Dün dündür peki ya yarın?..
Önce Tayyip Erdoğan’ın Ergenekon Davası hakkında söylediklerini hatırlayalım: “Savcı millet adına vardır, biz de millet adına hakkı aramanın gayreti içindeyiz. Bu anlamda savcılık ise evet savcıyım!.”
Sonra dönemin Anamuhalefet lideri Baykal’ın cevabını: “Başbakan Ergenekon’un savcısıysa, ben avukatıyım!”
Ve nihayet 2010 referandumu ile elde edilen AYM’ye bireysel başvuru hakkının kullanılması sonucunda önce Ergenekon ve nihayet Balyoz, Poyrazköy vs. darbe iddiaları ile cezaevinde bulunanlar tahliye edildi.
Konuyla ilgilenenlerin tahmini ve Başbakan’ın açıklamalarından çıkartabildiğim kadarıyla yeniden muhakeme sonrası bu iş bir şekilde kapatılacak. Böylece bir dönem kapanacak.
Hukuki süreç tamamlandığı için mi?
Tabii ki hayır, ihtiyaç kalmadığı için. Darbe iddialarının ve o şaşaalı operasyonların vazifesi bir dönemi kapatmaktı; kapandı ve bitti...
Bunu Başbakan’ın konuyla ilgili açıklamalarından çıkartmak mümkün. Başbakan her zamanki gibi sürecin “kazancını” kimseye kaptırmama telaşı ile yaptığı açıklamada bunu teyid ediyor: “Bunu ne CHP ne MHP ne de HDP açmıştır. Bunu son referandumla biliyorsunuz bireysel başvuru hakkını getiren parti AK Parti olmuştur. AK Parti olarak biz bireysel başvuru hakkını Türkiye’de başlaması gerektiğini Anayasa Mahkemesi’ne bu noktada böyle bir yetkinin verilmesini, AİHM’de gitmeyi ciddi manada azaltmanın adımını attık.”
Daha önce de yazmıştım. Başbakan dünle ilgilenmiyor, hep bugüne bakıyor. Darbe iddialarının “popüler” olduğu günlerde, son kararla AYM’nin haklı bulduğu iddiaları gündeme getiren muhalefeti dün “darbecilere arka çıkmakla” suçlarken, bugün o “darbecilerin” dışarı çıkmasını sağlayanın kendisi olduğunu gururla dile getirmekte bir sakınca görmüyor. Ne demişti Demirel, Türk siyasi hayatına “altın” harflerle kazınan o vecizede: Dün dündür, bugün bugün...
Dünü unuttuk, bugünü geçtik peki ya yarın? Bürokratik yapılanmada, adli kararlarda, emniyet süreçlerinde fahiş hatalar yaptıklarını, biteviye “kumpaslara” getirildiklerini itiraf edenlere yarını nasıl emanet edeceğiz?
***
Ergenekon, Balyoz ve Poyrazköy mahkemelerinin geldiği noktada Başbakan dahil kamuoyunun büyük bir kesiminin dilinde bir “kumpas” iddiası var.
İddialar var ama kimse bu “kumpas” iddialarını üzerine alınmıyor. Bazı hükümet kalemşörleri ise “paralel evrene” geçerek bu “kumpasçıların” kimler olduğunun muhalefet liderlerine sorulması gerektiğini yazıyor, çiziyor.
Gerekçesi ise oldukça zihin açıcı: Muhalefet liderinin 17 Aralık sonrası dinleme kayıtlarını meclis gruplarında dinletmesi. “Eğer” diyor kalemşör, “bu kayıtlar elinizdeyse, kumpasçıları biliyorsunuzdur, açıklayın!”. Ve daha niceleri...
“Gülmek mi zor ağlamak mı” demekten başka bir söz akla gelmiyor bu yorumlara... Sen kalk bu “kumpasçılarla” on küsur yıl aynı “ideal” için mücadele et. Sahte delil üretme, dijital kayıtlara dışardan müdahale, telefon defterlerine sonradan ekleme gibi hukuk tarihine “yaratıcı” katkılar yapanları savunmak için televizyon televizyon gezin.
Bu iddiaların en azından “abartılı” , iddiaların merkezine konulan delillerin “zorlama” , “sahte” veya “düzmece” olduğunu iddia edenleri “darbe işbirlikçisi” olarak suçla.
Sonra da “kumpasçıları muhalefet açıklasın!” diye yazılar yaz...
Bunları gördükçe Şair Eşref haklı mıydı diye düşünmeden edemiyorum. Ne demişti merhum: Ademin payesi arttıkça hicabı azalır...
***
Anlaşılıyor ki, hükümetin başının meydanlardan selam gönderdiği yargı ve emniyet çevreleri Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuk skandallarından birisine imza atmış. Yüzlerce emekli veya muvazzaf subay beyhude cezaevlerine doldurulmuş, gazeteci ve yazarlar bir “kumpas” sonucu hapislere tıkılmış.
Hükümet bu “kumpasın” arkasındaki yapıyı da çözmüş: Paralel yapı.
Biz de benzer kanaatleri taşıyoruz.
Ama... Hükümet, yıllardır kendisine devlet içinde farklı hiyerarşilerin oluştuğu ihtarında bulunan muhalefeti suçlayacağına dinleseydi bu mağduriyetler yaşanır mıydı? Eğer 17 Aralık olmasaydı bu “kumpas” ortaya çıkacak mıydı?
Eğer bu işte “paralel” kumpas varsa bunun işbirlikçileri kimdi? Başbakan’ı bile kandıran bu yapının devletin bütün hücrelerine nüfuz etmesine neden olanlar gelinen bu noktada kendileri adına “somut” bir sonuç çıkartacaklar mı?