Doyduğun ülke kaderindir

Batan gemiyi herkesten önce "kaptan", yani ülkenin "Cumhurbaşkanı" sıfatlı kişisi terk etti Afganistan''da.

Kaçtı.

Neden anlamadım; bir hayli tartışıldı "görünen köy"de başka hiçbir şey olmayan kaçışı.

***

Afganistan, 1996''dan 2001''e kadar da Taliban tarafından yönetildi.

ABD, dünyanın sair ekseriyetinin dehşetle izlediği 11 Eylül filminden sonra, Taliban''ın o günkü lideri, Afganistan İslam Emirliği Yüksek Konseyi Başkanı Molla Muhammed Ömer''in başına 10 milyon dolar ödül koymuştu.

Hollandalı gazeteci Bette Dam, Molla Ömer''in Gizli Yaşamı adlı kitabında, terör örgütü liderinin ABD tarafından köşe bucak arandığı sırada, ABD''nin Afganistan''daki İleri Operasyon Üssü''ne sadece 5 kilometre mesafedeki köyünde yaşadığını yazdı.

Hatta, Dam''ın iddiasına göre Amerikan özel güçleri, artık ne kadar "özel" yetiştirilmiş iseler, bu evi aramalarına rağmen, o sırada orada gizlenen Ömer''i bulamamışlardı!

Ömer, aynı günlerde, Taliban yöneticilerinin ABD''li yetkililerle görüşme mekanı olan Katar''da siyasi büro açtırdı!

***

Türkiye''de hatırı sayılır bir sempatizan kitlesi bulunan Burhaneddin Rabbani, Afganistan''ın Taliban yönetiminde olduğu dönemde ülkenin fiilen olmasa da kağıt üzerinde, "uluslararası kamuoyunun tanıdığı lider"di!

Her ne kadar ondan söz edilen her cümle "Taliban rejimine karşı savaşan" diye başlasa da, o da El Ezher tedrisatından geçmiş bir kökten dinciydi. 1996''da, Taliban, Kabil''i ele geçirdiğinde Cumhurbaşkanlığı koltuğunda o vardı ve kaçtı.

Hayatının sonraki dönemini de "Afganistan''da farklı grupları Taliban''a karşı birleştirmek" üzere mücadele vererek geçirdiği yazılıp çizilse de, emeğinin semeresini ABD aldı yeni bölgede!

Rabbani, Gulbeddin Hikmetyar gibi tiplerle birlikte, "hazmettire hazmettire" Afganistan''ın toplum yapısını ideolojik olarak Taliban''a hazırlamakla kalmadı, ABD''nin eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski''nin ifadesiyle "Afganistan''ın bir Sovyet Vietnam''ı olmasına" çalışırken celladının bıçağını da cilaladı.

Nitekim, hiçbir zaman bir Ahmed Şah Mesud olmadı; "olamadı" değil bakın…

***

Zaten Amerikan vatandaşı olan Hamid Karzai''yi uzun uzun yazmaya gerek yok herhalde.

Tek kendisi değil; Rabbani''den sonra kurduğu hükümetinin 12 bakanı da Amerikan vatandaşıydı!

Sanki o ana kadar dünyanın en omurgalı, en bağımsız politikalarıyla yönetiliyormuş, teslimiyetçilik çok uzağında olan bir kavrammış gibi, Taliban''a teslim oluş şekline hayret edilen son "Afganistan İslam Cumhuriyeti"nin ilk "seçilmiş(!)" Cumhurbaşkanı bu Amerikan vatandaşı!

Kardeşlerinden biri CIA''nın maaşlı elemanı; hoş sanki sülalesinin geri kalanı farklı. Tamamının ABD ikametgâhı.

***

Ve sanki Afganistan''a eşsiz bir "istiklal mücadelesi" vaat ederek seçilmiş gibi kaçması, lüzumsuz bir mesaiyle "anlamlandırılmaya" çalışılan Eşref Gani Ahmedzai

Amerikan vatandaşı Afgan Cumhurbaşkanı Karzai''nin, Amerikan vatandaşı bakanlarındandı; dahası "kıdemli danışmanı".

Lübnan Amerikan Üniversitesi, Colombia Üniversitesi…

Derken California Üniversitesi, John Hopkins Üniversitesi…

Öğrenciliği gibi akademisyenliği de Amerikan kurumlarında geçti.

İronik ama 11 Eylül filmi çekilirken Dünya Bankası''nda görevliydi.

Amerikan Foreign Policy''nin "dünyanın 100 düşünürü" listesine girdi.

İngiliz Prospect dergisi tarafından "dünyanın ikinci en etkili entelektüeli" seçildi.

Cumhurbaşkanı olarak ilk icraatı, ABD ile İkili Güvenlik Anlaşması imzalamaktı!

***

Gelelim, adının Afganistan İslam Emirliği olması beklenen ülkenin yeni lideri Abdulgani Birader''e…

Pakistan İstihbaratı tarafından yakalanıp hapsedilmişken devreye ABD girdi.

Obama döneminde güya "endişe yarattığı" gerekçesiyle CIA takibine alınan Birader, Trump''ın isteğiyle cezaevinden çıkarıldı.

Taliban-ABD ve Afgan Hükümeti arasındaki müzakereler sonucu oluşturulan Doha Anlaşması''nı Taliban adına o imzaladı.

***

Hayatımda, sanırım ilk defa katılmak durumundayım Abdurrahman Dilipak''a; "haber bu kadar".

Yazı da!

Doyduğun ülke kaderindir sonuçta.

YERLİ VE SADECE O KADAR…

Ve üç gündür izlerken bizi insanlığımızdan utandıran her bir kareden sonra aynı hayrete mahzar olan diğer teslimiyet aktörü;

Afgan ordusu.

Nasıl olurmuş da bizzat Amerikan ve İngiliz generalleri tarafından eğitilen, sadece ABD''nin 88 milyar dolar harcadığı 200 bin kişilik bir "devlet ordusu", tek kurşun atmadan Taliban''a teslim edermiş ülkesini!

"Millet" derlerse, "milliyetçiliğin" nasıl bir emniyet supabı olduğunu ifade ederlerse dillerini eşek arısının sokmasından korktukları için "ideolojisi olmadığından" diyor konunun çok bilenleri.

Millet olamadıklarından millet!

Afganistan bayrağına değil aşiret, kabile ağalarına bağlı olduklarından…

Etnik çıkarlarını, devletin, ülkenin çıkarlarının üzerinde tuttuklarından…

Velhasıl alabildiğine "yerli(!)" ve fakat bir türlü "millî" olamadıklarından.

Parayı verenin çalabileceği düdük ancak can korkusuna kadar; "maaşı uğruna ölüme giden" asker olur mu!

Biz boşuna mı Türk ordusunu anlatırken "Milletin bağrından çıkmış" vurgusu yapmaktan helak oluyoruz!

SORU-YORUM

Taliban''la görüşüyormuşuz… Taliban''ın kuracağı hükümeti bekliyormuşuz… Taliban liderini muhatap alıp "mevkidaş" olarak ağırlayabilirmişiz…

Bu hengamede arada kaynar diye mi edilebiliyor acaba bu altından kalkılamaz laflar?

Taliban dediğiniz ne?

Seçimle, seçim olması da yetmez, demokratik bir düzende, meşru bir seçimle iş başına gelmiş bir siyasi parti mi?

Saltanatla yönetilen bir ülkedeki hanedanın adı mı?

Bildiğin terör örgütü.

Bir terör örgütünün, egemen bir devleti, cebren ele geçirerek yahut korkuyla sindirerek teslim alıp da "devletleşmesi"nin potansiyel sonuçlarını düşünebilen kimse yok mu ki aleladeleştiriliyor bu "tanıma" silsilesi?

Yazarın Diğer Yazıları