“Düşmanımı bilirdim...”
1980 Kara Harb Okulu mezunu olan Levent Göktaş’ı tanırım. Sadece ben değil, terörle mücadelede birazcık hassasiyeti olan herkes bilir O’nu... Bir taraftan sınır ötesinde inlerine kadar girerken diğer taraftan Marmara Hukuk Fakültesinde öğrenimine devam etti. 87’de girdiği okulu 94’te bitirebildi. Sonra yüksek lisans vs... O sadece dünyanın en iyi yetişmiş komando subayı değil aynı zamanda hukukçu bilim adamıdır. Ve Göktaş ortaokullu yıllarda tanıştığı ülkücü hareketin lisede başkanlığını yapan inanmış bir dava adamıdır. Saygı Öztürk’ün kitabında yazdığı Fikret Emek’in vurulma anı ve silah arkadaşını sırtında taşımasını sordular çapraz sorguda. Sanki sürahiden bardağa su koyup uzatmış gibi tavazu ile sıradan bir olaymış gibi anlattı. Kendisiyle ilgili kahramanlık öykülerinin yazıldığı internet siteleri, anı kitaplarını önemsemediğini belirtirken salonda sineğin kanat sesi duyuluyordu. Dile kolay tutukluların çoğu üç yılı doldurmuş içeride her biri hukuk profesörlerine taş çıkarıyor. Hukuksuzlukla mücadele neler öğretiyor insana. Savcıların, üye hakimlerin yönelttiği soruların sonuca gitmeyeceğini görünce bu defa sanık sandalyesinde oturanlar katılıyor çapraz sorguya... İbrahim Özcan, Hasan Ataman ve Ali Özoğlu sorular yöneltiyor. Özel Kuvvetler’de subay-astsubayların nasıl seçilip eğitildiklerini, Kandil’e yönelik operasyon için Amerikalıların engellemelerini hatırlatıyorlar. PKK’ya af gelip-gelmeyeceğini soruyorlar. Suriyeli teröristlerle diğerlerinin farkını Göktaş: “Şehid edilen askerlerimizin naaşına zulüm yapıldıysa Suriyeli ya da Ermenidir. Güneydoğu çocuğu bunu yapmaz...” sözleri ile cevaplıyor.
Üç yıldır her duruşmada “Suçum ne?” diye soran Tuncay Özkan bu defa kendisini savunmadan Levent Göktaş’ın çapraz sorgusuna katılıyor: “TSK bu kadar suçluyu nasıl yetiştirdi?” sorusuna savcılık karşı çıkıyor. Ama Özkan ardından, “TSK ya da ÖKK, Kandil’e girebilir mi?” diye sorarken Yaşar Büyükkanıt’a gönderme yapmış oluyor. Levent Göktaş çok sakin... Bir kurmay subaydan ziyade olayları sıcağı sıcağına yaşamış gözlemci edasıyla: “TSK Kandil’e girer elbette... Bizim birliğimiz olan Özel Kuvvetler K.Irak’ta bütün kamplara zaten girdi. En zor denilen Zap’a girildi. Türkiye sınırına 500 km. uzaktadır Kandil. Emir verildiği takdirde Kandil’e girer, halleder ve çıkarız...” diyor.
Hızını alamayan Tuncay Özkan Pandora’nın kutusunu açmakta kararlı. Örtülü faaliyetler, faile meçhul cinayetler, kont-gerilla faaliyetleriyle ilgili art arda sorular yöneltip, “G.Doğu ve K.Irak’taki görevlerinizde bu dava kapsamında bir olay var mı” dediğinde tek kelime ile “Hayır...” cevabını alıyor. “Peki ya Öcalan’ın yakalanıp getirilmesi konusunda bu dosyada bir şey var mı?” nın cevabı bu defa “Hayır!.. Ama bunu bana değil devlete sorun...” oluyor.
Çapraz sorgu bitmez elbet; bana asıl dokunan sağlık durumu bozulan Göktaş’ın “Böyle bir hücrede kalmaktansa keşke PKK’nın elinde olsaydım. Hiç olmazsa düşmanımı bilirdim” sözleri oldu.