Dr. Bahçeli, neden üç yıl daha istiyor?
Dr. Devlet Bahçeli’nin izlediği ‘ideolojik çizgisinden kopuk’ ve ‘birbirinden tutarsız’ politikalar yüzünden daha önce DSP’nin koltuk değneği suçlamalarına muhatap olan MHP, bu defa da AKP’nin yedek lastiği iddiaları ile karşı karşıya.
Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi için kayıtsız şartsız destek.
‘Referandumda’ yapılması gerekenleri yapmayarak örtülü destek.
‘Mahalli seçimlerin’ öne alınması için gözü kapalı destek.
‘Suriye tezkeresi’ için destek.
Ve “AKP parçalanırsa Türkiye kaosa sürüklenir”, “Ülkücüler arkanda” şeklindeki
açıklamalar.
Peki, Dr. Devlet Bahçeli, açıkça ‘emperyalizmin taşeronu’ilan ettiği BOP Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan’a bu anlaşılmaz desteği neden veriyor?
‘Şifre’ 2002 yılında gizli.
2002 yılında ‘Türkiye’nin geleceğinin’ şekillenmesinde belirleyici olacak ‘çok önemli iki operasyon’ gerçekleştirildi:
Birincisi Türk Silahlı Kuvvetleri’nde.
İkincisi ise TBMM’de.
Her iki operasyonun da önünü açan tanıdık bir isim vardı:
Dr. Devlet Bahçeli.
***
BİR
19 Mart 2002 tarihinde Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da düzenlenen “İslam-Batı ilişkileri” konulu sempozyumda CFR’nin kıdemli üyelerinden Richard Murphy, sohbet arasında ağzından aynen şu cümleleri kaçırıyordu:
“- Önümüzdeki aylarda TSK’da operasyon yapılacak. Terfilere müdahale edilecek.”
Dönemin TBMM Başkanı Ömer İzgi ve arkadaşları tarafından hazırlanan Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun görev süresinin bir yıl daha uzatılmasına ilişkin yasa tasarısı, koalisyon hükümetinin ortağı olan Dr. Devlet Bahçeli’nin aşırı tepkisi ile karşılaştı.
Bahçeli’nin desteği ile Cumhurbaşkanı seçilen Ahmet Necdet Sezer’in de “Veto ederim” diye karşı çıkması üzerine tasarı rafa kaldırıldı.
30 Ağustos 2002 tarihinde Kıvrıkoğlu emekliye sevk edilirken, Birinci Ordu Komutanlığı döneminde “Tek vatan, tek devlet, tek bayrak, tek dil” tabelalarını kışlalardan indiren Hilmi Özkök, Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna oturdu.
***
İKİ:
7 Temmuz 2002 tarihinde Kocayayla’ya çıkan Dr. Devlet Bahçeli, partinin ‘hiçbir yetkili kuruluna’ danışmadan ‘erken seçim’ kararı aldıklarını açıkladı.
Ki o sırada kamuoyu şirketleri tarafından yapılan bütün kamuoyu araştırmalarında Tayyip
Erdoğan’ın oyları ‘yüzde 55’in üzerinde’ görünüyordu.
Araştırmalarda partisinin ‘dibe vurduğunu’ gören Bülent Ecevit, hasta yatağından kalkarak Bahçeli’nin kapısı çaldı ve adeta kendisine yalvardı:
“-Ne yapıyorsunuz Beyefendi? Kendi partiniz de baraj altında görünüyor. Bunun adına harakiri derler. Gelin vazgeçin bu sevdadan.”
O güne kadar Ecevit’in bir dediğini iki etmeyen, hatta saygısından dolayı önünde ceketini ilikleyen Bahçeli kestirip attı.
“-Sözüm sözdür, asla dönmem.”
3 Kasım 2002 seçimlerinde, basit bir ‘şiirden’ değil, “dini ve bölücü söylemler ile halkı kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek” suçundan mahkum olan Tayyip Erdoğan, tek başına iktidar koltuğuna oturdu.
***
Peş peşe tam ‘5 defa’ genel başkanlık koltuğuna oturan Dr. Devlet Bahçeli, 15 yıllık az zaman içerisinde ‘çok işler başarmış’ olacak ki, 4 Kasım 2012 tarihinde yapılacak MHP büyük kurultayında, partililerden ‘bir 3 yıl daha’ isteyecek.
Peki, bu 3 yıl içerisinde ne yapacak?
Ortaya koyacağı birbirinden önemli ‘planlar’ ve ‘projeler’ ile ülkenin başına musallat olan işbirlikçi AKP iktidarına son verip MHP’yi iktidara mı taşıyacak?
Ne yazık ki hayır.
Önümüzdeki 3 yıllık süreç, ‘ülkenin geleceğinin’ şekillenmesinde ‘çok kritik gelişmelere’ tanıklık edecek.
Önce ‘Türk kimliğine’ nokta koyacak ‘yeni Anayasa’ tedavüle girecek, ardından bir ‘mahalli seçim’, bir ‘Cumhurbaşkanlığı seçimi’ ve bir ‘genel seçim’ yapılacak.
MHP, bu yönetim ile yoluna devam ederse eğer, AKP yine oyları silip süpürecek.
Dr. Devlet Bahçeli, anlaşılan o ki Tayyip Erdoğan’ı hayal ettiği ‘Başkanlık makamına’ oturtmadan, kendi koltuğundan kalkmak niyetinde değil.
***
MHP, artık ‘geri dönüşü olmayan’bir yol ayrımında. Büyük kurultayda oy kullanacak olan Üst Kurul Delegeleri, yalnızca ‘genel başkan’ seçmeyecek, aynı zamanda ‘MHP’nin geleceği’için de bir seçim yapacak.
MHP, ya yeniden ‘ideolojik kökleri’ ile kucaklaşarak ‘tek başına iktidar’ hedefine kilitlenmiş bir parti haline gelecek.
Ya da ‘sistemin’ kendisine biçtiği ‘yedek parça’ kefenini sırtına geçirip ‘AKP’nin dümen suyunda’ eriyip gidecek.
Karar ‘ülkücü’ iradenin.