Diyelim ki "Evet" dedik...
İsraf, büyük günahlardan biridir ve en büyük israf ise zaman israfıdır.
Bu kardeşinize göre gündemdeki referandum da ülkeye zaman ve kaynak israf ettirmenin daniskasıdır.
Eylül akşamı sandıklar açıldığında “Evet” çıksa ne değişecek “Hayır”çıksa ne değişecek? PKK’lılar silah bırakıp Türk adaletine teslim mi olacak? İsrail, Mavi Marmara katliamı için özür dileyip tazminat ödemeyi mi kabul edecek? “Evet” deyin aklı veren Amerika, sandıktan “Evet” çıkarsa Kandil’e operasyon mu düzenleyecek yoksa Obama asılsız Ermeni iddiaları karşısında kayıtsız şartsız Türkiye’nin yanında mı yer alacak? Yine “Evet” derseniz memnun kalırız diyen AB, Türkiye’yi Birliğe kabul mü edecek? “Evet” çıkması halinde açlıktan bir deri bir kemik kalmış işçi ve Bağ-Kur emekli dul ve yetim maaşlarına zam mı yapılacak? İşsizlik mi azalacak? Rüşvet mi önlenecek, ülke sathındaki dokunsan yıkılacak milyonlarca hane, depreme dayanıklı hale mi gelecek? “Evet” deyince devletin vali ve kaymakamları iktidar korkusundan elektriksiz köylüye buzdolabı, oruç tutmayana iftar vermek zorunda kalmayacak mı?
Uzatmaya gerek yok bunların hiçbiri olmayacak. İster evet çıksın ister hayır, 13 Eylül 2010 günü biz yine işte böyle bir günün sabahına uyanacağız. PKK yine Kandil’de üstlenmiş ve Türkiye içerisinde saldırılar düzenliyor olacak. KCK yine Diyarbakır’dan Mardin’e, İstanbul’dan Mersin’e ülkenin her noktasında canının istediği saatte sokaklara dökülüp polise küfredecek, taş ve Molotof kokteyli atacak, ellerinde “İntikam” pankartları ile caddelerde boy gösterecek. O gün yine PKK işyerlerinin vitrin camlarını indiriyor, güvenlik güçleri de, “Ne olur kötü şeyler söylemeyin” diye onlara yalvarıyor olacak. Türk insanı propaganda süreci içerisinde televizyon başında boşa geçirdiği saatler ve milyonlarca ton gazete kâğıdına verdiği para ile kalacak. 13 Eylül günü sandıktan “Evet” çıktıysa Erdoğan kasılacak, “Hayır” çıktıysa ötekiler bayram edecek. Bu sefer de sonuçların nasıl okunması gerektiği konusu günler hatta haftalarca tartışılacak.
Bu arada...
PKK vurmayı...
Hırsızlar soymayı sürdürecek.
Devlet biraz daha örselenecek.
Ordu biraz daha yıpranacak.
Bölücü biraz daha güçlenecek.
MOSSAD’ı ile ülkemizde cirit atan Türk’ün katili İsrail, PKK hamisi ABD ve AB, Kıbrıs’ın tamamını yutmak için her fırsatı değerlendiren Yunan-Rum ikilisi, Irak’ın kuzeyinde kendine “Güney Kürdistan” diyerek, “Benim bir de kuzeyim var” mesajını Türkiye’deki bölücülere açıkça gönderen Barzani, Diyarbakır’a kadar Türkiye’den 16 ili sınırları içerisinde gören ve Karabağ’ın işgalcisi “Soykırımı kabul et” diye dayatmaktan vazgeçmeyen Ermenistan, Türkiye’nin bu zaman ve imkân israfına içinden “Aferin size” diye kıs kıs gülecek... Ve bunun adı demokrasi olacak.
Üstelik bütün bunları yapanlara biz devlet adamı, başarılı siyasetçi diyeceğiz. Onları alkışlayacağız, omuzlarda taşıyacağız. Yetmeyecek, milletin gözünden devletinin tasfiyesini ve ayağının altından vatanının kaymasını gizleyen medyaya milyon milyon tiraj, kamyon kamyon reyting aldıracağız. Yani kendi elimizle ekmeğimizi, vatanımızı, devletimizi, geleceğimizi küçültmeyi ve çürütmeyi sürdüreceğiz...
Biz ne zaman uyanacağız?
Taş büyür kurşun olur
“Taş atan çocuklar” yasa tasarısının önümüzdeki hafta Meclise geleceğini öğrenince o fıkra geldi aklımıza. Karısı, adı Eşek olan kocasına, ‘Git şu adını değiştir’ deyince adam soluğu mahkemede almış ve akşam müjdeyi vermiş:
“-Hanım sözünü tuttum, Eşek olan adımı Sıpa ile değiştirdim!”
“Demek ki” demiş hanımı, “Bir iki yıl sonra yine Eşek olacaksın!”
35 bin terörist öldürüldüğü halde silahlı militan sayısı 5 binden aşağı niye düşmüyor?
“Taş atan çocuklar”, yaptıkları yanlarına kala kala “Kurşun atan gençler”e dönüşüyorlar da ondan herhalde...