"DÜNYA ÇAPINDA OMBUDSMAN" BU SORUYU CEVAPLANDIRAMIYOR

Deniz Feneri’nde kamu yararı yok mu?
Sabah gazetesi, seçime birkaç gün kala, Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen hakkında ağır suçlamalar içeren bir haber yaptı. Bu gazete Eskişehir’de bedava dağıtıldı. Başkan Büyükerşen bu suçlamalara anında cevap verdi. Damadı ve diğer yakınlarıyla ilgili çirkin iddiaları reddetti. Bu haberlerin aynı gazetede daha önce yayımlandığını ancak tekzip edildiğini, yargıya gidildiğini ve davanın kazanıldığını hatırlattı. Ancak Sabah gazetesi bu konudaki yalanlamalara hiç yer vermedi. Biz de sütunumuzda “Sabah’ta dünya çapında bir ombudsmanlık kurulduğunu” ilan eden ombudsman Yavuz Baydar’ın bu duruma ne diyeceğini sorduk... Çünkü aynı günlerde başkalarına gazetecilik dersleri de veriyordu.
Pazartesi günü merakla Sabah’ın ombudsman sayfasını açtık...
Yalanlanan habere ilişkin tek satır açıklama yoktu... Bu mu “dünya çapında” ombudsmanlık?
Yavuz Baydar daha önce de Taraf gazetesine verdiği röportajda kimi seviyesiz laflar kullandı. Kimi kurallar icat etti. Örneğin... Balbay’ın günlüklerini yayımlamanın aslında suç olduğunu ama haberde kamu yararı varsa gazetecinin suç işlemeyi göze alacağını söyledi. Oysa:
1. Kamu yararı herkesin kendine göre tanımlayabileceği muğlak bir kavramdır.
2. Kamu yararı en başta hukuka uymayı gerektirir...
3. Balbay’la ilgili günlükler nasıl olsa yargı sürecinde ele alınacaktı. Bunları birkaç ay önce Balbay’a söz hakkı tanımadan yayımlamak kamu yararına nasıl hizmet etmiş olabilir? Yoksa böylece iktidar amaçlarına mı hizmet edildi?
4. Kamu yararı, yargılamanın adil yapılmasında ve adaletin eksiksiz tecelli etmesindedir.
Son bir soru; Deniz Feneri davası ya da pırlantada KDV’nin kaldırılma sebebi gibi AKP’nin hoşlanmadığı konuları kamuoyuna aktarmakta sizce kamu yararı yok mudur?
* Melih Aşık / Milliyet

Yavuz Baydar her fırsatta meslektaşlarına “gazetecilik” dersi veriyordu


++++++

‘ÖLÜM PAZARLAYAN’ TELEVİZYONCULARA LANET YAĞDIRDI:
Reytinginiz başınızda paralansın
“Helikopter kazasının ardından yapılan haberleri insanlığımdan ve mesleğimden utanarak izledim”
diyen Hıncal Uluç çok sert yazdı: Utanmaz adamlar, aç çakallar, nefesi kokan sırtlanlar, leş kargaları...

Televizyonları yüzüm kızararak, kahrolarak izledim.. İnsanlığımdan ve mesleğimden nefret ederek izledim.. Yani üç kuruşluk reyting uğruna, adına insan denen mahluk, yaratık, bu kadar acımasız, bu kadar insafsız, bu kadar ruhsuz, bu kadar utanmaz olabilir mi?.
En büyük reytingi almışlar.. Birinci olmuşlar.. Lanet hepinize.. Reytinginiz başınızda parçalansın..
İnsanların yaşamında reytingden çok ama çok önemli değerler olduğunu düşünen bir televizyoncu yok mu bu insan öğüten makinelerde?..
Ailenizden biri olsa...
Bu nasıl doymak bilmeyen bir iştahtır ki, insan yer, insanlık yerler ve zerre utanmadan övünürler.. “Biz verdik.. İlk biz verdik.. Birinci olduk!..” Utanmaz adamlar..
Beş ceset bulunmuş. Telefonla kazayı haber veren yaralı gazeteci ortada yok. Hayatta mı?.. O koşullarda ihtimal milyonda bir bile değil.. Ama eğer ailesinden biriyse, eşi, babası, çocuğu, ya da kardeşiyse, o milyonda bire nasıl tutunur insan hiç düşündünüz mü?..
Ellerinde bir bant vardı.. İsmail’in 112 ile yaptığı son konuşma.. Durmadan, yerli yersiz bu bandı yayınlıyorlardı, kendilerini İsmail’in ailesinin, yakınlarının ve dostlarının yerine koymadan..
Bu konuşmanın o milyonda bir umuda sarılıp bekleyen en yakınları her defasında nasıl yaralayacağına, kalpten vuracağına, öldüreceğine zerre aldırış etmeden..
Reyting de reyting.. İlle de reyting.. Can pahasına reyting.. Ölüm pazarlayarak reyting..
Amaçları habercilik, mabercilik değil, üç kuruşluk daha fazla reklam alabilmek için reytinglerde birinci olmaktı..
Kahraman olabilmek, hava atabilmek, “Bak şunu, bak onu geçtim” diyebilmek için birinci olmaktı..
Aç çakallar, nefesi kokan sırtlanlar, leş kargaları gibi ceset peşinde koşarak reyting yarışı..
“İsmail sizin kardeşiniz, eşiniz, babanız, oğlunuz, ailenizden biri olsaydı, o bandı gene yayınlar mıydınız?..”
Utanç medyası
Kimse, hiç kimse bana “Bu habercilik” diye ders vermeye kalkmasın.. Mesleğim o kadar aşağılık değildir. Olamaz.. Olmamalı.. Ama oluyor.. Ve de ne acıdır ki.. Bu leş kargalarını da kevgire dönmüş devletim besliyor..
112 devletin. Devletin elindeki bant nasıl anında medyanın eline geçiyor?.. Hangi 112 görevlisi, üç kuruş uğruna bu bandı bir leş kargasına satıyor?. Devlet, bu satılmış memurunu nasıl yakalamıyor, en ibret olacak şekilde cezalandırmıyor?..
Kevgir devlet
Şu son aylara bakar mısınız?.
Devletin polisinin elinde olması gereken sır belgeler, medyada.. Devletin savcısının elinde olması gereken sır belgeler medyada..
Ya gazeteci devletin adamını ayarlamış, satın alıyor.. Ya devletin adamı kendi kişisel, ya da emir kulu olduğu kişi ya da kurumlara menfaat sağlamak için sızdırıp ”Al bunu yaz“ diyor.. O gazeteci ve gazetesi de ”Aman bu iyi haberdir “ özrü altına sığınıp, bu çirkin oyuna alet oluyor, alenen, resmen kullanılıyor.. Ve de devletin nasıl kevgirleştiğinin hesabını kimse sormuyor. Devlet bu mudur?.. Gazetecilik bu mudur?.. Kevgire dönmüş bir devletin ve bir utanç medyasının içinde yaşamaya, insanca yaşamaya uğraşıyoruz..
Yazık bize!..
* Hıncal Uluç / Sabah


++++++

Takiyeci iktidar foslayacak
AKP’ye ’Ak Parti’ mi demek doğru?.. Akepe mi?..

Yolsuzluklarla donanmış bir partiye ’ak’ sözcüğü yakışıyor mu?..
AKP bir kelimeyle özdeşleşti: Takiye.. Ya da takıyye..
Takıyye ne demek?..
Rivayete göre bir Müslüman zorlanırsa yalan söyleyebilirmiş...
Peki, siyasal yaşamda bunun simgesi ne?.. AKP...
Ya SP?..
Erbakan’ın partisi?..
SP takıyye yapmadığı için takıyye yapan AKP’ye yerini kaptırmıştı... Erbakan Hoca’nın yetiştirdiği gençler dediler ki: Amerika ile uzlaşmadan bu ülkede iktidar olunamaz; Hoca nafile yere çırpınıyor...
Ve eski sözlerinden döndüler..
Ya da takıyye yaptılar..
Şimdi birisi Başbakandır..
Öteki Cumhurbaşkanı..
Her ikisi de eski sözlerini kamuoyu önünde açık bir özeleştiriden geçirmedikçe kuşkular sırtlarında kambur oluşturacak...
Takıyye sözcüğü politika hayatımıza girdikten sonra kimsenin kimseye güveni kalmadı...
Kişiliğini gizlemek, kendini saklamak, köprüyü geçinceye dek ayıya dayı demek siyasette meşru ve doğal sayılıyorsa bu yöntemi tüm yaşamda kullananlar elbette çoğalacaktır.. Hele İslamda bu işe cevaz varsa Müslüman neden Erbakan gibi davranıp şimşekleri üstüne çeksin?..
Elbette RTE gibi davranmayı yeğlemek daha elverişlidir...
AKP, takıyyeleşen dinci siyasetle laik Atatürk cumhuriyetini Amerikan BOP tasarısında Ilımlı İslam Devleti’ne dönüştürmek üzerine iktidara geçmişti...
Hem İslam dünyasının şeriatçı devletlerinden destek... Hem ABD’den destek... Hem de saf Müslümanlardan destek...
Peki, başarı kazanacak mı?..
29 Mart’ta ilk kez tökezledi...
Kimse hafifsemesin... Bu dönüm ya da kırılma noktasından sonra neler yaşanacağı bilinmiyor... Ancak bir ilk gerçek bu seçimlerde uç verdi: Takıyye siyasetiyle ve dış destekle oluşan siyasal iktidar bir noktada fosluyor...
Türkiye’ye gerçekçi politikalar gerek...
* İlhan Selçuk / Cumhuriyet


++++++

“Gazete okumayın” derken bir bildiği varmış demek ki
Medyayı, halkı aydınlatmak gibi vazgeçilmez bir kamu görevinin aracı olarak hiç görmedi. Bazen gizlenen, bazen çarpıtılan haberlerle ve maksatlı yorumlarla kamuoyunu yönlendiren ve seçim kazandıran bir alet olarak değerlendirdi.
En kıdemli yandaş gazetenin Almanya’da Deniz Feneri dolandırıcılığından devşirilmiş paralarla kurulduğuna dair bulgular, Başbakan’ın göze aldığı mali manevralar, hep bu zihniyeti açığa vuruyor.
TRT’yi de kendi malı gibi kullandığı hesaba katıldığında medyanın daha büyük kesimini kontrol ettiği halde Başbakan tatmin olmamış bağımsız gazeteleri okumamaları için yandaşlarına
çağrılar yapmıştır.
Seçim sonuçları korkularını doğruluyor:
Gazete satışlarının yüksek olduğu bölgelerde AKP geride kalmıştır pazar günü. Amblemi ampul olan partiye aydınlık zarar veriyor; ne garip!
* Güngör Mengi / Vatan


++++++


Askere hakareti kaldıramadı
Radikal ile yollarını ayırdı
Radikal ekonomi yazarı Mustafa Aysan, gazetesi ile bağını kopardı. Hasan Celal Güzel’in 26 Mart 2009 tarihli yazısındaki görüşlerin ”hukuka, kanunlara, akılcı düşünceye, görgü kurallarına ve insafa sığmadığını” vurgulayan Aysan ”Silahlı Kuvvetlerimizi dünyanın en güçlü orduları arasına taşıyan çalışmalara büyük katkılarda bulunmuş ve ordularımızı, yıllarca, dirayet, ehliyet ve bilgiyle yönetmiş komutanımıza, insafsız, haksız ve kanunlarımıza aykırı biçimde yapılmış olan bu saldırıyı kınıyorum.“ diyerek Radikal’deki yazılarına son verdiğini açıkladı.
“Zavallı Karadayı“ başlıklı söz konusu yazıda Emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı için darbeci, zorba ve despot yakıştırmalarını yapmış, ayrıca mason olduğu imasında bulunmuştu. Güzel, Karadayı’nın müebbet hapis ile yargılanması gerektiğini de söylemişti.


++++++

Bugün okuyucularına “1 Nisan şakası” yapmak için, internet sitesine “Yerel seçimler iptal edildi” başlıklı bir haber koymuş. Bu şaka değil de en büyük hayallerinin ifadesi olmasın!..


++++++

GÜNÜN SÖZÜ
Yozgat; toplam seçmen 48 bin 268. Kullanılan oy 48 bin 313. Kullanılan oy, seçmen
sayısından fazla. İşte başka dünyalarda hayat olduğunun ve gelip oy kullandıklarının en açık göstergesi...
* Elif Eral


++++++

MİNİ YORUM
‘Ayrılık’ta azap var

Türkiye, Ermenistan, İran, Azerbaycan, Çeçenistan, Gürcistan ve Özbekistan’da çekilen Ayrılık dizisinin konusu ve karakterleriyle ilgili yorumlar TRT yönetimini kızdırdı. Kurumdan yapılan açıklamada “dizinin bir Azeri yazarın yıllar önce yazdığı eserden” uyarlandığı ileri sürüldü. Dizi Cumhurbaşkanı’nın milli maç için Erivan’a gitmesi ile başlıyor. Türkiye ile ABD’nin stratejik ortak olabilmesi için enerji savaşlarında Türkiye’nin Rusya’nın yanında yer almaması gerektiği vurgulanıyor... Avrasya’yı dönüştürme faaliyetleri övünçle anlatılıyor... Bana göre, bu senaryonun kaynağı gerçekten çoook eski bir kitapsa, yazarı Azeri bir yazar değil olsa olsa Nostradamus olabilir ..

Yazarın Diğer Yazıları