Düşünmek ve sorgulamak
Düşünmek ve sorgulamak. Haysiyetli bir insanın sahip olabileceği en önemli özelliktir bence.
Hak ve özgürlüklerin garanti altına alındığı demokratik kültürün her sahada hüküm sürdüğü ülkelerde yaşayan insanlara baktığınız zaman istişare ve meşveretin ehemmiyetini daha iyi anlayabilirsiniz.
Cehaletin yaygın olduğu yerlerde kitap okuma kültürü yoktur. Adalet terazisi hiç denk tartmaz hak haklının değil hep güçlünün olur. Güçlü olan yanlış da yapsa daima övülen ve alkışlanan insandır.
Vehhabi kültürünün bir yansıması olarak Osmanlı döneminde kılcal damarlarımıza kadar sirayet etmiş biatçılık yüzünden en mahrem değerlerimiz ayaklar altına alınmış, namus şeref ve faziletimiz yavaş yavaş bizi terk etmiştir.
Mesela İslam inancına göre kardeşin kardeşi öldürmesi yasaklandığı halde Osmanlı idaresinde padişahlar sözde devletin bekasını korumak adına kardeş ve evlat katline ferman vermişlerdir.
***
Yavuz Sultan Selim halife olması ile birlikte, Arap yarımadasından Anadolu'ya gelen maaşlı din alimlerinin verdiği hüküm ve içtihatlar sayesinde Osmanlı Devleti'nin genetik yapısı bozulmuş, ümmetçilik masalı adı altında Türk milleti kendi kimliğini unutmuştur.
İşte bugün yaşadığımız siyasi istikrarsızlığın bir yansıması olarak vatandaşlarımız hiç bir olayı sorgulayamamakta ve eleştiri hakkını kullanamamaktadır. Meclis duvarında asılı olan Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir sözünün yerine Tek Adam yönetimi kabul edilmiş yargı, bürokrasi ve siyaset tamamen etkisiz hale getirilmiştir..
AKP Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan aleyhinde bir karar verildiği takdirde "Bunlar ne biçim hâkim nasıl savcı böyle, benim arkamda %51 olduğunu nasıl unutursunuz" diyerek ülkede erkler arasındaki güç dengesinin bozularak bir anlam ifade etmediği açıkça görülmüştür.
Konuşmayan sivil toplum örgütleri tartışmayan aydınlar ve susan vatandaşlar gelecekte başlarına gelecek uğursuz ve kötü olayların da adeta birer habercisi haline gelmişlerdir.
Tekrar tekrar ifade ediyorum ki, Türk İslam kültüründe biatçılık diye garibin gurebanın ve fakirin ezildiği kulun kula kulluk ettiği bir yönetim şekli asla yoktur.
Aşiret reisi ne derse o sözün hak buyruğu gibi kabul gördü ülkelerde bugüne kadar yüzler hiç gülmemiş devlet ve millet uzun ömürlü olmamıştır. Araplardaki biatçılık kültürü İslam inancının bir gereği gibi gösterilmeye çalışılsa da hiçbir dönemde insanlara saadet ve mutluluk getirmemiştir...
Hak Resulü Hz. Muhammed(SAV) önemli meselelerde Ashabı ile birlikte hareket ederek kararlar almış ve Müslümanların aydınlanması yolunda büyük mücadeleler vermiştir. Keza Türklerin İslamiyet'ten önceki yaşamında da devleti yönetenler akil adamlarla görüş alışverişi yapmadan kendi başlarına buyruk hareket etmemiştir.
Bugün geldiğimiz noktada "susun konuşmayın başkan ne diyorsa onu yerine getirin o her şeyi hepimizden daha iyi biliyor" şeklinde körü körüne sadakat duygusu geliştirenler aslında aklımızla alay eden siyasi tetikçilerin ta kendileridir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın söz ve tavırlarını takip ederken ister istemez kendimize şu soruyu sormadan edemiyoruz..
Devlet başkanı sıfatını taşıyan Sayın Cumhurbaşkanın aynı zamanda bir siyasi partinin genel başkanlığı görevini yürütmesi akla ve vicdana ne kadar uygundur.
Ne güzel söylemiş şair Karakoç.
"Ben bilmem Ağam büyüklerim bilir."