“Dört yıl ömrü kaldığını bilemezlerdi”
Karikatür Sedat Simavi’ye ait. Orjinali Servet-i Fünun dergisinde yayınlanmış; ben Orhan Koloğlu’nun “Aydınlarımızın Bunalım Yılı / 1918” kitabından aldım.
Olay “1914’ün Ağustos’u” nda geçiyor. “Dünya Savaşı’nın başladığı ama Türkiye’nin henüz dışında durduğu” günler;
Avrupa bugünün Orta Doğu’sunu andırıyor;
Devletler ve milletler çatışması var...
Sınırlar, rejimler ve haliyle bütün siyasi-askeri-ekonomik dengelerin değişmesi; “gücün” el değiştirmesi söz konusu;
Anlayacağınız “yeni bir dünya” kuruluyor.
Osmanlı da -halihazırdaki Neo-Osmanlıcı Dışişleri gibi - “vaziyetten çıkar sağlamanın” peşinde.
Bugün Irak ve Suriye topraklarının bir bölümü ayrı bir devlet kurulmak üzere işgal ediliyor, İran’ın etrafı füzelerle çevriliyor, Arap Yarımadası’ndan Kafkaslar’a uzanan hatta mezhepler kılıç kuşanıyor ve bu yangın yerinin ortasındaki Türk toprakları da emperyalizmin “cephe”sine dönüştürülüyorken, bunca zulmün bize teğet geçeceği önkabulüyle “Oh-oh pek ala; bu kaosun yolu ’bölgesel güç’lüğe çıkar” diye el çırpanlar var ya; o hesap.
İşte böyle bir ortamda, bir “muallim ile talebesi” nin, “köşkün ders salonunda” çalıştıkları sırada, “peder” in içeri girmesiyle başlayan şu diyalog var Simavi’nin karikatürünün altında:
“- Muallim efendi, bugün çocuğa ne ders veriyorsunuz?
- Avrupa coğrafyası
- Onu bırak, birkaç ay sonra Avrupa’nın yeni coğrafyasını öğretirsiniz.”
“Henüz kimsenin aklına, en büyük değişikliğin Türkiye’nin coğrafyasında olacağı gelmiyordu. Adı ” Devleti ebed müddet “ olduğundan sona erebileceği düşünülemiyordu” diye not düşmüş Orhan Koloğlu bu satırlardan sonra. (Malum en çok değişen değişen Osmanlı haritası oluyor savaşın sonunda...)
Sorum bugün “bize bir şey olmaz” rahatlığında olanların tamamına:
“Tarih” kitaplarındaki bilgileri tersyüz etmekle meşgul gibi görünen iktidar; önümüzdeki eğitim-öğretim yılı başında çocuğunuzun eline “yeni coğrafya kitabı” tutuşturursa ne hissedersiniz?
“Pişmanlık” mı?
Peki neye yarar!
O şemanın “Bir Numara”sı Başbakan’dı!
Bülent Korucu, dünkü Zaman’da yayınlanan yazısına İspanyol gazeteci Melchor Miralles’in şu ifadeleriyle başladı:
“Takipler, tacizler ve izlemelerle karşı karşıya kaldık. Evimin içi, banyoya kadar mikrofon ve kamera doluydu. Diario 16’nın sahibine baskı yaparak Genel Yayın Yönetmeni Pedro J.Ramirez’i kovdurmayı başardılar. Sosyal ve politik açıdan desteğimiz yoktu. Etik ve moral açısından yaşananlar siyasete bakan yönüyle iğrençti.”
Bu da aynı yazının -benzer durumdaki gazetecilerle alay eder gibi kaleme alındığı besbelli- finali:
“Aslında yazıyı yer ve şahıs isimlerini vermeden yazmayı düşünüyordum. Bizim hikâyemize ne kadar benziyor değil mi?”
Aynen öyle!
Yıllardır, insanları yatak odalarına kadar “röntgenlemek” suretiyle edinilen “özel bilgi” leri çarşaf çarşaf yayınlayarak yürütülen itibarsızlaştırma, linç kampanyasını düşününce;
Hakikaten de aynı sizin hikayeniz!
H H H
Şimdi geliyor asıl bomba;
Çünkü “insan zekasına hakaret” çağrışımı yapan bu tavırdan çok daha ötesi var Korucu’nun Miralles’in ağzından söyledikleri arasında.
Diyor ki;
“İçişleri bakanı, devlet sekreteri, şehir valisi, polisin üst düzey şefleri, jandarma generali, komiserler vs. terörizm suçundan hüküm giydiler... Cezaya çarptırılanlarda sadece biri eksik, hâkim Garzon’un çizdiği şemada en tepede X duruyordu. Yargı mensupları X’i ispat edemediler ama besbelli ki o başbakandı.”
Dikkatinizi çekerim, tam da Erdoğan “Ergenekoncu-Avrasyacı Tuncer Kılınç çizgisi” ne gelmekle “suçlanırken” yapılıyor
“1 numara Başbakan’dı” hatırlatması!
Tam da “hizmet” çi Nazlı Hanım’ın Erdoğan’a “Yargının moralini bozmamasını tavsiye ettiği” gün yapılıyor!
Ortalık “tehdit” koktu sanki...