Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ
Yavuz Selim DEMİRAĞ

“Düşman Ceza Hukuku”

İlk gün “küçük Silivri” görünümündeki Yargıtay’daki asrın davası, 2. ve 3. gün daha sakindi. Avukatların savunma için alfabetik sıraya alınışı elbette tartışılacak. 400 klasör ve eklerinden oluşan dava dosyasını Yargıtay’daki hakimlerin bu kadar kısa sürede okumaları mümkün değil. Nitekim Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının hazırladığı tebliğname, söz konusu savcının da okuyamadığını, özel yetkili mahkemenin kararına göre hazırlık yaptığı anlaşılıyor. 60 avukat adına 400 sayfalık temyiz dilekçesini okuyan Av. Kazım Yiğit Akalın’ın ses tonunu güzel bir şekilde ayarlayıp, vurgular yaparken savcı da, heyet üyeleri de “Bu kadar da olmaz ki” dercesine jest ve mimikleriyle tepki gösterdiler. Genç avukat Akalın belirlenen 1670 sahtecilik belgelerinden örnekler verirken, yargı heyetinin heyecanla notlar yazdığını görmenizi isterdim.
Silivri’deki sanıklarla, avukatlarla ve yakınlarıyla “geniş aile” oluşturduğumuzun altını yeniden çiziyorum. Olağanüstü fedakarlıklar yapan avukatlar dilekçesini bir kitap haline getirmiş. Üstelik eklerini de CD yapmışlar. Heyet üyelerinin yanında gazeteciler için de bulunmaz nimet. Kuleli ve Harb Okulundan arkadaşlarım olan Mahir Işıkay, İlkay Sezer ve Erhan Tokatlı kıta hayatlarından sonra savaşı hukuk alanında verip, avukat olarak silah arkadaşları ve komutanlarını savunuyorlar. Sağolsun Erhan Tokatlı, Prof. Dr. Duygun Yarsuvat’ın önsözü niteliğindeki sunumunu yazdığı kitabı hediye etti. Hoca, Türkiye’deki özel yetkili mahkemeleri 1980’li yıllarda Alman Günther Jakob’un ortaya attığı “düşman ceza hukuku” na benzetmiş. Duygun Hocam özetlemiş. Ben özetin özetini vermeye çalışacağım.
“Düşman ceza hukukunda, tehlikeli görülen kişilerin ne olursa olsun, toplumdan uzaklaştırılmaları, tecrit edilmeleri gerekir. Bu durumda Jakob’un esas amacı, uysal vatandaşlardan oluşan bir toplumun yaratılması, durağan bir düşüncenin, davranışın toplumda hakim olmasıdır. Bu görüşün karşısında olan uysal olmayan, düşmandır. Teröristtir. Aktif bir şekilde hukuk düzenine karşı eylemlerde bulunan, devlete, siyasi otoriteye karşı çıkan, oldukça tehlikeli ve tehlikeli olduğu için de kendisiyle savaşılması gereken kişidir. Bu görüş, ABD’nin siyasi otoriteleri tarafından çok beğenilmiş ve 11 Eylül’den sonra Afganistan’ın işgalinde yakalanan kişilerin muhafaza edildiği ve aynı yerde yargılandığı Guantanamo hapishane ve mahkemelerini ortaya çıkarmıştır. Diğer bir deyişle Guantanamo, düşman ceza hukuku ve anlayışını meşru bir hale getirme çabasıdır. Devlet, ilkel bir davranışla, ortaçağdan kalan yöntemlerle siyasi otoritenin karşısında olduğunu kabul ettiği kişileri tutuklayıp, Ceza Mahkemesi Kanunu’nda, uluslararası sözleşmelerde yer alan tüm adil yargılanma ile ilgili hakları ortadan kaldırıp, savunma hakkını altüst eden, müdafileri olmadan, ya da müdafii varsa duruşma salonundan çıkartmak için sebepler arayan, ya da müdafiler hakkında suçu duyurularında bulunarak aktif olarak savunma görevlerini yapmalarını önlemesi de, düşman ceza hukukunun uygulanmasının bir göstergesidir. Diğer yandan bu uygulama, toplumdaki diğer kişilerin de uysal vatandaşlar olmalarını, kendi başlarına da aynı şeylerin gelebileceği korkusunu uyandırarak baskı altına alma amacını taşır. Bu görüş uyarınca yargılanan kişiler, normal bir vatandaş değildir. Düşman olduklarından, istenmeyen kişiler etiketiyle ücra bir köşede, çeşitli mesnetsiz ithamlar altında, toplumda saygınlıklarını yitirmeleri ve etkisiz halde tutulmaları gerekir.”
Yukarıdaki görüşlerin değerli okuyucularımıza ve Türkiye’de son 5-6 yıldır uygulananlara hiç yabancı olmadığı kanaatindeyim. Yüksek yargıdaki ilk savunmaya “düşman ceza hukuku” nun hatırlatılarak başlaması son derece manidar. Bakalım Yargıtay, kelimenin tam anlamı ile “düşman ceza hukuku” nun uygulandığı bu davada ne karar verecek? Yanlış hesap Bağdat’tan dönecek mi?

Yazarın Diğer Yazıları