Diyanet'e hıyanet mi?
,Nabza göre şerbet ustalığı, ne şiş yansın ne kebap kolaycılığı... Genel yaklaşım ve tutum bu. Yüksek yere ve kalın mindere oturur nice vaiz, “İlgi-alaka, çaba-gayret, hürmet-saygı” gibi eşanlamlı sözcükleri bir arada kullanarak lügat paralar, tepkisizlikle saygısızlığı birbirine karıştıran bir cemaat bulmanın rahatlığıyla idare-i maslahat ederler. Tayyip’ten önce, bol siyaset yapar, âleme nizam da verirlerdi. Katır tepti sanki ağızlarını, yarım ağız konuşur oldular şimdi. Dinlerarası diyalog oyunu mu, ılımlı İslam mı, misyoner faaliyetleri mi, yeni haçlılık mı, medeniyetler çatışması mı?.. Bütün bunları duymamış, görmemişlerdir sanki?
Son olarak İstanbul’da bir camide ilan tahtasına Maide Suresinin 51. ayetinin mealini bir imam yazdı diye, İstanbul’daki ilgili ve yetkililerin nasıl kıvırttıklarını gördünüz. “Her ayet, öyle her yere asılmazmış, o hoca uyarılacakmış”. Uyarın ya, imam dediğin nedir ki, ya namaz kıldırır, ya ölü kaldırır; haddine mi düşmüş onun böyle uluorta tahtalara ayet yazmak. Ilımlı İslam’dan haberi olmamış mı bu Hoca’nın? Diyanetten sorumlu bir Bakanın “Hıristiyanlara bizim dinimiz son ve mükemmel dindir, peygamberimiz de son peygamberdir demeyin, dinlerarası diyalogu önlüyor böylesi sözler...” dediğini duymamış mı acaba? O, F-Tipi Gazetenin fetva uzmanı yazarının “Müslüman olmak için ’la ilahe illallah’ demek yeterlidir, ’Muhammedün resulullah’dense de olur denmese de, o bir kemal mertebesidir” dediğini de mi duymamış? Vay cahil vay!.. Tipsizlikten altı ay giyen o akademik unvanlı hocanın yazdıklarından da haberi yoktur herhalde: “Allah’ın varlığına inanmak esastır, birliğine inanmak esas değildir, varlığına inananlarla birlik olmak bugünkü dünyanın icaplarındandır”.
İcap ve kabul ile akit tamam olur. Bu akit AB ve ABD ile bağımlılık aktidir. Bazı diyanet mensupları da AB ile uyum kervanına katılmış. Yıldırım Koç’un “Türk Sendikal Hareketi ve Çağdaş Misyonerler” adlı kitabını okuyunca öğrendik bunu. Diyanet-Sen 40 bin avro almış AB fonlarından, üyelerine insan hakları dersi öğretiyormuş. Breh breh breh... Yahu ne oldu, hani “Medine Sözleşmesi” ile “Veda Hutbesi” her şeyi kapsıyordu, yetmedi de, Kopenhag’dan takviye mi almaktasınız? Bu gibilerinin bütün amacı, Atatürk’ün kurduğu bu üzerine titrenilesi Kurumu, “Hıyanet İşleri Başkanlığı” na çevirmektir. Böylelerinden milli tepkiler beklemek ham hayaldir. Ne yazık ki din görevlilerinin çoğu (az sayıdaki değerli din adamlarını tenzih ederim) ya eyyamcıdırlar artık, ya da işbirlikçi. Bilgisiz ve bilinçsizdirler çoğu. İnsan ve evren hakkında ahkâm kesmekte, ancak ne insanı, ne evreni öğrenecek cehdi gösterememektedirler. Batı ülkelerinde rahipler dünyevi bir ilimde de mutlaka doktora yapmakta iken, bunların dünyadan haberleri yoktur. Bırakınız tarih bilincini, İslam tarihini bile sebep-sonuç ilişkisi bağlamında analiz edebildikleri kuşkuludur bunların. Edebî eserlerden de nasipsizdirler. Öykü, roman zaten yok. Tarancı’nın “Bir namazlık saltanatın olacak taht misali şu musalla taşında” dizelerinin dışında şiir de duymadım ağızlarından. Onu da cenaze namazlarından önce konuşma yaparken okuyorlar.
Ey Millet! Cenazeleri bile vesile edip, ölü toprağı serpiyorlar üstüne senin. Tındığın yok. Oku Akif’in şu dizelerini de at o ölü
toprağını üstünden:
“Ey millet uyan! Cehline kurban gidiyorsun;
İslamı da ’batsın’diye tutmuş, yediyorsun!”