Dublinli sürgün...
Gidenlerin anlattığına göre Dublin’in (İrlanda) Saint Stephen Meydanı’nın ortasında bir şairin heykeli var: James Clarence Mangan. Mangan, İrlanda’nın Edgar Allen Poe’su olarak tanınıyor ve İrlanda milli marşının yazarı.
İrlanda tarihinde önemli bir yeri var. Çok zeki, çalışkan ve bir o kadar da talihsiz. The Ireland Literature Guide’a göre fakir bir ailenin çocuğu olarak doğdu ve Cizvit papaz mektebinde eğitim gördü. Burada Latin, İspanyol, Fransız ve Alman dillerini çok genç yaşta öğrendi ve tercüme ile geçimini sağlamaya başladı. Fakir ailesine yardım için kütüphanelerde çevirmenlik yaptı.
Mangan bu dillere ilave olarak Türkçe, Arapça ve Farsça da öğrendi. Ve bu dillerle ilgili olarak tercüme işlerinde çalıştı. Mangan’ın mesleği geleceğini ve şiirini doğrudan etkiledi. Mangan’ı ilginç kılan Türkçe bilmesi değildi elbet. Mangan, doğu dillerine hakim olmasının yanında Türkçe ve Türk aşığı idi. Bu aşk öyle dereceye varmıştır ki aruz vezniyle şiirler yazmıştır.
Mangan’ın Türk topraklarına hiç gelmemiş olmasına rağmen Türk kültürü ve tarihine dair yazdığı şiirler çoğu “içerdeki” şairden daha içerdendir. Mangan görmediği Boğaz’ı çoğu şairimizden daha güzel tasvir etmiştir. Dört bin kilometre öteden sanki Üsküdar sırtlarındaymış gibi İstanbul’u İrlandalılara anlatmıştır (Meadowy Bosphorus).
Konya’dan Erzurum’a savaşa giden bir Türk gencinin dramını anlattığı Karamanian Exile (Karamanlı Sürgün) şiirindeki muhayyilesi etkileyicidir. Doğu toplumunun savaş ve ölüm karşısındaki duygusunu ve memleket hasretini bir Doğulu gibi ve sanki kendi yaşıyormuş gibi aktarmaktadır.
“Nihayet kafes çöküyor,
demirler dağılacak yakında / elveda gaileli dünya,
günahlarla haşırneşir dünya
Ruhum Allah’ın sükûnet ülkesinde dinlenecek artık
(...)
Seni daima rüyalarımda görürüm Karaman!
Senin yüzlerce tepeni, binlerce dereni
Karaman.. Karaman...”
Bazı şairler bu dizelerde Yahya Kemal’in “Sessiz Gemi”sinin izlerini bulur. Mangan, ‘Karamanlı Sürgün’ şiirinde biraz da kendini anlatıyor gibi. Ruhu Osmanlı topraklarında gezinen lakin bedeni Dublin’de olan bir sürgün.
Mangan’ı Türk şairi hanesine kaydettiren faaliyeti sadece muhayyile ile izah edilemez tabii ki bu durum aidiyet duygusu ile izah edilebilir ancak. Bu aidiyet duygusunun bir yansıması olsa gerek, University Magazin’de Türkiye üzerine yazılar yazar. Bu yazılarda Türk şiirini anlamaya ve İrlandalılara onu anlatmaya çalışır. Ona göre Türk edebiyatını anlamak için gramer okumak, küçük şerhleri dinlemek yeterli değildir. Öncelikle kendi memleketinizi unutmanız gerekir, “adeta yeminli bir Müslüman gibi” olmak gerekir diyor Mangan: “Osmanlı’yı, Türk şiirini anlamak ancak böyle mümkün. Yani Avrupalılığın bütün eskimiş paçavralarından kurtulmak onları rüzgâra savurmak gerek...”
Mangan’ın Müslüman bir Türk gibi şiir yazan bir Hristiyan noktasından Müslüman bir şair aşamasına geçip geçmediğinin açık bir delili yok. Bir rivayete göre ölmeden önce yazdığı ve yine bir rivayete göre öldüğü döşeğin yastık altında bulunan şu gazeli;
“Bu hana ve bu handan / Kaç seyyah geldi geçti
Kaç kervan kefenlenip gitti / Herkes geldi, herkes gitti
Kimse bilmedi neden geldiğini / Nereye gittiğini...”
Ve Three Khalenders (Üç Kalender) şiirindeki şu dizeleri onun ait olduğu dini ve kültürel iklim hakkında güçlü ipuçları vermektedir:
“...La ilahe illallah
Kuşlar gibi neşeli uçtuk
Biz: Emrah, Osman, Perizat
Güldük, şakalaştık ve seyrettik
Şarap, güller, neş’e... Türkü söyledik
Bütün unvanlardan vazgeçtik
La ilahe illallah
Boğaziçi, Boğaziçi
Bize hiç engel çıkarmadı ki...”
Oxford Antologie English Verse bu ay ölümünün 165. yılını andığımız Mangan’ı Türk şairleri başlığı altında inceleyerek bir yerde ruhen ait olduğu haneye kaydetmiş, ruhu şad olsun...