Düşmanın askeri olmak...
Her yıl pişirilip önümüze sürülen Ermeni soykırım yasası ile kamuoyu meşgul olurken “İkinci Açılım” sessiz ve derinden yol alıyor. Geçen günlerde Erdoğan’a vekalet eden Beşir Atalay tarafından açıklanan “İkinci Açılım Paketi” içinde Habur rezaletinden sonra nelerin olduğunu hükümete yakın gazeteciler köşelerine taşımaya başladı. Vatan’da Bilal Çetin “PKK’yı silah bırakmaya zorlayacak yeni gelişmeler” den söz ederken geniş kapsamlı af duyurusunda bulundu. Oysa gazetemiz Yeniçağ, Barzani’nin geçen ayki Ankara temaslarında af görüşmelerinin yapıldığını yazmıştı zaten. MİT-PKK görüşmelerindeki gizli ses kayıtlarında Habur rezaleti de konuşulmuş, hatta MİT yetkilisi “Allah aşkına taleplerinizi kısa yazın” diye adeta yalvarmıştı. Örgüte yakın kaynaklar “cin şişeden çıktı” yorumlarıyla genel affın kaçınılmaz olduğunu vurguluyorlar. Öcalan’a önce ev hapsi, daha sonra da siyaset yapma imkanlarınnı pazarlığını duymayan kalmadı. Gündemi yandaş medya tarafından dilediği gibi yönlendiren AKP hükümeti bir taraftan Fransa’ya dikilirken diğer taraftan terör örgütüne af hazırlığı içinde. Ne de olsa güç ellerinde. Habur’da kurulan çadır mahkemeler değişik kisvelerle görevlendirilerek küresel güçlere verilen sözler yerine getirilebilir.
Öte yandan “askere düşmanlık, düşmanın askerliğini yapmaktır” kavramı giderek yayınlaşıyor. Sözde darbe girişimleri, hayali suikastler derken şimdi de kuryeler, yanlış koordinat verilerek PKK’ya yardım eden subaylardan bahsediyor. Bu sütunlardan defalarca yazdım. “Ağacın kurdu içindedir” diye. Doğrusu asker deyince hepsi sütten çıkmış ak kaşık değil. Nitekim Balyoz duruşmalarında “Aramızda sütü bozuk hainlerin olabileceğini tahmin etmiyorduk” diye itirafta bulunan generaller oldu. Ancak asker düşmanlığı giderek sistemli bir şekilde düşmanın askerliği konumuna geliyor.
BDP Milletvekili Sırrı Sakık’ın TBMM’deki tutumu hafızalara kazındı. Ama devleti yönetmekte olan hükümet, ne de muhalefet sıralarından Sakık’a haddini bildirecek tek laf edilmedi. Yarın öbür gün terör örgütüne af getirme teklifi geldiğinde cılız bir kaç sesten başka bir şey çıkmayacağı için BDP’nin desteği ile yasalaşırsa kimse şaşırmasın. Bu konuda askerin tutumu da ilgi çekici. Hemen her gün servise konan haberlerle ilgili tatmin edici bir açıklama yapılamıyor. Yapılanlar da birkaç gün içinde değişik metodlarla yalanlanıp asker zor duruma düşürülüyor. Orgeneral Necdet Özel komutasındaki Genelkurmay Karargâhından bu konuda umutlu olanların yaşadığı hayal kırıklığı ayrı konu. Kendi personelini savunacak durumda bile olmayan askerin içine düştüğü bu durum, asker düşmanlığını daha da körüklüyor. Düşman askeri ellerini sıvazlıyor...
TBMM’de Koruma Taburunun çekilmesini sivil demokrasi söylemleri ile kamufle etmeye çalışanlar, milli saraylardaki nöbetçi askerler yerine polisin görev almasına pek sevinmiş. Dünyanın dörtbir yannıdan gelen yabancı turistlerin Dolmabahçe önündeki askerlerle fotoğraf çektirmesi tarihe gömülmüş oldu. Oysa benzer görüntüler yabancı ülkelerde de vardır. İngiltere de kraliyet taburunun askerlerini bilmeyen var mı.. Yunanistan’da etekli askerlerin tören yürüyüşü, Rusya’da kızılordu askerlerinin nöbet değişimi fotoğraf unsuru olduğu gibi sözkonusu ülkelerin milli motifleridir. Allah aşkına yeni görevlendirilen polislerin görüntüsü ile askerinki bir mi? Fatih Altaylı ironi ile bu tabloyu yansıtmış. “Alışacaklar, sindire sindire alışacaklar” diyen Sayın Başbakanın bile sindirim sorunu yüzünden ameliyat olduğunu hatırlatıp böylesi tabloyu sindirmenin mümkün olmadığını belirtelim.
Gelelim TRT’nin düştüğü pespaye duruma. Kuruluşundan bu yana bu kurum hiç bu kadar tartışılmamıştı. İnsanlarımız elektrik parasına eklenen vergileri tıkır tıkır öderken hiç bu kadar sorgulamamıştı. Yıllık 550 milyon elektrikten, 450 milyon bandrol paralarından ve bilmem kaç yüz milyon bütçeden ödenen devâsa para dünyaca ünlü BBC’yi çoktan geçmiş. Ama bütün dünyannı izlediği, ciddiye aldığı BBC etkisinin zekatı bile etmiyor. Yakın çevremde Türkiye’nin Sesi Radyosunu ve TRT’nin siyah-beyaz günlerini özleyen o kadar çok dostum var ki elektrik faturasından ödenen paraya isyan ediyor. İlk seçildiğinde “artık katkı paylarına ihtiyacımız olmayacak” diyen Genel Müdürün “gerekirse reklamları kaldırırız” açıklaması da unutulup gitti.
Bütün bunları dile getirdiğimizde ileri demokrasinin fedaileri “demokrasi düşmanlığı” ile suçluyor. Olsun... Düşmanın askeri olmaktan daha da kötü değil ya...