Düyun-u Umumiye’yi hatırlamakta yarar var
Yunanistan, dış borçlarının yeniden yapılanması bedeli olarak , egemenlik haklarından taviz vermek zorunda kaldı. Avrupa Birliği’nin gönderdiği, eylem gücü devleti ve ekonomiyi denetleyecek.
Söz gelimi, Almanlar vergi gelirlerini denetleyecek. Vergi salmak ve vergi toplamak bir ülkenin hükümranlık hakkıdır. Eğer bir ülkenin vergisini başka ülkelere ait organizasyonlar topluyorsa veya denetliyorsa, bu iç işlerine karışmaktan daha ağır bir müdahaledir.
Yunanistan’da verginin yabancılar tarafından denetlenmesi, bize Düyun-u Umumiye idaresini hatırlatıyor. Özellikle cari açığın devam etmesi ve dış borçlarımızın artması bu konudaki endişeleri artırıyor.
Duyun-u Umumiye İdaresi, genel borçların idaresi anlamına gelir. Yabancı hükümetlerin alacaklarını tahsil etmeleri için onlara verilen vergi toplama imtiyazı olarak oraya çıkmıştır.
Düyun-u Umumiye İdaresi, 1881-1928 yılları arasında II. Abdülhamit döneminde kuruldu... Devlet adına vergileri tahsil etmek bir yana Düyun-u Umumiye kurulduğu yıldan itibaren, Osmanlı Devleti’nin ekonomik yaşamı üzerinde etkili bir rol oynadı. Duyun-u Umumiye’ye giden yol Osmanlı Devletinin dış borçlanmasıyla ortaya çıktı. İmparatorluk ilk dış borçlanmayı Kırım Savaşı sırasında, savaşı finanse etmek için yaptı... Savaş sonrası da maalesef dış borçlanma devam etti. Osmanlı İmparatorluğu dış borçları, açıkları kapamak için aldığından verimsiz kullanmış oldu .
Sonuçta 1874’te mali iflasın eşiğine gelindi. Çıkarılan kararname ile Osmanlı Devleti vadesi gelen borç taksitinin ancak yarısını ödeyeceğini açıkladı. Buna rağmen söz konusu taksiti de ödeyemedi..
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Osmanlı Bankası ile Galata bankerlerinden iç borç aldı. Almış olduğu iç borçlarını da ödeyemeyeceğini açıkladı.
Hiç bir borç ödemesini yapamayan Osmanlı Devleti, sonunda alacaklılarla anlaşma yoluna gitti. Alacaklılarla masaya oturan yaşlı imparatorluk, 1879’da damga, alkollü içki, balık avı, tuz ve tütünden alınan vergi gelirlerini 10 yıl boyunca iç borçlar karşılığı olarak alacaklılara bıraktı. Ancak alacaklı Avrupa devletleri buna tepki gösterdi ve 1881’de damga, alkollü içki, balık avı, tuz, tütün ve ipekten alınan vergilerin tüm geliri iç ve dış borçlara ayrıldı. Bu vergileri toplama ve alacaklılara ödeme görevi de yeni kurulan Düyun-u Umumiye İdaresi’ne verildi.
Bu kurum kurulduktan sonra da Osmanlı Devleti mali sıkıntılar nedeniyle dış borç almak zorunda kaldı. Lozan Antlaşması ile, Osmanlı Devleti’ni yarı sömürge seviyesine indiren bu kurumun vergi gelirlerini denetlemesi sona erdirildi. Sadece borçların alacaklılara paylaştırılması görevini sürdürmeye devam etti. Bu borçlar, Osmanlı Devleti çöktükten sonra, Osmanlı topraklarında kurulan devletler arasında paylaştırıldıysa da en büyük borç yükü Türkiye’ye verilmiştir. Türkiye Düyun-u Umumiye’ye olan borcunun son taksitini, ilk dış borcun alınmasından tam bir yüzyıl sonra, 1954’te ödedi.
Türkiye’nin Yunanistan veya Düyun-u Umumiye İdaresi gibi bir sorun yaşaması imkansızdır. Ancak ocak ayında açıklanan cari açığın yine yüksek çıkması riski artırıyor. MB’nin aldığı önlemlerin etkili olmadığını gösteriyor. Çünkü sorun dalgalı kur sisteminin kendisinde yatıyor. Altyapı olarak dalgalı kur sisteminin gerektirdiği rekabet şartları yok. Sıcak para ve spekülatif sermaye hareketleri, bu sistemi çalıştırmıyor.
Öte yandan hükümet de bir senedir söylediği halde, ara malı ve hammadde ithalatını düşürecek teşvik önlemlerini açıklamadı.