Donanmada deprem!
Deniz Kuvvetlerinde “İki bin bahriyeli tasfiye edilecek” başlıklı yazımın ardından “daha neler” diyenler İzmir’de kabul edilen iddianameye bir göz atsın. Kara, Deniz, Hava ve Jandarma’nın güzide personeli yargısız infaza uğruyor. Sekiz ay önce, ilk tutuklamalar başladığında, intikam ile başlayıp tasfiye ile sonuçlanarak, iddialarda bir tek delilin olmadığı gibi tıpkı Ümraniye ve Balyoz davalarındaki gibi “digital terör” ün hüküm sürdüğünü belirtmiştim. Aralarında çok sevdiğim sınıf arkadaşlarımın yanında, milliyetçi-ülkücü ailelerin oğulları, Alevi-Türkmen kimlikli öz Türk çocukları, sosyal-demokrat-ulusalcı fikirler taşıyan duyarlı kişilerin yakınları, mesleğinde dünya çapında bilim adamı, eczacı, doktorlar, ömrünü terörle mücadele ile geçirmiş yiğit Türk Milliyetçisi emekli Tümgenaral Alaaddin Parmaksız ve değerli dostum Haspolat’ın oğlu Onur da var... Tıpkı sözde Balyoz Davası’nda olduğu gibi birbirini hiç tanımayan 310 asker ile ilgili ne telefon görüşmesi, ne fotoğraf, ne de belge var. “Asrın hukuksuzluğu” olarak nitelendirilen söz konusu davalardaki sahtekarlıklardan oluşan iki kitap yazdım. İzmir’deki tasfiye bana yeni kitaplar kazandıracak...
Deniz Kuvvetlerindeki depremin artçı sarsıntısı Donanma Komutanı Oramiral Nusret Güner’in istifası ile devam ediyor. Malumunuz Donanma Komutanlığı denizde ikinci kademedir. Güner, onuru ile istifa etmese normal şartlarda Kuvvet Komutanı olacaktı. Lakin haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytan olmayı kendisine yediremedi. Kim bilir Nusret Güner kendisi ile ilgili bir tezgahın hazırlandığını hissetmiştir. Hasdal’da Donanma’nın kurmay başkanı Tümamiral Semih Çetin’in yazdığı “Bir İhanetin Öyküsü” adlı kitapta neler yok ki... Sevgili Arslan Bulut yazdı. Sayın Çetin ibretlik kitabında bana da teşekkür etmiş. Bu kitap, ayrı bir yazının konusu olacak. Donanmadaki yasadışı aramada savcılara kravat hediye edenin, halen Deniz Kuvvetleri Komutanlığı makamında oturan Emin Murat Bilgel olduğunu hatırlatalım. Personeline sahip çıkamayanların eninde sonunda Silivri’ye gönderildiğini unutanlar, Orduevlerinde kendilerine selam verecek bir kişi bile kalmadığını farkına varsınlar... “Casusluk-Şantaj-Fuhuş” gibi yüz kızartıcı iddia ile yargılananlar için Yılmaz Özdil iki gündür Hürriyet’te yazıyor. Daha ilk günden bu yana irtibat kurduğum tutuklularla önümüzdeki hafta görüşeceğim
Dün Ümit Hoca yazdı. “Öcalan aynı durumda olsaydı” diye... Kafasında sivilce çıktığı için ortalığı yangın yerine çevirdikleri günleri balık hafızalılar unutsa da dün gibi aklımızda. Ergin Saygun’un tıbbi raporu 400 sayfa.. Eşi ve kızı, Saygun ile beraber hapishanede. Refakatçısız hayatta kalması mümkün değil. Levent Ersöz de öyle... Fatih Hilmioğlu Hoca da... Bu insanlık dışı uygulama yaşanırken Avrupa İnsan Hakları kuruluşlarının çıtı çıkmıyor. Sivil örümceğin ağına düşen sözde insan hakları kuruluşları, pek demokrat, çok insancıllar nerede? TBMM İnsan Hakları Komisyonu’na defalarca raporlar göndermemize rağmen, muhalefet milletvekillerinin tekliflerini duymazlıktan gelen başkan Naci Bostancı’ya sesleniyorum. “Ayıp olmuyor mu? Yazıktır! Günahtır!..”
Bu arada başkentte asrın vurgunu davası devam ediyor. Kamuoyunda “Keriz Feneri” olarak bilinen milyonlarca euroluk yolsuzluğun kanıtlandığı davada RTÜK eski Başkanı Zahid Akman “Alman devletinin siyasi oyunu ile karşı karşıya olduklarını” söylemiş. Savunmasında AKP’ye ve Başbakan Erdoğan’a yakın oldukları için hedef seçildiklerini vurgulamış. Parayı bavullarla Türkiye’ye taşıdığını iddia eden tanıklar var. Balçıkla sıvanamayacak güneş parlarken, ortalıkta tek somut delilin olmadığı, tamamen uydurma, sonradan eklendiği ileri sürülen digital verilerle Türk Ordusunun tasfiyesi ABD ve yerli işbirlikçileriyle gerçekleşirken, Deniz Feneri’nin hortumcularının savunmaları pişkinlik sınırını çoktan aşmıştır. Umarım mahkemeden kamu vicdanını sızlatmayacak, insanlarımızın merhamet duygularını sömürmeye müsaade etmeyecek adil bir karar çıkar.
Gelelim Patriot meselesine... Seçilen illeri yeniden hatırlatalım. Kahramanmaraş, Gaziantep, Adana... Yakında Şanlıurfa’yı da Coniler pis postalları ile kirletebilir. Düşman askerine direnişin merkezleri özellikle seçildi. İskenderun Limanı’nda 1 Mart tezkeresi öncesi Amerikan askerlerini yere yatırıp gözaltına alan subaylar, şimdi Hasdal ve Hadımköy’de tutsak. Ekonomik şartların belini büktüğü, gırtlağını geçen borçları yüzünden sesi çıkmayan halkımızın bir bölümü, her şeye rağmen direnişe geçti. Emperyalizme karşı bir araya gelip Amerikan askerlerinin başına çuval geçiren Türkiye Gençlik Birliği’nin cesur gençlerini kutluyorum. “Bu topraklarda çuvalın hükmü geçmez” kararlılığı ile çuvalı işgalci düşman askerlerinin başına geçiren Atatürk’te birleşen vatansever gençleri yürekten selamlıyorum. Hainler korkak olur... İskenderun’da korkudan dükkanlara sığınan Amerikan askerlerinin yüzlerinde ve gözlerindeki korku ifadesini gördüm. Ha gayret Mustafa Kemal’in askerleri... Biraz daha sıkışırlarsa kaçıp gidecekler...