DTP, kendini kapattırmak istiyor!
Geçmişte SSCB’nin günümüzde ise ABD’nin emperyalist emellerinin aracı olan PKK terör örgütü, alçakça kurduğu pusularla son günlerde otuzun üzerinde vatan evladını katletmiştir. Bu eli kanlı katiller her eylemlerinden sonra kaçarak Kandil’e sığınmakta Barzani ve ABD’nin himayesine mazhar olmaktadır. TSK, içeride ve dışarıda bu katil sürüsünün işini bitirmek üzere beş yıldır gerekli yasal zeminin tekemmül etmesini beklemektedir. Bu arada bölgeden sözüm ona seç(tir)ilmiş milletvekilleri katilleri kınayacak ve kanlı eylemlerini reddedecek yerde son derece tuhaf bir tavır sergilemektedirler.
Onlar, terörist katilleri kınamak bir yana destekler mahiyette bir tutum sergilemekte ve bir yandan da temsil ettiklerini iddia ettikleri insanları da kışkırtmaktadırlar. Bu milletvekillerinden birisi sınır ötesi operasyon söz konusu olduğunda “dışarıda değil içerideki halkın tepkisi hesaba katılmalı” türünden tahrik edici bir biçimde konuşmuştur. Bir diğeri ise sınır ötesi operasyon için Türkiye, Irak topraklarına girdiği takdirde bunun “sınır ötesi operasyon değil, halkların savaşı olacağını” söylemektedir. Bu tür konuşan adamların halkın mı, PKK’nın mı vekilliğini yaptıkları çok da belli değildir. Bu vekiller “bizi TBMM’den kovmak istiyorlar” diyor. Külliyen yalan. Eğer sizi birileri oradan kovmak isteselerdi, Meclis’e sokmazlardı. “Terör örgütüne terör örgütü demeyiz”, “katiller sürüsü bizim kardeşlerimizdir”, “bizi sizleştirmek istiyorsunuz”, “terör örgütü ile bizim tabanımız aynı” türünden konuşanlar, eğer, bu katillerin işledikleri cinayetlerin suç ortakları değilse onların nesidir? Kandil’deki terörist karargâhına müdahaleye şiddetle karşı çıkıyorlar. Bir anlamda teröristlere “ne kadar katliam yaparsanız, Kürt sorununu (!) o kadar gündemde tutarsınız!” demeye getiriyorlar. Bu zevatla benzer biçimde düşünen bir takım medya unsurlarının görevi de teröre ümit vermek ve moral sağlamaktır. “Gabar’da, Cudi’de vurun, Kandil’e sığının sizin oradaki güvencenizi sağlamak bizden” demeye getiriyorlar. Sınır ötesine “müdahale edilmesin” demek; “teröristler hiç olmazsa orada güvencede olsun” demek anlamına gelir. Terörizmin yakıtı güvence, ümit ve moraldir. Bunların üçünü de PKK terör örgütüne içerideki yasal ve sureti haktan bir görünüm içinde olanlar vermektedir.
Türkiye’deki bir takım saflar DTP’nin TBMM’ye girmesini bir fırsat olarak görmüştü. Hatta bazıları PKK’nın DTP’yi güç durumda bırakmak için son zamanlarda katliam boyutunda eylemlere giriştiğini dahi öne sürmüşlerdir. Keşke öyle olsaydı ama olaylar bunun böyle olmadığını göstermektedir. Bölücülüğün “siyasi olanı iyidir, silahlı olanı kötüdür” yaklaşımı son derece yanlıştır. Bölücülük sonuçta bölücülüktür.
Bu bakımdan DTP konusunda Türkiye’deki bir takım etkili ve yetkililer kendi kendilerine yalan söylemeyi hiç olmazsa bu aşamada bir kenara bırakmak zorundalar. DTP’lilerin bölgenin, halkın ve insanların sorunlarıyla ilgili olmadıklarını, kendilerini oraya gönderen İmralı/Kandil iradesinin emrinde olduklarını her söz ve eylemleri ile kanıtlamışlardır.
Bakın DTP’liler, Kuzey Irak’lı Neçirvan Barzani kadar bile olamıyorlar: Neçirvan Barzani “Biz, bölge hükümeti olarak topraklarımızın ya da Irak topraklarının, herhangi bir komşu ülkeye karşı düzenlenecek saldırılar için kullanılmasına izin vermeyeceğiz” diyor. Terör örgütü PKK’nın yalnızca Türkiye için sorun olmadığını belirten Barzani, geçmişte kendileri için de bu örgütün “sorunlara yol açtığını” söylüyor. Tabii, sıkıştığı için bunu söylemek zorunda kalıyor! İçerideki DTP’liler ne diyor? “PKK kardeşimizdir, kardeşlerimize terörist diyemeyiz.”
Olayın özü şu söylendiğinin aksine kimse DTP’lileri TBMM’den “kovmak” istemiyor! Aksine DTP’liler partilerini kapattırmak ve kendilerini kovdurtmak için, ellerinden gelen her türlü tahriki, provokasyonu ve kışkırtmayı yapmaktadırlar. Onun için DTP, yasal çizgiye çekilmelidir. Bu olmuyorsa, AB üyesi İspanya’da bu tür siyasi kılıklı terör destekçisi partiye uygulanan muamelenin aynısı, DTP’ye uygulanmalıdır. AB’nin bir diğer standardı da budur.