“Dönemin Savcıları”
Yılın son günü gazetelerin manşetlerinde açığa alınan dört savcı vardı. “Zirveden Açığa. Hepsi Açığa. 17-25 Aralık savcılarına uzaklaştırma. Dört savcıya uzaklaştırma. Dönemin Savcıları. Paralel Kare As için Hesap Zamanı. 17 Aralık Savcılarına medya linci. Efsane savcı açığa alındı. Yargıda cumhuriyet çağı. 17-25 Aralık savcıları açığa alındı. Darbe savcıları Açığa Çıktı. Cübbesiz Savcı. vs..” Kimilerine göre Türkiye’deki hukuksuzluk bu dört savcının görevden alınmasıyla bitiyor. Diğerleri ise hukukun bu savcıların görevden alınmasıyla batacağını iddia ediyor. Ötekiler bu savcıların görevden alınmasının cumhuriyetin kazanımı olduğu kanaatinde. Kafalar karışık anlaşılan. Nereden bakarsanız ikilem. Bir dönem Tayyip Erdoğan’ın kendi zırhlı makam arabasını verdiği Zekeriya Öz artık “dönemin savcısı” haline geldi. Hiç kimse kusura bakmasın söz konusu açığa almaların samimi olmadığına inandığım gibi diğer operasyonların da göstermelikten öteye gitmeyeceği kanaatindeyim. AKP iktidarının sözcüleri 17-25 Aralık’tan sonra paralel örgütün, emniyetin yüzde seksenini kontrol ettiğini, yargıda ise hakim ve savcıların yüzde kırkının yapıya bağlı olduğunu açıklamışlardı. Polis içinde defalarca yapılan soruşturmalar neticeye ulaştı mı? Tabii ki hayır!10-15 polisin tutuklanmasıyla, 150-200 polisin sorgulanmasıyla emniyetteki yapılanma dağıtılmışsa ne ala memleket. Bunca sahte belge üretenler, yasa dışı dinleme yapanlardan hesap sorulmadan bu dosyaların rafa kaldırılacak olması ancak danışıklı dövüş ile açıklanabilir ki vaziyet onu gösteriyor.
Gelelim dört savcının açığa alınmasına. Zekeriya Öz, bu işin şimdilik günah keçisi. Kalan üç savcı, 17-25 Aralık soruşturmasının faturasını ödüyor. Oysa bu ülkede insanlar mahkeme salonlarına tıkılıp sorgusuz sualsiz tutuklanarak dünyaları zindana çevrilmişti. Kimileri cinayetleri gizledi. Kimileri hukuksuz tutuklamalar yüzünden cinayetlere, ölümlere sebebiyet verdiler. İçlerinden biri çıkıp da Hüseyin Gülerce gibi “Benim de yüzüm kızardı” bile diyemedi. Gülerce’nin yüzü nedense sadece 17-25 Aralık için kızarmış. Oysa kaleminden kan damlatırcasına Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, Odatv davalarında masum insanlara kara çalmıştı. Bugünlerdeki özründe ne Ergenekon, ne de Balyoz var. Bir satır da yıllarca günahsız hapis yatanlardan özür diliyor mu? Dileme! Çünkü o da projenin bir ayağı. 35 yıllık geçmişini bir anda unutup “kandırıldım” diyerek sorumluluktan kurtulmak için işin kolayına kaçmanın ötesinde zekamızla alay etmektedir.
Senenin ilk yazısında güzel, umutlu temennilerde bulunmak isterdim. Ancak dört savcının açığa alınması bana bir dönemin Şemdinli savcısını hatırlattı. Malum olay. İki astsubay Şemdinli’de güpegündüz bir kitap evine bomba atıyor. Öyle ki bombanın girdiği cam deliğinden el bombasının pimi de içeri giriyor. Ve bunu Yargıtay dahil hakimler “hayatın olağan akışına uygun” buluyorlar. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ı da “terör örgütüne üye olmak” la itham eden ve hazırladığı iddianame ile Türkiye’yi ayağa kaldıran Savcı Ferhat Sarıkaya’yı kaç kişi hatırlıyor. Dahası o iddianameyi Sarıkaya’nın değil dönemin Başbakanlık Müsteşarı ve daha sonra Milli Eğitim Bakanı olan Ömer Dinçer’in yazdığı iddialarını unutmuştur bu toplum. O yılların rüzgarı ile Ferhat Sarıkaya meslekten ihraç edilmişti. AKP’nin Altındağ ilçe başkanının avukatlık bürosunda bir süre istihdam edildikten sonra yeni oluşturulan HSYK tarafından yeniden görevlendirilerek basında adeta kahraman ilan edildi. Şu anda Ankara Cumhuriyet Başsavcı yardımcısı. Ferhat Sarıkaya olayını bu memlekette kaç kişi hatırlar bilmem. Ama hafızamızla, zekamızla alay edenler dün attıkları “dönemin savcıları” manşeti yerine yarın öbür gün “kahramanları” çarkında bulunurlarsa hiç şaşırmam. Şemdinli’deki kumpasın içindeki kitapçı kahraman ilan edilmekle kalmadı şimdi belediye başkanı. Askerler ise terörist diye içerideler. Savcısı da başkentte. Biz de buradayız. İyi seneler...