DTP'yi aratmayan ümmetçiler
Türklüğü, Atatürk’ü ve Laik Cumhuriyeti içine sindiremeyenler, kamuoyunda ılımlı bir görüntü verseler de, yeri geldiğinde Türklüğe olan alerjilerini ortaya döküyorlar. İşte Ali Bulaç... Mehmet Akif’in “Kahraman ırkıma”, Necip Fazıl’ın “Türk’ün ruh kökü”, “Allah’ın seçtiği kurtulmuş millet” demesi fena halde batıyor ona: “Türkiye’de İslamî fikir akımları genelde tarihe ve devlete bağlıdır. Bunun önemli iki nedeni var; biri, Türkiye’nin Hilafet merkezinde yer alması, diğeri bu yüzyılın başından 1970’lere kadar İslamcılar ile Türk Milliyetçilerinin iç içe bulunmuş olmasıdır. Hilafet merkezinde olmak, İslamcıları devletin yanında ve muhafazakâr kılmıştır. Bunun en az ve silik etkisini Mehmet Akif’de bile bulmak mümkün. Kendisi aksini düşünse ve Safahat’ta yer vermese de İstiklal Marşı’nda ’kahraman ırkı’ndan bahseder. Bu, onun adına şüphesiz bir talihsizliktir, ama bir gerçektir de. Diğer şair ve yazarlarda ise bu milliyetçi etki çok daha barizdir. ’Türk’ün ruh kökü’nden, ’Allah’ın seçtiği kurtulmuş millet’e ve ’Anadolu Milliyetçiliği’ne kadar geniş bir yelpazede görülür.” (Kürt Soruşturması/Sor Yayıncılık)
Ali Bulaç’ın izinden gittiği, şu meşhur Said-i Nursi’nin de Türklüğe bakışı aynıdır. Dinci Kürtçülerden Altan Tan’ın, “Kürt Sorunu” adlı kitabında yazdıkları, bunu doğruluyor: “Türkçülüğün en büyük ideologlarından biri olan Ziya Gökalp’i ‘Menfi milliyetçilerin ve unsuriyetperverlerin (ırkçıların) reislerinden birisi’ olarak tanımlayarak eleştirir (Said-i Nursi’den söz ediyor/C.G). Ziya Gökalp’in ’Turan’ve ’Kızıl Elma’fikirlerine karşı çıkar. Diyarbakır’da bir karşılaşmalarında Kürtlerin soğanı çok sevmesinden kinayeyle Ziya Gökalp’a ’Kürdüm diye tan eyleme beni, bir kelle soğanı, bin kızıl elmaya değişmem’der.”
Dinci gelenekten gelen, yani Erbakan’ın dizinin dibinde yetişme iki parti liderinden biri olan Abdullatif Şener’in dediklerine bakınız: “Bakan olduğum dönemde Diyarbakır’a yaptığım ziyarette, programımda olmamasına rağmen Büyükşehir Belediye Başkanını ziyaret ettim. Kürtçe sizi seviyorum dedim. Kürtçe konuşan ilk bakan ben olmuşumdur. Bu, toplum tarafından olumlu karşılandı.”
Öteki parti lideri de Numan Kurtulmuş. Onun dedikleri de üç aşağı beş yukarı aynı: “PKK’nın silah bırakması koşuluyla bölgedeki operasyonlar da durmalı. Başta Diyarbakır olmak üzere bölgede görev yapan polis ve asker dışında kalan korucular ile diğer devlete bağlı çalışan unsurlar tasfiye edilmeli. ’Bağışlama süreci’adı altında PKK’nın lider kadro dışındaki maşa olarak kullanılan silahlı üyelerinin topluma kazandırılması sağlanmalı. Bölgede etnik milliyetçilik yapan Kürt grupların yanı sıra İslamcı, muhafazakar Kürtler de muhatap alınmalı.”
DTP’yi aratmayan bir yaklaşım ve söylemdeki bu ümmetçi taifeye göre, Türkiye Cumhuriyeti ırk (yani Türklük) ve de dinsizlik esaslarına göre (laikliği kastediyorlar) yapılandırılmıştır. Devlete başkaldırıların da sebebi işte budur. Türklük ve laiklik yerine ümmetçi bir esasa göre devlet yeniden yapılandırılırsa, sorun kalmaz. Lafı dolandırmalarına, takiyelerine bakmayın, kafalarının içindeki tam olarak budur.
Ne ki, bunca mesafe almalarına karşın, hâlâ ham hayaldir bu kafalarının içindekiler. Çünkü milyonlarca Türk’ün rehberi hâlâ Atatürk’tür. O da vermiştir gerekli güvenceyi: “Bu memleket tarihte Türk’tü, halde Türk’tür ve ebediyen Türk kalacaktır”.
Yeter ki biz onun yolundan ayrılmayalım, mücadele edelim.