Duy bu sesi Başbakan
Velev ki askere gitmeyen oğulların askerde...
“Terörün üzerine kararlılıkla gitmeye devam edeceğiz” diyor olup bitenleri duyduğunda üzüldüğüne emin olduğum Başbakan!
Üzüldüğünü biliyorum da...
Ölen çocuklarımız, onların sönüp giden hayatları, geride kalan anaları, babaları, eşleri, nişanlıları, çocukları için mi üzülüyor yoksa, “Eyvah, yine muhalifler bu baskını fırsat bilip yüklenecekler” mi asıl derdi?
İşte onu bilmiyorum!
Biz artık onun üzülmesini değil, çözüm üretmesini istiyoruz!
Her ölüm haberinden sonra “Terörün üzerine kararlılıkla gideceğiz” diye nutuk atmasını değil 6 yıldır bir türlü gösteremediği kararlılığı göstermesini bekliyoruz.
Patlaması an meselesi olan ekonomik başarı balonlarına tutunup uçmasını değil, ayaklarının yere basmasını umuyoruz...
Danışmanlarına sorsun da öğrensin Başbakan:
Yılbaşından bu yana kaç ocak söndü?
Kaç çocuğumuz pisi pisine can verdi?
Ve biran için...
Bilal’i, Burak’ı getirsin aklına...
Onların da bu hain saldırıların birine kurban gittiğini farz etsin...
Yine kameraların karşısına geçip, “Terörle mücadeleye kararlılıkla devam edeceğiz” diyebilir miydi?
Ya da o sırada bizim gibi sıradan vatandaş olsaydı bu sözleri söyleyen Başbakan hakkında ne düşünürdü?
Bu soru, günün, haftanın, ayın değil, son 30 yılın sorusudur...
Haydi yanıt ver Başbakan:
O ölüm haberleri dün bir “baba” olarak sana gelseydi...
Yine de “kararlılık nutku” atabilecek miydin böyle?
Duy bu sesi Başbakan, artık duy...
Askere gitmeyen oğulların askerdeymiş gibi duy...
Ve ne yapacaksan yap artık!
* Mustafa Mutlu / Vatan
++++++
30 yıldır şehit veriyoruz
Kim izah edecek?
Derin bir acı! Kına sığmaz öfke! Yine de bu savaştır, vatan için ölünür diyelim. Öfkemizi kınımıza koyalım. Hakkari’nin Şemdinlisi’nde “jandarma bölüğünde şehit olanların” acısı onları doğuran annelerinin yüreğini kavurup yaksın, biz o acıyı kalbimize gömelim.
Fakat bir izahı olmalı.
Açıklaması.
Bir cevabı bulunmalı.
Cevabı kim verecek?
Cevabı vermesi gerekenler tam bir yıl önce ancak çıkabilen ve “Orduya Kuzey Irak’a gir, ne yapılması gerekiyorsa yap” diyen tezkereyi dolapta tutabildikleri kadar tutmaya uğraştıktan sonra ancak çıkarabilenlerdi.
Tezkere çıkmış.
ABD’den teklif gelmişti: Size istihbarat verelim!
***
İstihbarat verildi.
Girildi, vuruldu.
Ve tamamen bitirilinceye kadar “havadan bombalamanın ardı sıra sıcak takibe geçmeye ve kara birlikleriyle de köküne kadar temizlemeye” hedeflenildiği anda ABD’nin bakanı ta Avustralya’dan seslendi.
Türk Ordusu ateşi kessin.
Irak’tan geri çıksın.
PKK’ya ağır silahlar, ileri teknoloji omuzdan atılan füzeler, çifte düzenekli uzaktan kumandalı patlayıcılar veren ve özel güvenlik şirketleri aracılığıyla militanlarını birer ölüm makinesi haline getirmek üzere eğitenler kimlerse, işte onlar “Türk ordusu ateşi kessin, Irak’tan çıksın...” diye tehdit savurdular.
Ordu da çıktı.
Yine şehitler verdik.
Şehitleri doğuran annelerin yüreğini kavuran acıları yaşaya yaşaya her gün bir ya da iki şehit vermeye devam ettik.
***
Geldiğimiz nokta şu:
ABD ordusu ve Türk ordusu birlikte oluyor. Biri istihbarat veriyor, diğeri “havadan bombalayıp sıcak takip yapıyor” fakat yine de PKK’yı bitiremiyor, onun Kuzey Irak’taki yuvalarını temizleyemiyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da “şıhlar, ağalar, işsizlik, yoksulluk düzeni” devam ettiği için PKK’ya katılımlar devam ediyor, sınırın öbür tarafından gelip karakol basıyor, 15 can alıyor. Aynı karakoldan 43. şehit de veriliyor. Ne ABD ordusu görebiliyor, ne Türk ordusu!
Bir izahı olmalı.
Açıklaması.
Bir cevabı!
Cevabı kim verecek!
* Necati Doğru/ Vatan
++++++
GÜNÜN SÖZÜ
Terörle mücadele için yüksek teknolojiden çok yüksek politika lazım.
* Ertuğrul Mavioğlu
++++++
Sepete su doldurmak
Irak’ı kontrol hakkı
Kendi içinizde ne kadar ciddi önlem alırsanız alın, komşu bir ülke teröre destek veriyorsa, yaptığınız mücadele bir ölçüde sepete su doldurmaya benzer!
Erbil’den dün yapılan açıklama şöyleydi:
“Olayı kınıyoruz. Bizim yapabileceğimiz bir şey yok. Orası insansız dediğimiz kontrolsüz bölgedir.”
Irak’ın kendi yönetimi böyle diyorsa, Türkiye’nin “bu durumda o bölgeyi ben kontrol ediyorum” deme hakkı yok mu?
* Mustafa Balbay / Cumhuriyet
++++++
Marifet...
Marifet 300 teröristin sınıra 10 kilometre uzakta toplanmasını önlemektir.
Bu görevi ya Irak Cumhurbaşkanı Talabani ile KGG Başkanı Barzani yerine getirir... Veya sınırın artık fazla bir kıymeti harbiyesi kalmaz.
* Enis Berberoğlu / Hürriyet
++++++
Genetikçilerden yardım istiyorum
Fehmi Koru, Aktütün saldırısıyla Türkiye’ye kendi büyük sorununun hatırlatıldığını yazmış. “Başkalarının taraf olduğu ihtilâfları çözmeye soyunmaya kalkana, “Önce kendi sorununu çöz” hatırlatması bu” diyor.
Bilim dünyasının önünde diz çöküp yalvarıyorum:
Allah rızası için işin ehli biri bukalemunların genetik yapısı ile Fehmi Amca’nınkini karşılaştırsın.
Yahu Cumhurbaşkanı ABD’ye gittiğinden beri sen değil miydin Türkiye şöyle belirleyici, şöyle arabulucu, şöyle fikri sorulan ülke diyen? Sen değil miydin ‘kankanın haşmetiyle’ Türkiye’nin süpergüçleri dize getiren krizlerdeki çözüm unsuru olacağını iddia eden. Bunu hayal eden, arzulayan, öneren?..
++++++
Kına yetmez, nişan takalım
Aklın yolu bir ise, her yaştan, her sınıftan, her bölgeden, her cinsten Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını aynı yasta birleştiren ortak akıl Star’ın, Taraf’ın, Vakit’in... ve türevlerinin bulunduğu güzergâhlara neden birer istasyon kurmamış?
Önceki gün Altınova olaylarının ‘Ergenekon işi’ olduğunu manşetten ilan eden Vakit, dün aynı teze ek yapmış; cezaevlerindeki tutuklularla Aktütün saldırısı arasında bağ kurmuş. Koyun can derdinde, kasap et! Altınova’da tırmandırılan tahrik ‘Ergenekon işi’yse, o zaman bir adet ‘1 numara’ adayımız daha oldu: Turgut Özal!
Can Ataklı, Güneydoğu’da terör olayları tırmanmaya başladığında PKK’nın en önemli lojistik kaynakları olan köy ve mezralardan çıkarılacak vatandaşları asimile etmek için farklı bölgelere yollayan Özal’ın hesabının tutmadığını yazmış.
Kürtçe TV, eğitim gibi konularının çıbanbaşı olan Rahmetli’nin niyetinin asimilasyon olduğuna inanmak güç.
Kaldı ki Ataklı’nın dediği gibi “Yerlerinden edilen, daha önce 20-30 kişi birlikte yaşayanlar bu kez 300-500 kişilik gruplar halinde yaşamaya başladılar. Adana, Antalya, Mersin, İzmir, Adapazarı, İstanbul ve turizm kentleri bu bölgeden zorunlu göç ettirilen insanlarla doldu. Daha önce PKK baskısı altında devlete karşı çıkar konuma düşen vatandaşlar kalabalıklaştıkça bir tür Güneydoğu gettoları oluşturdular. Bu örgütün büyük kentlerde örgütlenmesine de kolaylık sağladı.” Türkiye gibi ‘birlikte yaşama geleneği’ne sahip bir ülkede asimilasyon politikasını savunmak akıl karı olmaz. Bu Erdoğan gibi ‘terör’ü ‘Kürt sorunu’olarak gördüğümüzü gösterir.
Sapıkça eğilimlerinden sebep maneviyatı yüksek bir günde adını anmak istemesem de “daha neler” dedirten bir yazıyı da Ahmet Altan kaleme aldı.
“Bitirin artık şu Allahın belası savaşı” diyerek yüksek perdeden feryad eden Altan, “hiç anlamı olmayan” nedenlerle “ülkemiz”in kanadığını yazıyor.
Dün Kanal D Haber’de konuşan Nejat Eslen, inatla belki “köy halkı destek vermeden bu saldırının olma ihtimali yok” dedi. Bölgede görev yapmış bir askerin sözleri doğrultusunda, acaba Altan’ın aylardır “Ey Kürtler siz devlet değilsiniz. Öldürülüyorsunuz. İşkence görüyorsunuz. Dışlanıyorsunuz. Kendinize yeni bir ülke kurun. Karşı çıkın...” tahriklerini Altınova gibi provokasyonlara ve Aktütün gibi hain saldırılara anlam katma çabası olarak değerlendiremez miyiz?
Sahi, “azınlığın faşist baskı unsuru” olan Türkiye Devleti ne zaman “ülkemiz” oldu Ahmet?
Işın Erşen ve Bolulu gazetecileri PKK’nın müttefiki ilan eden Eser Karakaş, hanidir ‘ittifak güçleri kumandanı’ gibi hareket eden Ahmet Altan’ı nasıl bu payeden mahrum bırakabiliyor?
Madem Karakaş Altan’a hakkını vermiyor, ben geçen gün kına demiştim ama, artık bir nişanı hakettiğini düşünüyorum.
++++++
Bu fotoğraf, intikamı alınmış bir ihanetin acı bir anısı olarak, tekrarlanmamak üzere tarihe gömülmelidir!
Baraka karakol
Şehit ailesinin yıkımını yansıtan fotoğrafın yanında karakolu da görüyorsunuz.
Bu barakalarda millet daha önce 28 evlâdını şehit vermişse Türkiye Cumhuriyeti o karakolu Mayıs ayından bugüne kadar çelikten bir kale haline getiremez miydi?
Yeni özel uçaklara, son model zırhlı otomobillere oluk gibi para harcayan siyasi yöneticilerimiz, teneke karakolları çelikten kaleler haline getirecek parayı aradılar da bulamadılar mı?
* Güngör Mengi Vatan
++++++
Neresi terörist saldırı?
Uluslararası taarruz!
Son saldırıdan sonra gazete ve televizyonlardaki haberler, yapılan yorumlar bir noktada birleşiyordu: ‘Bu hain bir terörist saldırıdır.’ Daha önceki saldırılardan sonra da hep aynı söz vardı: ‘Terörist saldırı.’
İşte yanlış burada. Bu bir terörist saldırı değildir.
Bu, ‘hudut’ları hedef alan çok ciddi bir ‘taarruz’dur. Yıllar önce belirli merkezlerde planlanmış, örgütlenmiş ve giderek tırmandırılmış bir saldırıdır.
Kuzey Irak’taki yönetimin ve ona arka çıkan büyük devletlerin silahlandırdığı, beslediği, koruyup kolladığı silahlı güçlerin, kalabalık birlikler halinde sınırı geçip yaptığı baskınların neresi terörist saldırıdır?
Avrupa başkentlerinde sığınma, koruma, finansman sağlanan, Avrupa Birliği kurum ve kuruluşlarında temsil hakkı tanınan, neredeyse diplomatik statü verilen, hemen hemen bir devlet örgütü ‘şema’sına sahip, ülke içinde ve dışında siyasal olarak desteklenen bir yapılanmanın eylemlerinin neresi terörist saldırıdır?
Bu terörist saldırı falan değildir. Bu, uluslararası çapta bir büyük taarruzdur. Bu taarruzu durdurmanın yolu da, büyük devlet olmak ve uluslararası ağırlığını (varsa) ortaya koyup, sonuç almaktır. Bu da askerin değil, siyasal iktidarın görevidir.
* Hikmet Bila / Cumhuriyet
++++++
MİNİ YORUM
Her şehit, ‘bizim evin çocuğu’ olduğu gün...
Aktütün şehitlerinden bir tanesi; Oktay, yakın bir dostumun yeğeni. Ne mi hissediyorum? Dağlıca’da hissettiğinden farklı birşey değil. On yıl, beş ay veya dört gün öncekinden farklı değil... Daha çok üzülmedim. Çünkü bir şehidin ardından daha az nasıl üzülünür bilmiyorum. Terörü nasıl benden uzak sayabilirim bilmem. Türkiye’nin nerede SOS verdiği konusunda zihni bulanmış STK’ların kuyruğuna takılıp R.E.M konserindeki neşeli zıpzıplardan olamam. Başbakanlar hariç, her evin bir askeri olduğuna göre on beş değil, on milyon eve ateş düşmesi gerekmez mi? Aktütün değil, Tunceli, Mardin, Tokat’ta bir karakol olabilrdi... Güngören değil, Bakırköy veya Üsküdar... Hiçbirimiz dışında değiliz bu çemberin. Terör hepimizin aynı oranda derdi haline gelmedikçe “kararlılık” kifayetsiz bir kelime...
* Selcan TAŞÇI