Diyarbakır’da miting ve Türkiye
AKP’nin 3 Eylül tarihinde Diyarbakır’da yaptığı mitingin arkasından gazetecilerin konuyla ilgili yazdıkları köşe yazılarından bazılarının başlıkları şöyleydi: “Kazasız Belasız Atlattı”, “Yetmez Ama Güzel”, “Diyarbakır’daki Başbakan”, “Diyarbakır Cezaevini Kapatmak..Yetmez”, “Başbakan Güzel Söylüyor da”, “Diyarbakır Ne Bekliyordu, Başbakan Ne Vaat Etti?”.
Yalnız başına bu başlıklar bile Türkiye’nin zihinlerde ne kadar bölündüğünün göstergesidir.
Neden Diyarbakır?
Diyarbakır’a ancak BDP ve PKK özel bir anlam yüklemektedir. Diyarbakır’a aynı türden bir anlamı Türkiye siyaseti ve medyasının, daha da düşündürücü olanı Başbakanın yüklemesi, son derece yanlış ve tehlikelidir.
Sorun demokrasi ise, bu bütün Türkiye için lazımdır. Konu Kürtler ise, Türkiye’nin her yanında vardır. Yüzleşilmesi gereken işkence ise Türkiye’nin her yerinde yapılmıştır. Kötü imajından dolayı yıkılması gereken cezaevi aranıyorsa, yalnız Diyarbakır Cezaevini değil Mamak’ı da yıkmak gerekir. Konu 12 Eylül 1980 ise, 12 Eylül’de Türkiye’nin her yanında aynı baskı ve yıkım gerçekleştirilmiştir. O halde neden Diyarbakır ve orada 12 Eylül sonrası olanlar abartılıp, köpürtülerek ifade edilmektedir.
Mustafa Pehlivanoğlu, Deniz Gezmiş, Adnan Menderes vb. Diyarbakır’da ve Diyarbakırlı olduğu için idam edilmediler. Türkiye’de haksızlık, insan hakları ihlali, işkence ve despotik uygulamalar, “etnisite” ile ilgili değil sistemle ilgili bir sorundur.
Başbakanın konuşmasındaki “Biz bir gün Edirneliyiz, biz Karslıyız, biz Rizeliyiz, İstanbulluyuz, biz Hakkariliyiz, Vanlıyız, Batmanlıyız, biz Yozgatlıyız, Aydınlıyız, Muğlalıyız, İzmirliyiz. Çünkü biz Diyarbakırlıyız, Diyarbakır’ın evladıyız” sözleri birlik ve bütünlük vurgusu taşıması bakımından doğru sözlerdir. Ancak, inatla geçmişte yaşanmış kötü anı ve olguları hatırlatmak ve sürekli olarak yarayı yeniden kanatmak doğru bir tavır değildir.
Diğer yandan falanın “acısını”, filanın “yarasını”, feşmekanın “hasretini unutamayız” demek sorunu çözmüyor. Unutmamak gerekir ki Diyarbakır Türkiye’nin en siyasallaşmış kentidir. Böyle bir yerde duyguları tahrik ve acıları istismar zaten sorunlu olan bu yörede daha fazla kin ve intikam duygusu oluşturur, kan akmasına neden olur.
“Kapıyı açıyoruz, kapıyı”
Ayrıca Başbakan Erdoğan’ın, Diyarbakır’da yaptığı konuşmada yeni anayasanın 2011 seçimlerinin akabinde gündeme geleceğini ifade etmesi de ciddi bir mesajdır. “Bu anayasa değişikliği ile her şey bitmiyor; 2011 seçimlerinden sonra daha geniş tabanlı yeni bir anayasanın temellerini atıyoruz. Yani şimdi kapıyı açıyoruz, kapıyı”. Bu sözler, bir anlamda BDP’nin “demokratik özerklik” ve “Kürt kimliği” nin anayasaya girmesi talebine kapının açılacağı anlamına gelmektedir. Tehlikeli olan da bugünkü anayasa değişiklikleri değil 2011’de yapılması düşünülen değişikliklerdir. Bugün anayasada yapılması öngörülen değişikliklerin 2011’deki anayasa değişikliğinin kapılarını açacağını Başbakan söylüyor.
Bu amaç ve beklenti sebebiyledir ki BDP ve PKK bile anayasa değişikliği konusunda çelişkili bir tavır gösteriyor. BDP ve PKK taktik nedenlerden dolayı “Boykot” kararı almışlardır. Bu nedenle Sabah gazetesi BDP ve PKK’nın tutumunu; “Dilinde boykot, gönlünde evet...” manşetini atarak tarif etmiştir.