birinci gruptakiler için İslam iktidara gelmenin ve kalmanın bir aracıdır, ikinci gruptakiler için ise vicdan ile ilgilidir. Allah ile kul arasındaki bir ilişkidir.
2. Başbakan sinirli ve diline hakim olamıyor, çünkü ortaya dökülen gerçekler, en hızla kirlenen rengin ’ak’olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Çocukların, gelinin kuyumculuk işleri, oğlanın güzellik müstahzarları işi, gemicikler, imar rantı, dolandırıcılıkları filan derken Başbakan’da sinir filan kalmadı tabii.
* Mehmet Yılmaz / Hürriyet


++++++

Bir sayfada yandaş medya
“Yandaş medya” kavramının net tarifini yapamayanlar varsa, bugün onları aydınlatabilecek somut bir örneğimiz var.
Fotoğrafta dünkü Star’ın ‘özenle hazırlanan’ birinci sayfası görülüyor. Sürmanşet’te “SSK’da kara delik Kılıçdaroğlu’yla başladı” haberi var. Çünkü son dönemde, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi merkezli, yolsuzluk, rant ve adam kayırmacılığı haberleri almış gidiyor. Madem iddialar çürütülemiyor, o zaman iddia sahiplerini susturmaya çalışmak, susmuyorlarsa güvenilirliklerini sarsmak lazım.
Manşette ise ‘Çarşamba kasketi takmış’ bir Başbakan var. Çünkü toplum ekonomi sayfalarına ‘cinnet cinayetleri ve intiharları’ ile konu olurken, iktidarın ‘girişimci, ticaret dehası’ çocukları servetçikleri ile gündemde. Derhal “içinizden biri” imajını tazelemek lazım. Yanına meydanın tepeden çekilmiş “bakın arkamızda nasıl da halk desteği var” fotoğrafı da eklenince, karşınızda ‘sizden ve güçlü’ Başbakan!
Sayfanın altında, “iktidarın ilelebet bertaraf edeceği muhalefet” manzarasını süslemek için, “Bu soluğu ensenizde hissedin” hatırlatması niyetine “Ergenekon” haberi de koyuverdin mi... Al sana “yandaş medya”!


++++++


MİNİ YORUM
Mesaj değil cevap verin

Taraf Gazetesi, adı Jandarma İstihbarat’ın telefon dinlemelerine karıştığı gerekçesiyle Turkcell reklamı yayınlamayacağını ilan etti. ‘Şaibeli ticari ilişkiler’ kurmayız mesajı verdi. Üç gün önce reklam dilenirken, bir anda gelecek on yılını garantiye almasını sağlayacak sıcak paraya kavuşan Taraf’ın bu mesajı vermesi hiç gerçekçi değil. Okuyucu Taraf’dan mesaj değil cevap bekliyor. Madem şaibeli ticari ilişkilerden uzak duruyor, Ahmet Altan patronlarına soramadığı o soruları artık sorsun. Hem Alkım Yayınevi, hem de Mehmet Betil kanalıyla gazeteye akıtılan paranın kaynağını açıklasın.

Yazarın Diğer Yazıları