Dünyada işsiz ve fakir sayısı arttı
Küreselleşme sürecinde, gelişmekte olan ülkelerin kalkınma sorunu unutuldu. Türkiye dâhil, gelişmekte olan ülkeler neo-klasik iktisadi yaklaşıma uygun olarak yalnızca “büyüme ve enflasyon” hedefleri tespit ettiler. Kalkınma sorunu geri planda kaldı. Küreselleşmenin getirdiği sorunlar ise tersine gelişmekte olan ülkelerde kalkınma hedefini gerekli kıldı.
Küreselleşme sürecinde, ülkeler arasında zengin-fakir farkı açıldı. Ayrıca gelişmekte olan ülkelerde genel olarak ve bölgelerarası gelir dağılımı bozuldu. Dahası aynı ülke içinde de zengin-fakir farkı arttı.
Türkiye’de Almanya’dan ve Japonya’dan daha fazla dolar milyarderinin olması bu nedenledir. Maalesef bu süreçte birçok Afrika ülkesinde açlık sorunu tırmanmıştır.
BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) bir raporunda, 2011-2013 yılları arasında dünyada 842 milyon kişinin kronik açlık çektiğini açıklandı.
Aynı raporda, Afrika’nın yetersiz beslenmenin en yaygın olduğu bölge olduğu ve her beş kişiden birinin, aktif ve sağlıklı bir yaşam sürebilmek için yeterli gıdaya erişim imkânı bulunmadığı vurgulanıyor.
Küreselleşme dünyada işsiz sayısının da artmasına yol açtı... İki önemli sebebi var.
Bir; Küreselleşme ile yalnızca sermaye hareketine izin verildi. Emek hareketi ise tersine kısıtlandı.
İki; Dünyada finansal sektör balon yaptı ve reel sektör aleyhine büyüdü. Bu sonuçlar dünyada işsizliğin de artmasına neden oldu.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) “Dünyada İstihdam ve Sosyal Bakış-Eğilimler 2015” (WESO) raporunda; “Küresel ekonominin daha yavaş büyümesi, artan eşitsizlikler ve çalkantılar gibi öğeleri de barındıran yeni bir döneme girilmesi nedeniyle önümüzdeki beş yıl içinde işsizlik artmaya devam edecektir” deniliyor ve 2019 yılına kadar 212 milyonu aşkın sayıda kişinin daha işsiz kalacağı tahmin ediliyor. Öte yandan, “2008-2009 dünya krizinden bugüne kadar, Gürcistan, Rusya Federasyonu ve Türkiye gibi halihazırda ileri derecedeki gelir eşsizlikleri olan ülkelerde bu gelir dağılımı daha çok bozulmuştur” deniliyor. Suriyeli sığınmacıların da Ürdün, Lübnan, Irak ve Türkiye’de sosyal bir sorun olarak ortaya çıktığını, bunların sayısının 2014 yılı ortalarında 3 milyona yaklaştığı belirtiliyor ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük sığınmacı hareketi olduğu da vurgulanıyor.
İşsizlik ve yoksulluk sorunu, dünya refahını olumsuz etkiliyor. Anarşik eylemlerin tırmanmasına neden oluyor. 2011’de Arap Baharı diye bilinen eylemlerde, Bahreyn, Ürdün, Tunus, Cezayir, Mısır, Libya ve Yemen’de gelir dağılımı daha bozuk ve fakirlik daha yüksek olduğu için, söz konusu eylemler daha büyük çapta oldu. Bugün de sosyal çatışmalar devam ediyor.
Aslında, küreselleşme sürecinde gelişmiş ülkelerde de sosyal sorunlar artmıştır. ABD Hazinesi 2008-2009 finansal krizinde bankaları kurtarmak için mali destek sağlamıştır. Vergi verenlerden, spekülasyon yapan bankalara hazine vasıtası ile kaynak transfer etmiştir. Bu destekler de ABD’de gelir dağılımını bozmuş ve halkın tepkisine neden olmuştur.
Sürdürülebilir büyüme için de yeterli ve yaygın talebin olması gerekir. Bu nedenle de gelir dağılımındaki bozulma, aynı zamanda talep yapısını ve sonuçta üretim yapısını da bozmuştur.
Söz gelimi bir toplumda zengin fakir farkı artarsa, lüks tüketim malı üretimi ve ithalatı artar... Türkiye’de lüks araba sayısının yüksek olması, lüks piyasalar ile düşük kaliteli mal piyasası şeklinde ikili piyasa yapısına yol açmıştır.