Dünya McCarthy’ye de kalmadı be usta

Beş yıl kadar önceydi; Nazlı Ilıcak alaycı bir üslupla şöyle yazıyordu Sabah’ta:
“Bir iddiaya göre hükümet muhaliflerini tasfiye ediyor... Buna da 1950’lerdeki referansıyla McCarthy’cilik diyorlar... Demek darbe teşebbüsleri hayali...”
Sonra... Geçenlerde kendisi de o “olmadığını” savunduğu “av listeleri”nden birine dahil edildi, “sivil darbe”nin “balyoz”u “belden aşağı” sına indi; emin de olamıyorum ama zannederim görmüştür “gerçeği”.
Velakin “komşu komşunun sadakatine muhtaç” hale getirildikten sonra; dönülmez “gözetlenme”nin ufkunda, “muhbir” kuşatmasında artık görse neee, görmese ne?
“İspiyon”u, “iftira”yı, “çamur at izi kalsın”cılığı sanki makbul, ulvi bir hadiseymiş gibi “sırdaş”lıkla kılıfladıkları kutularla tanıştırıldığımızdan beri yine hatırladık ismini:
Joseph Raymond McCarthy!
Onun “korku toplumu” projesi de aynı bizim 10 yıldır tecrübe ettiğimiz gibi inşa edilmişti:
Sabaha karşı polis baskınları...
“Elit” lerin karga tulumba sürüklenen “saygınlıkları”...
Toplu gözaltıları...
“İnsanlar üzerinde dayanaksız iddialarla terör estirerek, toplumu baskı altında tutmak”tı McCarthy’nin reçetesi.
Kısa vadede işe yaradı.
Amerikan Kongresi tıpkı bizde olduğu gibi “hükümetin devrilmesi gerektiğini savunmayı” -devrilmesini, devrilmesine teşebbüsü değil bakın- “suç” haline getirdi...
Merkezi Haberalma Teşkilatı, yine tıpkı bizde olduğu gibi “bu suçu işleme potansiyeline sahip kim varsa” -sadece suçu işleyenler değil bakın- fişledi; artık yüzlerce isim “cadı avı listeleri” ndeydi.
McCarthy televizyonda elindeki listeleri sallarken “iştee devlet dairelerine sızan komünistler” diye bir bir ilan etti isimlerini;
Sıra kısa zamanda sendikacılara geldi, yazarlara, oyunculara, müzisyenlere, akademisyenlere...
Hiçbirinin suçu ispat edilemedi ama hepsi Nazi dönemini andıran kamplara hapsedildi.
McCarthy’nin en büyük silahı toplumu kamplaştırabilmesiydi; bankacılar, işadamları “ajan”laştırıldı.
Benzetmek gibi olmasın ama ha Ford, ha Acun; benzemiyor mu misyonları!
Amerikan Karşıtları İzleme Komitesi, “tek hedefimiz komünistler” deyince topluma “makul” geldi hatta desteklendi... “Ulusal güvenliği güvenceye almak” gibi kimsenin itiraz edemeyeceği bir gerekçeyle çıkarılan McCarren Kanunuyla “bazı Amerikalılar”ın temel hak ve özgürlüklerinin çiğnenmesi yasal hale geldi;
Kahrolsun “bağzı şeyler” yani!
Coğrafyacısından matematikçisine, botanikçiden antropologa geniiiiş bir “bilirkişi” heyeti, ABD hükümetinin savaşması olası herkesin, her şeyin tam profilini çıkardı, tıpkı bizdeki gibi iktidar her bir bireyin amiyane tabirle “donuna kadar” neyi var, neyi yok; aldığı nefes dahil her türlü “özel” bilgiye hakimdi.
Bu kıskaçtan kurtulmanın tek çaresi “Amerikan çıkarları için çalışacak birer tövbekar” olduğunu kanıtlamak idi.
Nitekim tıpkı bizdeki gibi önce “direnip” sonra “arkadaşlarını jurnalleyen” sanatçılar türeyiverdi. Orson Wells, Charlie Chaplin, Arthur Miller direnirken, Albert Maltz, Alvah Bessie, Howard Lawson muhbirliği reddederken, tıpkı bizdeki “türdeşleri” gibi oyuncu Larry Parks önce “dik durup” sonradan korkularına yenik düşerek -işi el öpmeye vardırmış mıdır bilmem ama- eğilmeyi tercih etti.
Bu yeterli değildi; “biat” eden her “ünlü” bir de televizyona çıkıp bunu bütün topluma ilan edecek “genç dimağları zehirleyen” meslektaşlarını herkesin huzurunda ihbar edecekti!
Evet bu kârlı bir şeydi; muhbir sanatçılar yükseldi. Ama nasıl?
Tıpkı bizde “akil”lerin yaşadığı gibi ünlü muhbir Elia Kazan, yıllarca aynı seti paylaştığı arkadaşlarının protestoları arasında yürüdü “Oscar heykeli” ni kucaklamaya ve sahnede bir tek şey diyebildi:
“Utanıyorum!”
Görünürde zafer McCarthy’nindi; toplumun bir bölümünü inandırarak, bir bölümünü de “başlarına gelebilecekleri düşünüp desteğe sevk ederek” yarattığı korku iklimi “rahatsız edici” bütün görüşleri perdelemişti.
Dananın kuyruğunun koptuğu yere gelelim şimdi;
Neye yaradı, değdi mi?
McCarthy çok kısa bir zaman sonra topluma yönelttiği bütün suçlamaların sanığı haline geldi. Asıl “Amerikan karşıtı”nın o olduğu, her şeyi sadece yeniden seçilebilmek uğruna yaptığı anlaşıldı. Yolsuzlukları -onun muhalefeti ezme metodlarıyla- medyaya sızdırıldı. Özel hayatı ortalığa saçıldı. Kontrol edilemez hale gelen kibrinin tek somut neticesi saygınlığını yitirmesi, önce görevlerini sonra da hayatını kaybetmesiydi...
Demem o ki;
Dünya McCarthy’ye de kalmadı be usta...
Ne gerek var bunlara!

Yazarın Diğer Yazıları