Durmuş'un son bombası

Genelkurmay Başkanı’nı istafaya davetiyle tartışma yaratan eski Sağlık Bakanı Osman Durmuş, şimdi de Devlet Bahçeli’yi sigarayı en güzel içen kişi ilan etti

Sigara yasağının genişletilmesini öngören kanun tasarısının Meclis Genel Kurulu’undaki görüşmeleri sırasında ilginç diyaloglar yaşandı. MHP Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş, sigara alışkanlığını tanımlarken, beyaz bir kağıdı katlayarak, “Alışkanlıklar katlanmış kağıt gibidir. Ne kadar ütüleseniz de izi kalır. Sigara kampanyalarında bırakma oranı yüzde 24’tür. Ama sizin propagandistleriniz çevrenizde sizi sigara içmeye zorlayanlardır. Bu iz, sizinle mezara gidecek. Ama sizin iradeniz bunu bırakmaya yeter” dedi.
En güzel sigarayı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin içtiğini belirten Durmuş, “Kendisinin öyle bir sigara içişi var ki... Bu kadar mı güzel içilir kardeşim... Yanına da kahve söyler... Kendisi sigarayı bıraktı.
Bana ’6 tane sigara içmeyeceksem, beni niye ameliyat ettirdin?’dedi” demesi, milletvekilleri güldürdü.
Genel Kurulda bir anket yapma isteğini dile getiren Durmuş, kaç kişinin sigara içmediğini sordu. Salondaki milletvekillerinin büyük bölümünün el kaldırması üzerine Durmuş, “Maşallah... Türk milleti sizi örnek almalı. İçenlerden istirham ediyorum, topluma örnek olacaksınız. Sizden bırakma sözünü istiyorum. Bakın sonra geç olacak. Sonra benim meslektaşlarım size bıraktırır; damar tıkanıklığı, tansiyon başlayınca... Niye sağlıklıyken bırakmıyorsunuz? ” dedi.

Osman Durmuş’un, “sigarayı en güzel Devlet Bahçeli içiyor” tespiti, “MHP’yi duman ettiğinden belli olmuyor mu?” yorumlarına yol açtı

* * * * *

Ne kadarını kaybetti
Başbakan Erdoğan, terörle mücadele konusunda ABD’nin sağladığı destek karşılığında Türkiye’nin de bir şeyler vermiş olabileceği yolundaki iddialara fena halde bozulmuş olacak ki böyle bir şeyi şerefsizlik olarak nitelendiriyor. Bakın Başbakan Erdoğan konuyla ilgili eleştirileri nasıl cevaplıyor:
“Bu ifade, bu değerlendirmeler hiç şık değil. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı bir şeyler vermek karşılığı böyle bir işbirliğine girecek kadar şerefsiz değildir, değerlerini bu denli kaybetmemiştir.” Erdoğan açıklamasında “ABD’ye karşı Türkiye’nin bu noktada en ufak bir borcu yok ki neyi isteyecek” diye soruyor!
Sanırız Başbakan Erdoğan konuya çok bozulduğu ve kızdığı için açıklama yaparken itidali de biraz elden kaçırmış diye düşündük. Zira Erdoğan bir yandan böyle bir işbirliğine girecek kadar şerefsiz olmadığını söyleyip gönlümüzü rahatlatırken bir yandan da “Değerlerini bu denli kaybetmemiştir” demek suretiyle bir başka gerçeğin altını çizmektedir! Erdoğan’ın bu açıklaması doğal olarak insanların zihnine “Bu denli kaybetmemiş ama ne kadarını kaybetmiş” sorusunu getirmiyor mu?
Başbakan Erdoğan belli ki eleştirilerden çok etkilenmiş ve etkilenme sonucu konuşurken kullandığı kelimelerde fazla seçici davranmamış ve zihinlerde soru işaretleri oluşturacak ifadeleri rahatlıkla kullanmış. Her şeye rağmen Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına inanmak istiyoruz. ABD durduk yerde bize niye arka çıksın? Bayram değil seyran değilken niye bizimle böyle istihbarat paylaşsın? ABD “Kara kaşımız, kara gözümüz” için böyle bir işbirliğine girer mi? Hem de daha düne kadar terör örgütüne verdiği açık destek herkesçe bilinirken bugün niye böyle tavır değişikliğine girsin?
Elbette Başbakan Erdoğan’ın bu tür işbirliğine girecek kadar şerefsiz olmadığını açıklaması bize mutluluk veriyor ve böyle bir açıklamadan dolayı memnuniyet duyuyoruz. Ancak kafamızdaki soru işaretleri giderilebilmiş değil! Yani “Reel politika” diye tanımlanan şeye bu açıklama uymuyor!
Hele ABD’yi biraz tanıyan ve dünya siyasetindeki rolünü biraz bilen biri olarak yani kaz gelecek yerden tavuğu esirgemeyeceğini bilen biri olarak yarınlara yönelik endişelerimiz devam ediyor.
* Zeki Ceyhan / Milli Gazete


* * * * *


Emmioğlundan danışman, köylüsü Çankaya’da...
Garabetlere o kadar alıştık ki, bir kaç yıl önce olsa kıyamet kopartacak rezaletler, vakayı adiyeden kaynayıp gidiyor.
Son günlerin en acayip şeylerinden biri Çankaya Köşkü’nden.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Çankaya Köşkü’ne danışmanlar alıyor.
Kiminin sicili Gül’e uyduğu için, kiminin ise seceresi.
Sicil mevzuunu geçtik de, secere mevzuu enteresan.
Gül Beyefendinin son marifeti, köylüsü ve çocukluk arkadaşını kendine danışman yapması.
Çocukluk arkadaşına bundan büyük kıyak olur mu!
Eline “Cumhurbaşkanlığı danışmanı” kimliği, otomobiline “Cumhurbaşkanlığı” kartı.
Herhalde bir miktar da maaş.
Merak ediyorum, Gül Beyefendi, çocukluk arkadaşına ne danışacak!
Yoksa danışman dediği, oturup karşılıklı anılarını anlatacakları muhabbet arkadaşı mı?
Öyle ise helalı hoş olsun.
Severiz geyik muhabbetini.
Ya Mehmet Şimşek’e ne demeli.
Hani şu 1. Körfez Savaşı sırasında CIA için çalışan, Guam Adasına götürülüp CIA eğitiminden geçen peşmergelere tercümanlık yapan ve o sırada aynı görevi yapmakta olan Amerikalı hanımla evlenen Devlet Bakanımız.
O da “Emmi oğlunu” danışman olarak almış.
Emmioğlunun yetenekleri ve birikimi konusunda bir fikrimiz yok çünkü bununla ilgili bir açıklama yok.
Korkum, Batman’da ailelerin geniş olması.
Amca çocuğu, hala çocuğu, teyse çocuğu derken tekmil köyü Başbakanlığa taşıması.
Bütün bu rezalete rağmen kimse birşey demiyor.
Dolar 1,17, kredi kartı borçları hala diğer kredi kartlarıyla çekilen nakitle kapatılabilecek noktada. 12 taksitle ekmek, su, et almak mümkün.
Milletin keyfi yerinde.
Onun için de böylesi bir rezaletin Banana Republic’de bile olmayacağı şimdilik aklımıza gelmiyor.
Elbet vatandaş bunların hesabını soracak.
Ama önce ekonominin bozulmasını bekliyor.
* Fatih Altaylı


* * * * *

Yiğidi öldür hakkını yeme
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik için yıllardır eleştirel yazılar yazdım. Lakin; son durum karşısında onun yanında yer almayı bir insani görev saydım.
Biliyorsunuz; TBMM’de bulunan DTP’li milletvekilleri; AKP içinden bir bakanın yeğeninin de PKK’lı olduğunu ileri sürerek kendilerini haklı göstermeye çalıştılar. Bu sözlerle de adını vermeden Hüseyin Çelik’i işaret ettiler. Hüseyin Çelik de yaptığı açıklamada, ana tarafından bir akrabasının PKK’ya katıldığını belirttikten sonra ’Suçlu veya yanlış kişi sizin oğlunuz olabilir. Mühim olan sizin onunla aynı safta yer alıp almadığınızdır.’demiş.
İşte en önemli konu budur.
Hüseyin Çelik’in oğlu bile PKK’lı olabilirdi...
Eğer kendisi onunla aynı safta yer almıyorsa, kimsenin Sayın Çelik’i suçlama hakkı olamaz. Hem modern hukukta, hem şeriat hukukunda suçlar şahsidir. Kimse, başka birisinin suçuyla suçlanıp cezalandırılamaz.
Eğer o kişi başka birisinin yaptığı suçu alkışlarsa, o zaman suç işlemiş olur.
Hüseyin Çelik ile DTP milletvekillerini ayıran yön de işte burasıdır.
DTP’liler PKK eşkıyasını hala alkışlıyorlar.
Hala terör eylemlerini masum bir hareket imiş gibi göstermeye çabalıyorlar.
Dağda güvenlik kuvvetlerimizle çatışırken öldürülenleri şehit ilan edip ailesi ile dayanışmaya giriyorlar.
Sonra da Hüseyin Çelik üzerinden bu ihanetlerini aklamaya uğraşıyorlar.
Hüseyin Çelik’in fikriyatını beğenmem.
Fakat onu, DTP’li milletvekilleri ile aynı safa koyamam.
Beklentim şudur: DTP’liler gariban Kürt gençlerini kışkırtmayı ve dağa sevk etmeyi bıraksınlar. Bunun çıkar yol olmadığını söylesinler; PKK terörünü kınasınlar.
Ondan sonra hep birlikte Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun kalkındırılması için seferber olalım.
Ama yapmazlar.
Çünkü; bu ekip terörden beslenmektedir.
* Rıza Zelyut / Güneş


* * * * *


İletişim savaşları
Türkiye’de medya, siyasal açıdan, dünyanın pek çok yerinde olduğundan daha fazla önem taşıyor. Orijinal ulus-devlet projesinin yerine yeni projenin devreye sokulmasında medya kritik bir rol oynuyor. 2008’de asıl büyük çatışmanın cephesel düzeyde olacağını görebiliyoruz. Başbakan’ın oğlunun genel müdürü olduğu Çalık Grubu Türkiye’nin ikinci en büyük medya grubunu 1 milyar 100 milyon YTL’ye satın aldı. Daha önce tek tek medya organları yaratılarak yürütülen hegemonya mücadelesi böylece ordu ölçeğinde katılımla üst düzeye çıktı.
Artık TRT de, marjinalleşmenin ötesinde, küreselci cenahta yerini almış durumda.
Bu bağlamda, özel televizyonlara karışan RTÜK’ün bir düzenleyici kurum olmaktan çıkıp ideolojik bir yönlendirme kurulu gibi çalışması olasılığından söz edilmekte. İnternet yayınlarının bürokratların kararıyla sansür edilebilmesini sağlayan yasanın birkaç hafta önce yürürlüğe girmesi, ’Özgürlük sanaldadır’hayaline yönelik vahim bir tehdit oluşturuyor.
* Haluk Şahin / Radikal

Yazarın Diğer Yazıları