Doğan'ın yeni başmüzakerecisi Beki mi?
Başbakanlık Basın Sözcülüğü görevini bırakan Akif Beki’nin merakla beklenen kariyer planlaması açıklandı: Aydın Doğan’ın Radikal’inde haftanın beş günü yazarlık... Ethem Sancak’ın 24’ünde politika danışmanlığı... Kanal 7’de haftalık program...
“Bu ne hız Akif Bey” demeyeceğiz; Haftada 11 köşe yazısı, üç-dört ayrı televizyona program, bir İngilizce makale ile rekoru elinde bulunduran Fehmi Amca’nın yanında bir koltukta üç karpuzla ancak yaya kalınır...
“Oldu mu şimdi? Başta akreditasyon meselesi olmak üzere Beki’yi yerden yere vuran Doğan Grubu değil miydi? Deniz Feneri haberlerinden sonra kameralad önündeki söz düellosunun düşman tarafları değil miydiniz?” diye de sormayacağız... Medyada etik, duruş, tavır, ilke... hikaye, öğrendik!
Tek sözümüz Taha Akyol’a; Taha Amca, acilen toparlandın toparlandın. Toparlanamazsan iktidarla aynı kaderi paylaşacaksın. Her an, Doğan grubundaki arabuluculuk ve başmüzakerecilik makamlarına veda etmek zorunda kalabilirsin. Zira Aydın Bey’in yeni transferi de “iktidarla ilişkiler” mevkiinde “köprü” olarak görev yapabilir.
+++++
KURAN KURSLARI İÇİN “ATATÜRK’ÜN EMANETİNİ REDDİ MİRAS”
DİYEN CAN DÜNDAR AÇIKLADI
Sapık zihniyetliyim
Can Dündar Milliyet’teki köşesinde soruyor: “Sapık mıyım?”
Bu çarpıcı başlığın altında şunu yazıyor: “CHP, Kuran kursu açacak. Murat Yetkin, ’Bu din istismarıdır’ diyenler çıkabileceğini söylüyor. Baykal’ın yanıtı şu: ’Hangi sapık zihniyet böyle anlar? Böyle anlayanı tedavi etmek lazım.’ Ben, o ’sapık zihniyet’ sahiplerindenim... Parti, kurucusunun çizgisinden saptı... Dine abanmak sadece yanlış değil, aynı zamanda reddi mirastır.”
Can Dündar’ın yazısı bu.
Din ve devlet ilişkisi
Öncelikle Mustafa Kemal’in bir sözünü anımsatalım: “Nasıl ki her hususta yüksek meslek ve ihtisas sahipleri yetiştirmek gerekli ise, dinimizin gerçek felsefesini inceleyecek araştıracak bilimsel ve teknik olarak telkin kudretine sahip olacak seçkin ve gerçek din ilim adamlarını da yetiştirecek yüksek öğrenim kurumlarına sahip olmalıyız.”
Ve Mustafa Kemal’in Meclis Başkanlığı döneminde 3 mart 1924’te çıkarılan 429 Nolu kanunla “Diyanet İşleri Başkanlığı” kuruldu; dini müesseselerin, cami ve mescitlerin yönetimi, müftü, vaiz, imam-hatip ve müezzin- kayyımların tayin ve azilleri bu teşkilat emrine verildi.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluşunun 2. yılında 21 şubat 1925 tarihinde bütçe müzakerelerinde, “dini neşriyat” üzerinde duruldu; Kur’an-ı Kerim meali ve tefsirinin, hadis-i şerif tercümelerinin devlet imkanlarıyla yaptırılması kararlaştırıldı; ve bu iki işin masrafları için o günün maddi imkansızlıkları içinde Diyanet bütçesine 20 bin liralık ek ödenek konuldu.
Sonra, Elmalılı Hamdi Yazır’ın hazırladığı “Hak Dini Kur’an Dili, Yeni Mealli Türkçe Tefsir” adlı 9 ciltlik meal ve tefsir ile, Ahmet Naim ve Prof.Dr.Kamil Miras’ın hazırladıkları “Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi” adlı 12 ciltlik hadis tercemesi ortaya çıktı, tüm masraflar devlet bütçesinden karşılandı.
Bu miras mı reddediliyor?
Bütün bunları niye yapıldığını Mustafa Kemal 16 Mart 1923’te Adana’da Türk Ocağında esnaf ve sanatkarlarla yaptığı konuşmasında açıkladı Dinimizi bilmemiz, doğru öğrenmemiz gerekiyordu...
Bazı bilgiler sıralayalım:
3 mart 1924’de 29 yerde imam hatip okulu açıldı. Aynı yıl 9 yerde Kuran kursu açıldı.
21 Nisan 1924’te Darülfünun içinde İlahiyat Fakültesi açıldı.
1928’de hazırlanan ve içinde “camilere sıra konulup orada oturulsun; ayakkabıyla girilsin, ibadet müzikle yapılsın” gibi önerilerin bulunduğu din reformu Mustafa Kemal tarafından reddedildi.
28 Ekim 1930’da ilkokullarının 5. sınıf öğrencilerine perşembe günleri din dersi verilmesi uygulaması başlatıldı.
İki yıl sonra, 12 yaşından büyük her Türk vatandaşına Diyanet İşleri’nden izinli bazı hocaların ders vermesi serbest bırakıldı.
Bir ara imam hatipler kapatıldı tekrar açıldı. Okullara din dersleri kaldırıldı tekrar konuldu vs.
Ama..
Kur’an kursları hep oldu.
Şöyle ki:
1925-1934 yılları arasında 14 Kur’an kursu açıldı.
1934-1945....14-41
1945-1950....41-127
1950-1996...127-5949
1996-2000... 5949-3305
Şimdi bu sayı tekrar 8 bine çıktı...
Peki bütün bunlardan ne demek istiyoruz.
Dinimizi öğrenmeliyiz.
İslamı yobazların elinden kurtarmalıyız.
Mazlum halkı din istismarcılarının elinden çekip almalıyız.
Bunun yolu İslam’ın aydınlık yüzünü halkı öğretmekten geçer.
Bu konuda inat etmeliyiz.
N’olur bırakalım bu seçkinci tavırları...
NOT: Sevgili Can Dündar’a, Latin Amerika solu- kilise dayanışması üzerine bir makale yazmasını rica ediyoruz...
Ya da Yeşil Ordu da olabilir. 1920 Bakü mazlum halklar toplantısındaki konuşmalar ve sonuç bildirgesi de olabilir. l Odatv.com
Bizi yanlış yola sevk eden habisler, bilirsiniz ki, büyük ölçüde din perdesine bürünmüşler saf ve nezih halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz. Görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep din kisvesi altındaki küfür ve melanetten gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırdılar.”
+++++
Polis pakette ne olduğunu biliyor mu?
Sahipsiz ve şüpheli paket ihbarı geliyor. İçinden el bombası çıkıyor. Ne güvenlik çemberi var, ne de bomba imha ekibi
Son günlerde sağda solda bırakılan bomba haberlerinden geçilmiyor. Bir bakıyorsunuz Ergenekon adlı bir apartmanın önündeki torbadan el bombaları çıkıyor. Ersöz Apartmanı’nın kapısında ise mermilerle dolu poşet bulunuyor. Dalga geçer gibi yani. Biri telefon ediyor polise “Falanca yere el bombası gömmüşler” diye. Gerçekten bulunuyor bu el bombaları. Ya da sokak ortasındaki bir çantadan patlayıcılar çıkıyor.
Miktarları çok değil. Yani öyle cephane gibi algılanamaz. Sanki adamın birinin arabasında duruyormuş da, kenara bırakmış gibi yani.
Burada iki nokta dikkatimi çekiyor ve beni meraklandırıyor.
Hepimiz biliyoruz ki sokak ortasında sahipsiz ve şüpheli bir paket görülünce polis hemen gelip etrafı güvenlik çemberi içine alıyor, vatandaşı uzaklaştırıyor ve bomba imha ekibi çağrılıyor.
Bomba imha ekibi ise bulunan çantayı, paketi ya da poşeti genellikle açmadan imha ediyor. Bu imha operasyonlarından birçoğunda paketten aslında bomba, patlayıcı çıkmıyor. Belli ki atılmış ya da unutulmuş bir şey.
Ama dikkat ediyor musunuz, son günlerde poşetler içinde bulunan bomba ve mühimmatlar için bomba imha ekibi çağrılmıyor. Polis geliyor, paketi açıyor ve içinden çıkanları açıklıyor. “Üç el bombası, 40 mermi” falan... Her kuşkulu poşeti imha eden polis acaba son günlerdeki paketleri neden imha etmek yerine açıp gösteriyor. Yoksa zaten içinde ne olduğunu biliyor mu?
Bir diğer nokta da şu: Son günlerde Güneydoğu’da askerlik yapan okurlardan mesajlar alıyorum. Diyorlar ki “Bu bölgede askerlik yapanlar ayrılırken hatıra olarak bir yolunu bulup kullanıldığı sanılan el bombası, mermi gibi şeyleri alırlar. Askerlik yapan herkes bunu bilir.”
Acaba bu hatıraları alanlar son günlerdeki dehşet senaryolarından korkup da el bombası ve mermileri sokaklara bırakarak bu hatıralarından mı kurtuluyorlar ?
Can Ataklı / Vatan
+++++
Kömürist rejim
Bak sen ’çarşaf açılımı’ yapana kadar, adam ahali çarşafı yıkasın diye ’çamaşır makinası açılımı’ yaptı... N’oluyor, m’oluyor demene kalmadı, ’bulaşık makinası açılımı’ yaptı... Sen pislikleri halının altına süpürüyorlar diye bağırıyorsun, adam hem ’halı açılımı’ yaptı, hem ’elektirik süpürgesi’... ’Yatak açılımı’ var, vatandaş yatıyor, ’kanepe açılımı’ var vatandaş oturuyor, ’şofben açılımı’ var yıkanıyor, ’ocaklı fırın açılımı’ var güveç yapıyor...
Kömürist rejime geçtik haberin yok!
Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++++
Belgeli sitem: Kapak olsun!
En çok okunan köşe yazarı.. Hıncal Uluç (Yüzde 24.. İkinci yüzde 13) En beğenilen köşe yazarı.. Hıncal Uluç (Yüzde 17.. İkinci yüzde 7) En güvenilen köşe yazarı.. Hıncal Uluç (Yüzde 15.. İkinci yüzde 6) En yakın hissedilen köşe yazarı.. Hıncal Uluç (Yüzde 14.. İkinci yüzde 5).
Şimdi buyrun buradan yakın benim için “Kendini fikir adamı diye yutturan, bir avanta geziye, bir beleş yemeğe yazı yazar” demeyi, hem de iğrenççe “El süremediği ama sürermiş gibi yaptığı kadınlarla, piyasaya yeni düşen paçozlarla gezer” yazmayı eleştirmek sanan zavallı garibanlar, buradan buyrun.. Yüzde 2 bile oy alamadığınız için hiç birinizin adı bu listelerde yok.. Bu arada Sabah’ın ilgili muhabir ve editörlerine şan olsun. MediaCat, 10 gündür piyasada.. Sabah’a da 50 tane yollanmış.. Bu Hıncal’ı geçin, Sabah için bir gurur haberi değil mi?. l Hıncal Uluç /Sabah
Hatırlatma
Sabah’ın reklam metni: “Sahibinin sesi olmak için.. Çıkar sağlamak için.. Tehdit etmek için.. Sindirmek için.. Köşe dönmek için.. Taraf tutmak için.. Gazete hazırlasaydık ne Sabah Sabah olurdu, ne de gazete gazete..” Kimse arkadaşları uyarmadı galiba, mesele gazete olmak değil, gazete kalmak!
+++++
MİNİ YORUM
Kürtçe açılımına katil gölgesi
Erhan Göksel, Ümraniye Soruşturması’nda gözaltına alınmadan önce TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin ve Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala ile yediği yemekte ne konuşulduğunu açıkladı. Mevzu Bahis, TRT Şeş’in yayın polştikası ve Yılmaz Güney filmlerinin yayınlanmasıymış. “Bir dolandırıcının ithamlarından sonra ancak bir katilin filmleri yakışır TRT ekranına. Daha aşağısı kurtarmaz!” diye mi düşündüler acaba? TRT Genel Müdürü’nden ricam, filmlerin yayını esnasında, alt yazı ile şu bilgi notunu iletmesi: “İzlediğiniz filmin konusu kesinlikle gerçek yaşamdan alınmamıştır. Başroldeki kişi, kahraman değil katildir. Bir fikir insanı değildir. Meselelerini kadın-erkek farketmez dayakla çözmeyi alışkanlık edinmiştir. Örnek almayınız.”