Duruşmalar üzerine
Yıldırım Beyazıt ile Emir Timur arasında geçen Ankara Savaşı yine Viyana Kuşatması gibi Türk tarihinin dönüm noktalarını elan değerli hocam Necdet Sevinç, “Duruşmalar” adını verdiği eserinde Atilla, Bilge Kağan, ve Dede Korkut’tan oluşan mahkeme heyetiyle olağanüstü bir yargılama yapmıştı. Bazı amatör tiyatro ekipleri, kötü dekor, berbat kostüm ve acemi oyuncularla bu güzel oyunu Türkiye’nin çeşitli yerlerinde sahneledi. Can Azerbaycan’da televizyon dizisi yapılarak Duruşmalar’ın hakkı verilmeye çalışıldıysa da bu dev eserin kıymeti hâlâ anlaşılabilmiş değil. Sinema, tiyatro gibi sanat dallarında yetersiz oluşumuz tarihe olan sorumluluklarımızı da yerine getirmemizi zorlaştırıyor.
Aydın, Nazilli’de Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler” adlı ölümsüz eserinin sahneye konmasından sonraki bir başka oyunda sanat adına bel altı espriler yapmaya çalışanlara tepki gösterildiğini öğrendim. Toplumumuzun değer yargılarıyla alay etmeye kimsenin hakkı yoktur. Bu sanat adına yapılmaya kalkışılırsa külliyen sakat olur.
Söz duruşmalardan açılmışken Diyarbakır’da rüyasını gördüğüm bir duruşmaya değinmeden edemeyeceğim. Bayburt için anlatılan senfoni orkestrasının konserini, “Bayburt, Bayburt olalı böylesi zulüm yaşamadı” sözlerini çağrıştıran bir duruşma. Mahkemede iptidai bir duruşma salonu dekoru var. Heyetin bulunduğu yüksek kürsünün üzeri mavi klasörlerle dolu. Teknolojik gelişmeye ayak uydurulmuş. Bilgisayar hem heyette, hem avukatların önünde de var. Eskisi gibi hâkim sekretere; “Yaz kızım” demiyor. Kocaman daktiloların yerini bilgisayarlar almış. Ama koca çadırın içinde avukatlar için oturacak yer yok gibi. Bu biraz da müdahil avukatların çokluğundan kaynaklanıyor. Sanıkların az sayıdaki avukatına karşılık, müdahil 50 avukat merdivenlerde oturmak için yer arıyor. Duruşmayı izleyecekler için stadyum tribünü gibi seyyar bir dekor eklenmiş. Seyircilerin sayısı yüzünden her an çökecekmiş gibi korkutuyor insanı. Mahkeme başkanının oyun gücüne bayılıyorum. Ortada çok ciddi bir dava var. Cinayetlerden söz ediliyor. Ama hakim nedense sürekli gülüyor. Sağındaki yardımcı uyuklamakta. Solundaki önündeki kalabalık klasörleri karıştırır gibi yapsa da gözleri hep seyircide. Savcı dersen evlere şenlik. Kâh gerine gerine esniyor, kâh iki de bir çalan cep telefonuyla sahne gerisine geçip konuşuyor. Ama önünde her daim açık olan dizüstü bilgisayarda oyun oynadığı her haliyle belli. Beni en çok sanık sandalyesinde oturtulanlar etkiledi. Yargılananların hepsi terörle mücadelenin asli unsuru olan asker, koruyucu ve örgütten ayrılan itirafçılar. Müdahil avukatlar terör örgütü PKK’nın sözcüleri gibi. Daha duruşma salonunda sanık sandalyesinde oturanların derhal infaz edilmesi için sabırsızlanıyorlar. Mahkeme heyetine hakarete varan sözlerle şantaj yapıyorlar, sanık avukatlarını alenen tehdit ediyorlar. En komiği ise tanıklar elbet. Yalancı şahitler kahvesinden toplanmış gibi hepsi o kadar da kötü oynuyorlar ki çoğu rolünü tam ezberleyememiş. Avukatların süflörlüğünü seyirci tarafından duyulup, kahkaha atılsa da sanat sanattır ne de olsa.
Tamam, terör örgütüyle mücadele eden sanıklar delil olmasa da cezalandırılsın istiyorsunuz. Ama sanıkların tanıklarını da dinlemek gerekmez mi? Hiç olmazsa kurallar yerine getirilsin. Ama yağma yok. Yüzünden tebessüm eksik olmayan mahkeme başkanı durumundaki kişi, “Sizin tanıklarınız yorgundur. Onları dinlemeyelim,. Zaten biz de yorulduk” gibi gülünç gerekçe göstermesi rüya da olsa yargılamada hukukun hiçe sayıldığını gösteriyor.
Bu rüyayı anlattığım dostlar yeminler ederek gerçek hayatta da buna benzer duruşmalara tanık olduklarını ifade ettiler.
Not: Vefatını üzüntüyle haber aldığım MHP Balıkesir eski milletvekili Hüseyin Kalkan ağabeyime Allah’tan rahmet, Türk milliyetçilerine sabır ve başsağlığı dilerim (Y.S.D)