DTP'ye ihtiyaç var mıdır?
Son yaşanan olaylar, iktidarın “Açılım” adıyla başlattığı sürecin Türkiye’yi barışa değil kaosa sürüklediğini göstermiştir. “Açılımın dinamik bir süreç” olduğu söylendiği için terörist organizatörler ve DTP, açılımın içine her istediklerini koyabileceklerini düşünmüşlerdir. DTP’nin açılımla ilgili olarak istediklerinin başında Öcalan’ın durumunun iyileştirilmesi ve sonra da serbest bırakılması geliyordu. Buna karşın iktidar, “açılımı, terörü bitirmek için yapıyoruz” iddiasını dillendiriyordu. Böyle bir açılım söylemi terörü tahrik etmeye ve sokakları da hareketlendirmeye yaramıştır. Bu arada yetkililerin “Açılım”ın gerekçesi olarak ifade ettiği hususlar terörist ve bölücüleri adeta teşvik etmiştir.
Taviz açılımı!
Öcalan ve DTP açılım sürecini, devletin her anlamda tavize vermeye hazır olduğu bir süreç olarak algılamıştır. İmralı sakini bu yüzden harıl harıl yol haritasını kaleme almış ve iktidara “İstemediğim, içinde olmadığım bir açılımı yapamazsınız” demiştir. Öcalan, Kandil üzerinden teslim olma/teslim alma tiyatrosu sırasında açıkça bu mesajı vermiştir. Öcalan, yalnız Kandil’deki terör organizasyonun değil, aynı zamanda DTP’nin de kendi kontrolünde olduğunu göstermiştir. DTP’li yetkililerin ağızlarını İmralı’yla açıp “sayın Öcalan” ile kapatması bu amaca yönelikti. Nitekim bir DTP’li belediye başkanı açıkça “Öcalan için ölürüz” demek durumunda kalmıştır. DTP bu yüzden iktidara adeta “Bırak Demokratik Açılımı, açılımı Öcalan için yap” diye tavır koymuştur. Bunu AKP iktidarı hem anlamamış hem de yalnız Kandil’in değil Güneydoğudaki kentlerin de Öcalan ve DTP’nin baskı ve tehdidi altında olduğunun fark edememiştir. İktidar, yasa dışı gösteri yapmak, çatışmak, Molotof kokteyli atmak için çocukları ve kadınları emniyet güçlerinin üstüne süren terörist organizasyonu görmezlikten gelmiştir. İktidarın açılım süreci Kürtleri tam anlamıyla Öcalan’ın rehinesi durumuna getirmiştir.
DTP ve Öcalan ilişkisi!
DTP ile terör ve Öcalan arasındaki ilişki çok daha dramatiktir. Bir DTP binasına yapılan operasyonda ele geçirilen malzemeler her şeyi özetlemeye yetiyor: “42 adet kullanılmaya hazır molotof kokteyli, 2 kutu 16’lık havai fişek, 6 adet bomba yapımında kullanılan metal kutu ve vidalar, 2 meşale, 3 sapan, 6 adet çeşitli boyutlarda demir ve tahta sopa, 1 adet megafon, 125 adet maske, bol miktarda örgütsel poster ve pankart” . Diyarbakır’dan dün DTP’nin izinsiz gösterisine polisin müdahalesiyle başlayan eylemlerde bir kişi öldüğü haberi geldi.
Arkasını dağdaki eli silahlı, kentlerdeki Molotof ve havai fişekli militanlara dayayan bir partinin kendisi, meşruluğunu tartışılır hale getirmiş olur. Parti binalarını dağdaki teröristler için ikmal üssü; kentteki militanlar için de havai fişek, Molotof kokteyli ve bölücü pankart deposu haline getiren bir organizasyon “demokratik siyaset yapıyorum” masalı arkasına sığınamaz. Demokratik hak ve özgürlükleri, demokrasiyi yıkmak için kullanmak resmen bir hakkın kötüye kullanılmasıdır. Esasen meşruiyetini yasalardan alan siyasi partilerin yasaları çiğneme diye bir imtiyazı da yoktur. Şiddet demokratik bir araç değildir. Halkın huzuruna musallat olan, anarşik ve terörist eylemleri kutsamak başka bir şey, siyaset ise daha başka bir şeydir. Siyaset, eline silah almış, üstüne kan bulaşmış teröristleri bağrında besleme sanatı değildir. Hele hele siyaset, sırtını terörist bir organizasyona dayayarak devlete dayatmada bulunmak hiç değildir. Gerçekte sermayesi etnik bölücülükten ibaret olan, siyasi bir organizasyona yalnız Türkiye’nin değil hiçbir ülkenin ihtiyacı yoktur.