Dünyada yoksulluk nasıl son bulur?

Dünyada yoksulluğun önlenmesi için başta Birleşmiş Milletler olmak üzere birçok uluslararası kuruluş faaliyet göstermektedir.
Dünya Bankası’nın girişinde “Hayalimiz, yoksulluğun olmadığı bir dünya” yazar. Ancak bugüne kadar Dünyada yoksulluk azalmamış, tersine artmıştır. Ürküten boyutlara yükselmiştir.
Dünyada 1.3 milyar insan, günde 1 dolardan az, 2.8 milyar insan da günde 2 dolardan az kazanıyor. 1.2 milyar insanın içme suyu yok. Dünyadaki 7 milyar insanın üçte ikisinin hiçbir sosyal güvencesi yok.
Dünyada zengin, fakir farkı da giderek açılıyor. 1950’de zengin ülkeler, fakir ülkelerden 35 kat daha zengin iken, 1997 yılında bu fark 727 katına çıktı.
Gerek Birleşmiş Milletler’in ve gerekse Dünya Bankası’nın gelişmekte olan ülkelere yatırımlar için sağladığı yardımlar ile dağıttığı gıda ve diğer yardımlar, gelişmiş ülkelerin dış ticaret yoluyla fakir ülkelerden kazandıkları yanında, devede kulak kalır.
Söz gelimi bizim gibi senede 70 milyar dolardan fazla cari açık veren bir ülke için, Dünya Bankası’nın ve Birleşmiş Milletler’in yaptıklarının esamesi okunmaz.
Küreselleşme ve özellikle dalgalı kur sistemi, ekonomik sömürüyü artırdı. Artık dünyada ekonomik işgaller, akılsız veya başka ülkelere bağımlı yönetimlere dikte ettirilen iktisat politikaları ile gerçekleşiyor.
Dünyanın en hızlı büyüyen ülkesi Çin’de 2011 yılında işçinin aldığı ortalama aylık ücret 175 dolardır. Buna karşılık Çin’in dış ticarette en büyük partneri ABD’de ortalama işçi ücretleri 3 bin dolardır. Bu ücretler dış ticarete konu mal ve hizmet maliyetlerine yansıyor.
Petrol zengini Azerbaycan’da, bir profesörün aldığı maaş aylık 200 dolar ile 400 dolar arasında değişir. Ancak Bakü’de Rusların işinin tıkırında olduğunu da net olarak görebilirsiniz.
2001 krizinde Türkiye’ye IMF ve Kemal Derviş yoluyla getirilen iktisat politikaları ve özellikle dalgalı kur sistemi, o günden bugüne kadar 300 milyar doların üstünde cari açık vermemize sebep oldu. Ayrıca varlıklarımız azaldı. Bankalar yabancıya satıldı. Milli sanayimiz olan imalat sanayisinde yabancı payı yüzde 61 oldu. Özel sektörün dış borçları arttı. Türkiye’nin döviz pozisyon açığı 360 milyar doların üstüne çıktı. Dahası da resmi rakamlara göre yoksul sayısı arttı. DİSK’in araştırmasına göre, 2006 ile 2010 arasında bir işçinin ortalama verimliliği yüzde 8 oranında arttı. Buna karşılık aynı işçinin reel ücreti 8.24 oranında geriledi. Yani, 2006 yılında 100 birim mal üreten bir işçi 2010 yılında 108 birim mal üreterek, büyümeye daha fazla katkı yapmaya başladı. Buna karşılık aynı işçinin 2006 yılında bir aylık maaşı ile satın aldığı 100 birim gıda, 2010 yılında 192 birime geriledi.
TÜİK’in rakamlarına göre, gıda ve gıda dışı yoksul sayısı, 2007 yılında 12 milyon 261 bin iken, 2009 yılında 12 milyon 751 bine yükseldi. Fertlerde yoksulluk oranı da 2006 yılında yüzde 17.81 iken, yüzde 18.08’e yükseldi.
Dünyada ve Türkiye’de yoksulluğun en büyük maliyeti, terördür. Terörün çözümünde en etkili yol, yoksullukla mücadele etmektir. Bugünkü şartlarda ve bugünkü anlayışta, bu mümkün görünmüyor.
Her şeyden önce, dünyada doyumsuz finans sektörü akıllı olsa ve spekülatif kâr yerine normal kâra razı olsa, kendisi için daha hayırlı ve uzun dönemli bir gelecek sağlamış olur. ABD ise akıllı olsa tüm dünyayı bir kağıt parçası olan doların hegemonyasından kurtarır.
Türkiye’nin yapması gereken, küresel süreçte sürüklenen bir ülke olmak yerine, ulusal çıkarlarını ön planda tutan, yoksullukla ciddi mücadele eden bir iktisadi yaklaşımı benimsemesidir.
Yoksullukla ciddi mücadele, AKP’nin ulufe dağıtması, CHP’nin evde oturana 600 lira vermesi ile gerçekleşmez. Devletin yatırımlara öncülük ederek ve bizzat katılarak işsize iş imkanı sağlaması ile mümkün olur.

Yazarın Diğer Yazıları