Doluya, boşa koymaktan nerelere...

“Bilinçaltı beyninizin farkında olmadığınız yanıdır. Bellek ve anıları yönetip yönlendiren otomatik pilot gibidir. Dahası; heyecanlarınız, fikirleriniz, sezgileriniz, davranışlarınız, kendiniz hakkındaki imajınız ve alışkanlıklarınızdan da bilinçaltınız sorumludur. Bilinçaltı zihin, kanıtlarla ikna edilemez, kandırılamaz da. Fikirlere ve imgelere karşılık verir. Zihinsel kimlik yüzde 10 bilinç, yüzde 90 bilinçaltından oluşur; tıpkı bir aysberg gibi. Evet... Zihninizde yeterli kanı ve yargı oluştu sanırım. Şiirle bilinçaltının yakın ilişkileri var. Şiir, bilinçaltını ele veren bir olgu ve araç.”
İlgiyle dinliyoruz. Psikiyatrist Profesör, sözü, psikiyatri, şiir ve bilinçaltı ilişkisine getiriyor. Hastalarının yazdığı şiirlerinden örnekler verirken, tepegözden ekrana bu hastaların ruhsal bozukluklarının dışavurumu olarak algılanabilecek bakış ve duruşlarının fotoğraflarını yansıtıyor. Hangi yüzün, hangi bakışın, hangi kılığın, hangi şiiri yazdığını görmek, apayrı bir ufuk açıyor insana. Bir şiire ve şiiri yazan yüze çok gülüyoruz. Deliliğin resmi çizilse böyle olur yani. Delinin şiirinin son dizesindeki bazı sözcüklerin sövgüsel yanı, o yüzle ve gülmeceyle ustaca makyajlanınca, sövgüden çıkarak imgeye dönüşmüş gibi geliyor çoğumuza.
Sorular ve tartışmalar başlıyor sonra. Biz katılımcı şairler, “Şiir ve Psikiyatri” konusunda sunum yapan bu Hoca’yı sıkıştırmaya başlıyoruz. Hoşuna gidiyor sorular, psikiyatrinin karanlıklarına şiir ışıkları tutuyor, espriler de katarak yanıtlar veriyor. Birden aklıma geliyor, yani bilinçaltım dürtüyor, bir dörtlüğümü okuyorum Hoca’ya ve yorumlamasını istiyorum.
“Dolar bilinçaltına kaygılarım,
Bir doluya, bir de boşa koyarım.
Sanılar, yargılar, dövünmeler,
‘Neredesin?’ diye bir ses duyarım”
Düşünüyor. “Bir daha okur musunuz” diyor, okuyorum. Tahtaya yazıyor dörtlüğümü. “Koymak” sözcüğünü çember içine alıyor. “İşte” diyor “Sizin bilinçaltınızın şifre anahtarı bu ‘koymak’ imgesi. O demin gösterdiğim hastamın şiirindeki sövgü sözcüğü ile sizinkinin arasında temelde hiçbir fark yok aslında, bilinçaltınızı şiirle ele veriyorsunuz.”
Ben, “doluya koydum olmadı, boşa koydum dolmadı” sözünü anıştırırken, Hoca işi başka tarafa çekti, ısrar da ediyor üstelik. Şiirimin bir görünür anlamı varmış, bir de bilinçaltı gizleri... Ben, “Koyarım” diyerek tüm bilinmezlik yorumlarına nokta koymuşum!?..
Baktım anlaşamıyoruz, kafamız farklı çalışıyor bu Hoca ile. “Demek ben sıkıntılarımı, açmazlarımı dillendirirken aslında cinsel takıntılarımı açığa vuruyor muşum, öyle mi Hoca?” dedim, “öyle” dedi gülerek.
“E peki ben de deli miydim acaba? ‘Sanılar, yargılar, dövünmeler’ diyorum ya, psikiyatrik kimi durumlar, belirtiler olabilir miydi bende de?”
“Olabilirmiş” .
Demek olabilirmiş ha!
Peki Hoca, sen istedin bunu. Ben ki Hemşin Pastanesi’nin deli feylesoflarının yanında yetişmişim, bilirim söz ve mantık ringinin bütün oyunlarını.
Al gardını bakalım. Alıyor. “Kelebek gibi dans edip, arı gibi sokmaya” başlıyorum Hoca’yı. Kroke oluyor kısa sürede. Bekliyor ki havlu atılsın köşesinden.
Yaaa Hoca... Sen misin benim dizelerimdeki sözcüklerin anlamını başka yerlere çekip götüren, bir aparkat koysam şimdi sana, işin tamam.
Gong yetişiyor Hocamızın imdadına.

Yazarın Diğer Yazıları