Dünya kimseye kalmaz
Derdini anlatmaya çalışan vatandaşı hakaret ve zulüm ile sindirmeyi alışkanlık haline getiren
iktidara uyarı: “Sayın AKP milletvekilleri bugün bize tekme, yarın size tükürük”
Sayın milletvekillerimiz, bugün Sayın Başbakan’ın korumaları “halktan birilerinin başına çuval geçirip” sille-tokat-yumruk-tekme-tükürük dövüyorlar. Yarın aynı çuval “siz milletvekillerinin de başına geçirilebilir” ve belli ki Sayın Başbakanımız’ın korumalarına “cennetten çıktığını” telkin ettiği sille-tokat-yumruk-tekme size de inebilir.
Duymuşsunuzdur.
Gazeteler yazdı.
Fotoğraf yayınlandı.
Sayın Başbakanımız Antalya’yı gezerken otellerden birinde resepsiyonda asgari ücretle (126 YTL vergisi kesildikten sonra aylık net 481 YTL) çalışan 46 yaşında Ertuğurul Sağlam adlı bir vatandaş, “Asgari ücretliyi perişan ettiniz” diye bağırdı.
Bağırmayacaktı.
Yapamamış.
Kendini tutamamış.
Hatta Başbakanlık Basın Merkezi’nin ifadesine göre, “...perişan ettiniz” diye yüksek ses tonuyla bağırmaktan öte “ağır hakaret ve tahrik içeren” sözler de söylemiş.
* * *
Savunuyor değilim.
Söylemeyecekti.
Ama vatandaş bu... Kendini Başbakan’a yakın hissettiği, Sayın Tayyip Erdoğan’ı kardeşi, arkadaşı, amcası, babası; “garip gurebanın-fakir fukaranın koruyucusu” gibi düşündüğü için olsa gerek “gönül koyucu ağır laflar” da etmiş olabilir. Başbakan’ın korumaları bu asgari ücretle çalışan otel resepsiyon emekçisini; huzurun, sükûnetin, sevginin, hoşgörünün hâkim olması gereken turistik şehrimiz Antalya’da Mahmutpaşa Camii’nin duvarı dibinde derhal yakaladılar. Başına poşetten bir çuval geçirip Başbakanlık makamına kayıtlı otomobilin içine soktular. Allah ne verdiyse sille-tokat-yumruk-tükürük-tekme, yer misin yemez misin...
Teskin ettiler!
Sayın vekillerimiz!
Sıra size de gelebilir.
Çünkü siz de Başbakan’ı bir kardeş, bir ağabey, bir baba, bir amca kadar yakın hissetmektesiniz ve ola ki “Başbakanım benzine çok yüksek vergi koydunuz... Dünyanın en pahalı benzini ile mazotu Türkiye’de, bizim çiftçi perişan olur...” diye uyarma ihtiyacı duyabilirsiniz. Başbakan’ı eleştirmiş olursunuz.
Çuval derhal gelir.
Ve tükürüklü teskin!
Ola ki; “Başbakanım Adana’da AKP’li belediyelerde çalışan 3 bin kişiye sizi karşılasınlar, ” beraber çıktık bu yola... “ şarkısını makamında söyleyip şevklendirsinler diye izin verilmesine rağmen meydana 3 milyon nüfuslu Adana’da ancak 1500 kişi geldi, partimiz kan kaybediyor” demek ihtiyacını duydunuz.
Yani bu bir eleştiri!
Çuval derhal gelecek!
Ve tükürüklü teskin!
Sayın AKP’li vekillerimiz!
Bugün bize tükürük!
Yarın size çuval!
Hatırlıyor musunuz, 5.5 yıl önce AKP iktidara geldiğinde ve Tayyip Erdoğan da bir süre sonra Başbakan olduğunda, rahmetli Bülent Ecevit’in “vatandaşın kızıp yazar kasa atma protestosundan çekindiği için” Başbakanlık binası etrafına çevirttiği 2 metrelik çelik tel duvarı; “vatandaşla başbakan arasına duvar çekmek demokrasiye uymaz” diye yıktırmıştınız.
Ben de umutlanmıştım.
Duvarlar yıkılıyor.
Diye çok sevinmiştim.
Övücü yazılar yazmıştım.
5.5 yıl önce o çelikten tel duvarı yıktıran Başbakan Tayyip Erdoğan’ı, bugün koruyan polis sayısı (Başbakanlık binası dahil) 400’ü geçti ve çuval geçirip sille-tokat-yumruk-tekme-tükürüklü teskin etme de çözüm oldu. Ecevit’in çelik tel duvarı yıkıldı, koruma polisi etinden duvar örüldü.
Sayın vekillerimiz!
Bize atılmış yumruk!
Size savrulmuş sayılır!
Sıra size de gelir.
* Necati Doğru / Vatan
+++++
Günün nasihati
“Queen”li TRT için
TRT, kaş yapayım derken göz çıkardı... Kraliçe’ye jest yapayım diye, Kraliçe’yi rezil-i rüsva eden “The Queen” filmini yayınladı...
Majeste’ye jest olsun diye, tanıtımsız duyurusuz, apar topar yayına konulan Oscar’lı film, kimsenin haberi olmadığı için, haliyle, Selena’nın tekrarından bile az izlenmiş... 34’üncü sıraya kadar, TRT’nin ilaç için bir programı bile yok!
Bizim vergilerimizle 8 bin kişi çalıştıran TRT, iktidar borazanlığı yapacağına, biraz televizyonculuk yapsın, televizyonculuk...
Paralarımıza günah!
* Yılmaz Özdil /Hürriyet
++++++
Burası muz cumhuriyeti mi?
BRİTANYA Dışişleri Bakanı David Miliband, AKP’nin kapatılması istemi ile açılan dava ile ilgili olarak şöyle dedi:
“Hükümetleri halk seçmeli, yargıçlar değil.”
Bakan, Türkiye’yi nasıl bir ülke zannediyor, bu sözlerden anlamak kolay.
Söz konusu dava, hükümetin el değiştirilmesi için değil, bir partinin Anayasa’ya aykırı hareketlerin odağı olması iddiasıyla açıldı.
Buna da karar verecek olanlar, dünyanın bütün demokrasilerinde olduğu gibi yargıçlar, başkası değil.
Bu ülkede iktidarın seçimle el değiştirmesi artık demokratik bir gelenek! Darbeler dönemi geride kaldı. Cumhuriyet’i kuran, dönemin koşullarında en sert tek parti yönetimini yürütenler bile, seçim sonuçlarına saygı gösterip, iktidarı demokratik şekilde devretmeyi bildiler. 1950’den beri kısa dönemlerdeki askeri müdahaleler dışında hep böyle oldu ve bundan sonra da böyle olmaya devam edecek.
Çünkü burası bir muz cumhuriyeti değil.
Britanya, Türkiye’nin dostu ve müttefiki ise, Dışişleri Bakanı da dost ülkenin yasal süreçlerine ve yargı bağımsızlığına saygılı olmayı bilmek zorunda!
* Mehmet Y. Ylımaz / Hürriyet
++++++
Yeniçağ’ın manşeti Cumhuriyet’te
14 Mayıs tarihli Yeniçağ’ın birinci sayfasında, “Mütarekeden beter” başlığı vardı. Bu Erdoğan’ın “sömürge valisi” gibi dolaşan AB komiserlerine onayına tepkiydi. Aklın yolu bir. İktidar dalkavuğuna dönüşmeden gazetecilik yapmanın sonu bir. Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Mehmet Faraç, Med Cezir köşesinde, AB müdahaleleri karşısında sessiz kalanlara Yeniçağ’ın başlığıyla cevap verdi.
++++++
Siz de İncil mi dağıtacaksınız?
Müslümanları daha iyi tanıtmak için 50 bin Kur’an dağıtan Belçika Gazetesi medya ödülü almış. Buna manşetten ilan edecek kadar sevindiğine göre, Zaman’da karşı jest yapıp ‘dinlerarası diyaloğa katkı olsun’ diye İncil mi dağıtacak acaba?
++++++
Ben de inandım
Anglo-Sakson dünyasının amacı... Müslüman bir ülkenin demokrat, çağdaş, zengin olabileceğini Türkiye üzerinden örnekleme hedefi...
İngiltere Kraliçesi’nin gezisindeki şifreler iyi okunduğunda görülmekte...
* Mehmet Altan /Star
Bizim oralarda böyle durumlarda, ’bayram değil, seyran değil eniştem beni niye öptü? “ diye bir sorar insanlar. İngiliz Dışişleri Bakanı Miliband’ın ’hükümeti yargı değil halk seçer’cümlesi öyle şifreyle kriptoyla uğraşmadan sorunun cevabına götürüyor bizi.
++++++
Boşa tartışmışız
Olmasa da olur
New York Senatörü Kenneth Keating’in sözü:
‘Roosevelt bir adamın, Truman ise herhangi bir adamın başkan olacağını gösterirken, Eisenhower ABD’de başkana gerek olmadığını kanıtlamıştır...
Bu yaklaşımı Türkiye’ye uyarlarsak:
Abdullah Gül kısa zamanda sergilediği icraatla bu ülkede cumhurbaşkanına gerek olmadığını kanıtlamıştır...
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Üniformanın karizması bu olmalı
Engin Ardıç üç buçuk
...HK rumuzuyla ne sizi ne de bir başka değerli subayımızı kastetmiş değilim... HK kimdir, şerefim üzerine yemin ederim ki bilmiyorum... Sayın Orgeneralim, sizi tenzih eder, amacımın hiçbir kötü niyet taşımadığına lütfen inanmanızı rica ederim. Derin saygılarımla...
* Engin Ardıç / Sabah
Kelimeleri bile bu kadar ezip büzdüğüne göre, Ergenekon imasında bulunduğu Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun ’kararlı’ mektubunun ardından korku dağları sarıp sarmalamış.
++++++
Ters köşeye yattılar
“ ...Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni yardımcısı Mehmet Kamış, önceki gün kaleme aldığı bir yazıda Leyla Gencer’in annesinin Polonyalı bir Katolik olduğunu, kendisinin de annesi gibi bir hayat sürdüğünü, bunun kamuoyu tarafından pek bilinmediğini belirtti.”
* Milliyet
Köken merakına kapılan Zaman, ’Halife’ sıfatıyla İslam’ı 3 kıtaya yayan Osmanlı padişahlarını doğuranlar arasında da azımsanmayacak sayıda gayri-müslim ’valide sultan’ olduğunu yazan biri çıksa ne cevap verecek?
++++++
MİNİ YORUM
Ugandalılar bile anlamış
‘Uganda’da mı yaşıyorsun?’, ‘O zaman Ugunda’ya git!’, ‘Uganda’dan mı geldin?’... Böyle bir sürü laf ederiz ve hepsinde aşağılama amacı vardır; burun kıvırma, tepeden bakma... Uganda Devlet Başkan Yardımcısı Gilbert Bukenya Balıbeseka bu sıralarda Türkiye’de. İstanbul gezisi sırasında sarfettiği bir söz var ki, henüz kendi Başbakanımızdan duymuş değiliz. Diyor ki Bukenya:
“Türk olsam, Türklüğümle gurur duyardım...” Elin Ugandalısı bile anlamış bu milletin asaletini, ama bu topraklarda yetişenler de hala tık yok...
* Selcan TAŞÇI