Dua tamam da…
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş''ın adli yıl açılış töreninde dua okumasını "doğru" bulduğunu açıklarken, "Türkiye Müslüman bir ülkedir. Bu manevi hakikat değişmeyecektir. Türk milleti Müslüman bir millettir. Bu yalın gerçek ihlal, ihmal ve inkar edilemeyecektir. Kulaklarında çan sesi çınlayan fikri ve siyasi yobazların, son günlerde laiklik elden gidiyor feryadı koparmaları tahammülsüzlük, inanç ve insan haklarına kategorik bir başkaldırı olarak yorumlanmalıdır" dedi.
***
Sayın Bahçeli, 2011 seçimleri öncesinde, Kütahya-Uşak gezisinden dönerken, gazetecilerin, 1999''da MHP Antalya Milletvekili seçilen Nesrin Ünal''ın TBMM''ye neden başörtüsüyle girmediğiyle ilgili sorusu üzerineyse şunları demişti:
- 1999 seçimlerinde çok genişletilmiş bir teşkilat yoklaması yaptık. Baktım Antalya''da bir doktor ilk sırayı almış. ''Kimdir'' diye sordum. Tesettürlü bir hanım. ''Hanımefendiyi bulun, en kısa zamanda genel merkezimize gelsinler'' dedim. Geldiler. TBMM''de tesettürlü milletvekilinin girişi biraz yasak konumdaydı. ''Siz seçilebilir bir konumdasınız. Böyle bir durumda tesettürünüzü açacak mısınız, ısrar eder misiniz? Meclis''e yeni giriş sürecinde partiyi tartışma zeminine sokamam. Onun için evliyseniz beyinize, ailenize, neyiniz varsa ona sorun, öyle karar verin. Eğer Genel Kurul''da açamam diyorsanız sizi listeye koymayacağım. Ama Genel Kurul''a tesettürü çıkartarak gelirim diyorsanız bizim için sakınca yok'' dedim.
***
Yok yok, hiç öyle "Nesrin Ünal başörtüsünü çıkarırken Türkiye Müslüman değil miydi" filan gibi sığ bir soru sorabilmek uğruna hatırlatmadım bu sözleri. Sayın Bahçeli''nin, dinin siyasallaştırılmasına, siyasi niyetle göze sokulmasına karşı "mesafesi"ne örnek olarak kaydettim.
Dikkat ettiyseniz, Diyanet İşleri Başkanı''nın sadece "duasını" sahipleniyor Bahçeli açıklamasında; "''İnancın ticarete, siyasete, adelete, yargıya yansıması"na dair sözlerini onaylayan tek cümlesi yok. Aksine, "Laikliğin, Türkiye Cumhuriyeti''nin temel harcı, kilit taşı" olduğuna dönük bir net bir vurgu var.
Bu vurgu uyarınca, Erbaş''ın, laiklik hassasiyetinin damarına basarcasına, bu konudaki Anayasal garantiye meydan okurcasına ettiği bu kelamlara ne diyor Sayın Bahçeli; onu paylaşmıyor kamuoyuyla…
Çok değil birkaç yıl önce, Erbaş''ın görev alanı ve maksadını aşan tavırlarına karşı "Ne istiyorsunuz Cumhuriyet''ten? Atatürk düşmanlarına zırh olmak gayeniz nedir? Diyanet İşleri Başkanlığı görevi Türkiye Cumhuriyeti''ne söven, kurucu değerlere ihanet eden, kurucu şahsiyetlere galiz ifadelerle yüklenen vatansızları aklama, anma ve alkışlama görevi değildir" diye isyan etmiş hatta kendisini "Durumunu gözden geçirmeye, erdemli bir davranış içinde hareket ederek gereğini yapmaya" çağırmıştı sonuçta…
"Şeytani düzen"
Spor kulüpleri de biraz siyasi partilere benzer. Bakmayın "aynı renklere gönül vermiş" yahut aynı çatı/yönetim altında buluşmuş olmalarına; illa ki hizipleşme olur yöneticiler arasında. Çoğu zaman tabana da yansır.
***
"Kurtar bizi hoca" nidalarıyla ve "mutabakatla" bile getirilmiş olsa, "hoca", "bazı yöneticilerin adamı"na dönüşür zamanla. O birkaç yöneticinin "gücü" belirler akıbetini büyük oranda.
Keza futbolcular…
Yukarıdaki hizipleşme doğrultusunda gruplaşırlar. Gerekli hallerde, yöneticilerin birbirlerine hatta hocaya karşı kullandıkları silah olarak konumlandırılırlar.
Tribünlere kadar uzanır silsile bu şekilde; "bazı yöneticiler"in beslediği bir grup taraftar yeter kimi zaman "Başkan"ı, kimi zaman "hoca"yı, kimi zaman bir futbolcuyu harcamaya…
Tam tersi kimi zaman da; Başkan''ın paralı askeri gibi konuşlanmış bir taraftar grubu eliyle hizaya sokulabilir hizipbaşları…
Masöründen malzemecisine kadar herkesin bir tarafı ve o tarafa uygun olarak takındığı bir "tavrı" vardır; dolayısıyla, sair ekseriyetle "huzur" bulunmaz, fitne, fesat, ayak oyunu da eksik olmaz kulüp ortamlarında.
***
A Milli Futbol Takımı''nın artık iyice kepazeliği andıran hal ve gidişinin savunulacak yanı olmamakla birlikte, "Şenol Güneş" mi gerçekten mesele (tek mesele)?
Türkiye Futbol Federasyonu''nun hiçbir suç ve sorumluluğu yok mu bu işte?
Velev ki bütün mevzu Güneş''in teknik beceriksizliği ve kişisel/izahı mümkünsüz inatları?
Güneş''i getiren kim takımın başına?
"Beşiktaş Başkanı ''Bizi Güneş''ten kurtarın'' diye yalvarmış da, onun üzerine milli takıma çağırılmış"mış… Böyle zırva gerekçe mi olur?
Bir spor kulübünün "kurtulmak" isteyecek derecede zarar gördüğü adama "milli takım" mı emanet edilir?
Doğruysa, Güneş''ten önce bu dahiyane "çözüm"ün sahibinin hesap vermesi gerekmez mi?
***
Oynayamayan değil oynamayan futbolcuları ne yapacağız; başka bir hocayla "destan yazarlarsa", kahraman mı ilan edeceğiz ay-yıldızlı formayı düşürdükleri durumu unutup da…
Sporcunun zeki ve çevik olduğu kadar ahlaklı da olması gerekmiyor mu?
***
Adı bu çapta tartışma konusu olduktan sonra dikiş tutma imkanı kalmadığından Şenol Güneş için milli takım faslının kapandığı su götürmez ama onu günah keçisi ilan etmek de kurtarmaya yetmez "Türk futbolu"nu bu saatten sonra!