Doğru yerde durmak...
Küresel işgal ile beraber yerli işbirlikçilerin ittifak zemininde “doğru” olmak bir yana, doğru yerde durabilmek neredeyse imkansız hale geliyor. “İki noktayı birleştiren en kısa çizgiye doğru denir” gibi aritmetik bilgiler yerine doğru yerde durmanın bedelleri üzerine gözlemlerimi yazacağım. Sözü döndürüp dolaştırmadan kestirmeden Silivri ve Hasdal’a çıkaracağım.
Bu arada Hasdal’da yirmi metrekarelik koğuşlar balık istifi haline gelince, tutukluların bir bölümü Davutpaşa’ya taşındı. Malumunuz neredeyse bir yıl önce “Bin subay daha tutuklanacak” başlıklı bir yazı yazmıştım. Hasdal’daki barakalar yetmeyince tel örgü genişletilip hemen yanı başındaki diğer barakalar da cezaevi sınırlarına dahil edilmişti. Lakin kaçıncı dalga olduğunu artık sayamadığımız tutuklamalar yüzünden bu tesis de dar gelince çoğunluğu havacılardan oluşan tutuklular Davutpaşa’ya nakledildi. On yıldır kabus gibi çöken AKP hükümetinin en büyük icraatı deprem paralarını amacı dışında kullanıp duble yol yapmaktı. Bir de yeni cezaevleri inşa etmek. Ancak askeri cezaevleri için ödenek olmadığından mevcut tesisler basit tadilatlarla hapishane haline dönüştürüldü. Eli kolu bağlanmış asker bile bundan sonra tutuklamaların devam edeceğini kanıksamış durumda. Kısacası 1417 rakamına ulaşmak için yakında Maltepe ve Selimiye’de askeri cezaevleri genişletilebilir. Ünlü şike davasından bile birkaç general ile 8-10 subay tutuklanırsa hiç şaşırmayın. Daha önce yazdığım gibi sırada JİTEM dalgası var. Asıl bomba orada patlayacak. Güneydoğu’da terörle mücadeleye katılan personelden intikam almak için hazırlanan tezgah henüz işleme konmuş değil. KCK operasyonlarının paralelinde daha fazla asker tutuklamasını gerçekleştirmek bir nevi denge politikası haline dönüştürüldü.
Her birinin doğru yerde durduğuna inandığım Balyoz tutuklularını Silivri’deki duruşmalar esnasında izliyorum. Bugün (Salı) de orada olacağım. Guantanamo Üssü haline getirilen Silivri yerleşkesine getirilişlerinden, salona girişleri, yemek ve duruşma aralarındaki tavır ve davranışlarına kadar herşeyi tez hazırlamakta olan sosyolog gözü ile inceliyor, her anın fotoğrafını kafamda çekip, çoğuna göre önemsiz sayılan ayrıntıları defterime not ediyorum.
On ay önce ilk tutuklandıklarında çoğunun bakışlarında “biz niye buradayız” şaşkınlığı vardı. İftiraya uğramış olma duygusunun yol açtığı kırgınlık bazılarını suskunluğa sevk etmişti. Bir kısmı en kısa zamanda “pardon” denileceği ve serbest bırakılacakları umuduyla rahattı... Bir kaç aylık acı tecrübenin hayat mücadelelerinde ders olacağı kanaatini taşıyanlara da rastlamıştım. Sayıları iki elin parmağını geçmese de yılgınlıkla “Lanet olsun... Çıkar çıkmaz emeklilik dilekçesini verip, sakin bir sahil kasabasına yerleşeceğim” diyenler de vardı.
Dağlardaki yorgunluklarını geçici görev için atandıkları Hasdal’da dinlenme fırsatına çevirecekler, iddianameye yansıyan “digital terörü” görünce madalyonun gerçek yüzünü gördüler. Cudi’de, Gabar’da ABD uçaklarının teröristlere nasıl yardım ettiklerine tanık oldukları için sorguladıkları NATO’nun ulus devletleri ortadan kaldırma projesinde artık şüpheleri yoktu.
Kuleli’de, Işıklar’da, Deniz Lisesi ve Maltepe’de öğrendiklerinin yanında Harb Okulu ve akademideki bilgilerini değerlendirip, Türkiye’nin yeni savunma stratejileri üzerine kafa yorup, alternatifler aradıkları için suçlu ilan edildiklerinin artık farkındalar. Tarih ile yüzleşme adıyla asıl hedefin ebedi Başkomutan Mustafa Kemal olduğunun bilincindeler. Her platformda bu tehlikeyi dillendirip, bağımsız Türk Devletini ortadan kaldırmak isteyenlerin karşısında olacaklarını yedi düvele ilan ettikleri için hedef seçildiklerini biliyorlar. Ve bu yüzden durdukları yerin doğru yer olduğunu belirtiyorlar.
Duruşma aralarında tutuklularla yakınları arasındaki iletişim gayreti insanın yüreğini burkuyor. Salonda basına ayrılan bölüm daha yakın olduğu için konuşmalara kulak misafiri oluyorum. Kimi annesine, eşine, çocuğuna, kardeşine, sevgilisine niçin orada olduğunun hüznünü değil, doğru yerde bulunmanın onurunu anlatıyor. Tabii ki karşılıklı teselli söz konusu. Ama gözler yalan söylemez!.. Her bir duruşmada saçlarındaki akların sıklaştığına şahit olduklarımın bakışlarındaki kararlılık doğru yerde olmanın dayanılmaz hazzını yaşatıyor bana...
Silivri notlarına devam edeceğim...