Dışı yeşil, içi kırmızı
Varoş semtlerini, inanmış Anadolu şehirlerini ’köle pazarı’ gibi görüyorlar. Kapı kapı dolaşıp ’kul’ topluyorlar. Din maskeli komünist sistemin parolası: Varlığın ve oyunla bana teslim ol; sana bakayım
Ahmet Hakan yazıyor: “Tayyip Bey’in avazı çıktığı kadar bağırarak yaptığı konuşmada söylediği cümleye lütfen dikkat: ”Eski komünistler gibi çamur at, tutmazsa izi kalır anlayışına sahipsiniz.“ Ne kadar sağcı bir cümle... Demek ki Tayyip Bey, bir zamanlar komünistleri ”öcü“ gibi gören takımda yer almış... Oysa benim gibi 80’lerin İslamcıları, hayatımızın hiçbir döneminde ”komünist düşmanı“ olmamıştık... Sağcı da olmamıştık... Tayyip Bey’le kafamın uyuşmamasında bunun rolü var mı
acaba?”
Kaygılanma Ahmet Hakan. Sadece 80’lerde değil, 70’lerde de ’sizin gibi İslamcılar’ komünizmi “öcü” gibi görmedi.
Erdoğan’ın komünist benzetmesine ’dil sürçmesi’ de geç. Senin komünistlerle ’fikirde birliğini’ Erdoğan ’işte birliğe’ dönüştürme başarısını gösterdi(!)
İstersen İlhan Selçuk’un yazısından örnek göstereyim. Pakistan ile Türkiye arasındaki çarpıcı benzerliği izah ederken soruyor: “Adı üstünde ’Bay Yüzde 10’ diye anılan üçkâğıtçı Ali Zerdari devlet başkanı seçildi... Çalıp çırpması, ülkesini dolandırması, saçı bitmedik yetimin hakkını şavullamasıyla meşhur üçkâğıtçıdan başka seçilecek kişi yok muydu Pakistan’da?..”
Sorun adam olup olmaması değil ki. Selçuk’un dediği gibi “halkın dinciliğin körleştirdiği eğitim düzeninde çırpınırken kendisi ve demokrasiyi tanıyamaması.”
Türkiye’ye uzak bir fotoğraf değil bu. Selçuk AKP oylarını ’yüzde 51’ gösteren seçim anketine dikkat çekiyor. “O kadar da olmaz” demeyin. “Tarikatlar, kurslar, belediyeler, üçkâğıtçılar, köşe dönmeciler, rüşvetçiler, sadakacılar, Yimpaşçılar, Deniz Fenercileri, dolandırıcılar, yüzsüzler ve din-iman sahtecileriyle donanmış bir toplumda, halkı dört bir yandan kuşatıp seçim sandığında yönlendirmek isteyenler neden başarı kazanmasınlar?..”
Kapatma davası sonuçlanmadan önce ’AKP kapatılırsa isim, amblem ne olacak’ gibi teknik konular masaya yatırılmıştı. Tek harf değişikliği ile özüne en uygun çözümü bulabilirdi AKP. ’A’yı ’T’ yapardı. TKP, Moda sahilindeki içki eylemi dışında varlığı ile yokluğu belli olmayan bir nostalji unsuru olmaktan çıkardı. Erdoğan’ın partisi kambur gibi duran adalet kavramıyla anılmaktan kurtulur, kimliğini bulurdu. Herkese yarardı yani.
Abartmıyorum ha! Yoksa siz hala ’Milli Görüş’ün yerel yönetimleri ele geçirmesi ile birlikte derinden derinden yerleşen ’çakma komünist’ sistemin farkında değil misiniz?
Ne yapıyor iktidar? Sivil toplum kuruluşları ve dinci organizasyonlar oluşturuyor. ’Müslümanın malına ortak olmak için’ kullandığı derneklere “kamu yararı” statüsü kazandırıp meşrulaştırıyor. Medyayı güvenilirliklerini pekiştirmek için kullanıyor. Bu yapılanmalar ekran yoluyla evimize, bilboardlarla sokaklarımıza, vicdanımıza hitap ederek camilerimize, sonunda da ceplerimize giriyor. Kurban derileri, öğrenci bursları, fakir fukaraya yardım... gibi bahanelerle toplanan paralar Güngör Mengi’nin de vurguladığı gibi “iktidar inşa etmenin kaynağı” olarak kullanılıyor Bu ’sosyal dayanışma’ kurumlarının ortak özelliği, tümünün ’din’ kisvesine sığınmış olması.
Evi olmayana barınacak yer, işi olmayana iş, evde kalabalık yapan çocuklara kurs, üniversite öğrencisine yurt, burs, sonra kariyer, soğukta kalana odun-kömür, aç kalana gıda paketi... ’Allah ne verdiyse’ paylaşıyorlar. Hassas bir kantarları var. Yardımlar ’vatandaş’a değil, ’seçmen’e yapılıyor.
“Ben abla-abi istemem”, “sohbete gelmem sinemaya gideceğim” diyen üniversite öğrencisine yağmurlu havada bardak su vermezler! O ayrı.
Topladığı kaynağın sadece buz dağının görünen kısmı kadarını gözden çıkararak oluşturduğu çark bakın nasıl tıkır tıkır işliyor: İnsanlardan ekmek-su kaygısı, çocuğu nasıl okuturum derdi olmadan yaşamaları karşılığında tek şey isteniyor. oy! Ondan kolay ne var! Dört beş yılda bir sandığa gider seçmen. “Beni aç, susuz, evsiz, işsiz bırakmadınız, çocuğumu adam ettiniz oyum size helal olsun” der. İktidara tek katkısı bu zanneder. Oysa o artık ’biat kültürü’nü yücelten bir ’gönül eri’ olarak sistemin dinamosudur. Kuldur. O “bir tas aşım, kaygısız başım” derken bile sisteme hizmet eder. O sorgulama lüzumu hissetmezken, başa getirdikleri lüks arabalarından, yalılarına son model bir hayat sürer. Servet değerindeki ganimetlerini Paris butiklerinden alınma örtülerle gizler. E tamam, kabul kominizm burada biraz liberal-kapitalizme taviz veriyor ama, bu kadar kusur kadı kızında da olur!
Hiç Başbakan’a haksızlık yapma Ahmet Hakan. Bal gibi komünist işte!
Ufak tefek farklar var; komünist Türkiye, SSCB’den biraz farklı. Bizimkiler sistemi özelleştirdi. Bu adil-eşitlikçi-sosyal düzen devlet eliyle değil STK’lar ve dinci organizasyonlarca yürütülüyor.
Demedi demeyin: Denetimsiz kurslar, dinsel aydınlanma evleri derken, her yıl binlerce nurtopu gibi gönüllü biatçımız oluyor. Bu komün hayata ’ya ram olacaksın ya iktidara ham’ noktasına geldik geliyoruz.
Sahi neyi sormuştu İlhan Selçuk:
“Pakistan dünya ahret kardeşimiz... Siyasal partileri var... Meclisleri var... Seçim de yapıyor... Ama, demokrasiden çok uzakta... Neden?..”
Kimin efendi, kimin kul, köle olacağına bir kilo nohut, iki paket şeker, bir çuval un, yarım torba kömür karar veriyor.
++++++++
Ne güzel şarkıydı: Doymadım doyamadım sevmelere seni ben, kimseyi koyamadım yerine yeniden, saymadım sayamadım sensiz gecen yılları, ne inkar ne itiraf bu yalnızca sitem
Dostluk bitti mi Taha amca?
Ne Doğan, ne Erdoğan... Bu kavganın ’gazetecilik’ mesleğinden sonraki en acıklı haldeki kurbanının Taha Akyol olduğunu düşünüyorum. İki gündür yazılarına bakıyorum, ’imdat çığlığı’ gibi. ’SOS’ veriyor köşesi. Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık. Frekans uğruna, ’iktidarla ilişkilerden sorumlu kalem’ edasıyla az mı saldırdı milliyetçilere, milliyetçiliğe...
Liberalizme dönüşün, kapitalizmin efendisi oluşun meyvasını az mı topladı bu iktidar döneminde... Şimdi “buraya kadar” demek kolay olur mu hiç?
Bakın bu kez de yazmış: “Dostları kimlerse Başbakan’a girdiği bu sarmaldan süratle çıkmasını tavsiye etmelidir.”
’Ben artık dostu değilim’ veya ’beni artık dostu saymıyor’ duygusuyla nasıl ezilmiş yazı.
Dostluğumuz bitti diye mi üzülüyorsunuz Taha amca? ’İş başka arkadaşlık başka’ üzülme hepsi geçer!
++++++++
Adaletin bu mu Şahin?
“Ergenekon savcısı görevini yapıyor, maksatlı haberleri yadırgıyorum” diyor Adalet Bakanımız.
Adalet Bakanlığı’nın başvuruları dikkate alıp başlattığı incelemenin ‘Savcı Zekeriya Öz’e soruşturma’ başlığıyla verilmesi garibine gitmiş. Görevini yapan biri sanki suçluymuş gibi gösteriliyormuş.
Bizde görevini yapan gazetecilerin suçluymuş gibi gösterilmesini, lince tabi tutulmalarını epey yadırgamıştık, yadırgıyoruz. O zaman sizden adalet beklemiştik, bekliyoruz. En azından sizin de yadırgamanızı ummuştuk, umuyoruz. Ama siz ‘Öz hukuk’un gereği neyse öyle davrandınız, ‘AK hukuk’un gereği neyse öyle davranıyorsunuz.
Yanlış mı düşünüyorum?
O zaman, hakkında inceleme başlatılan Öz kadar, Başbakan’ın tehdit ve şantajlarına maruz kalan medya için de kaygılandığınızı görmek istiyoruz.
++++++++
Açıklama
“TRT İ.Şahin’in çiftliği mi” başlıklı yazıda İbrahim Şahin’in kişilik haklarına hakaret edilmiş olup; yalan bilgilerle de kamuoyu yanıltılmıştır. Selcan Taşçı isimli yazar, yazısında TRT’de Yeni Çağ gazetesinin okunmadığını iddia ediyor. Oysa ki TRT sabah haberlerinde Yeni Çağ gazetesi okunuyor.
TRT Sabah Haberlerinde hangi gazetenin hangi başlıklarının okunacağı haber dairesince belirlenir. Yeni Çağ gazetesinin manşetinin okunmaması TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’e ağır hakaretler içermeyi gerektirmez. Ayrıca tek manşeti okunmayan gazete de Yeni Çağ değildir. TRT Haber Dairesi çalışanları; yayın sırasında okuyacakları gazetelerin hangi kısımlarını okuyacaklarını gündeme göre belirlerler ve hiçbir gazeteden de emir almazlar.
Yazar Selcan Taşçı, şunu bilmelidir ki; TRT sabah haberlerinde uzun yıllardır gazete okunmasına rağmen yakın zamana kadar Yeni Çağ Gazetesi’nin adından bile bahsedilmezdi. Bugün tirajı belirli bir seviyenin üstündeki gazeteler okunmaya başladı ve hiçbir gazete ayrımı da yapılmamaktadır.
Yazıda geçen; “TRT’yi çiftliğin mi sandın İ.Şahin?”, “Çevreni kirleten yolsuzluk, rüşvet iddialarını makamın ile temizlemeye kalkışamazsın!”, “Parasıyla saltanat sürdükleri vatandaşa bilgi edinmeyi bile çok gördüler, devletin kanalını milletin gözüne perde gibi indirip haber saklamaya da başladılar” türündeki ifadeler ağır hakaretler içermektedir ve hukuk önünde bu ifadelerin bir bedeli vardır.
TRT’nin hükümetin sesi olduğu iddiası ise çirkin ve araştırmadan yoksun bir ifadedir. TRT haberlerinde muhalefet partilerinin haberinin; iktidar partisi haberlerinden çok daha fazla verildiği resmi rakamlarla açıklanmıştır.
Sn. Taşçı elektirik faturalarındaki TRT payını yazarken iyi araştırma yapmalıdır. Sn. İbrahim Şahin döneminde; elektirk faturalarından en az oranda TRT payı kesilmektedir. Bugün uygulanan elektirk faturalarındaki TRT payı (net yüzde 2) TRT tarihinin en düşük oranıdır.
TRT’nin güvenilir, izlenir bir kanal olduğu kadar gelirleriyle de kendini karşılayan bir işletme olması için çalışan TRT yönetiminin bu konudaki çalışmaları, kamuoyunda takdirle karşılanmaktadır.
Kamuoyuna duyurulur.
TRT Basın Danışmanlığı
++++++++
MİNİ YORUM
Yarın cevap zamanı...
Dünkü manşetimiz “TRT İ.Şahin’in çiftliği mi?” ve bu başlık altında yayımladığımız yorum TRT yetkililerince tekzip edildi. Yolladıkları metni bugünkü sayfamızda yayımlıyoruz. Metinde yapılan düzeltmeler(!), tespitler ve yer alan iddialarla ilgili söylenecek çok söz var. Yarın tekzip edilen konularda varsa eğer yanlış anlamaları(!) ortadan kaldırmak, itirazımızı netleştirmek üzere bu metinde kullanılan ifadelere cevaplarımı yine bu sayfada Yeniçağ okurlarıyla paylaşacağım...
* Selcan TAŞÇI
++++++++
GÜNÜN SÖZÜ
AKP’deki yolsuzluk dosyaları kabarıyor, böyle giderse Yüce Divan’a otobüs kaldıracaklar.
* Mehmet Y. Yılmaz
++++++++
SİZDEN GELENLER
Kültür ticari bir faaliyet midir?
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının Hazırladığı ve web sitesinde yayımlanan “Türkiye’de Özelleştirme” isimli çalışmada, Özelleştirme Programının amacı şu şekilde tanımlanıyor; “Özelleştirme ile devletin ekonomideki sınai ve ticari aktivitesinin en aza indirilmesi hedeflenirken, rekabete dayalı piyasa ekonomisinin oluşturulması, devlet bütçesi üzerindeki KİT finansman yükünün azaltılması, sermaye piyasasının geliştirilmesi ve atıl tasarrufların ekonomiye kazandırılması, bu yolla elde edilecek kaynakların altyapı yatırımlarına kanalize edilebilmesi mümkün olacaktır.” Kültür bir sınai ve ticari aktivite midir? Özelleştirilen kurumların tarihi ve kültürel birikimleri, mevcut ticari faaliyetlerini yürütmesine herhangi bir katkısı olmayan ancak tarihi değer taşıyan arşivleri, belgeleri varsa müzeleri özelleştirme kapsamında kurumların yeni sahiplerine mi devredilmelidir? Yoksa tarihi belgeler ve müzeleri Kültür Bakanlığına mı aktarılmalıdır? Tarih Şuuru olan hiçbir ülkede, tarihi önemi olan tek bir belge veya eşya o kuruluşu alanın keyfine terk edilmez. Daha önce özelleştirilen, arşivleri Türk Ekonomi Tarihi’nin temel kaynakları olan, Etibank’ın, Sümerbank’ın, İskenderun Demir Çelik Fabrikalarının, Tüpraş’ın, Çimento Fabrikalarının, Yarımca Porselen’in, Denizbank’ın, Petrol Ofisi’nin arşivleri ne oldu bilmiyorum.
Türk Telekomun özelleştirilmesi sırasında, devir sözleşmesinde “Telekom Müzesi” ve “Türk Telekom’un Arşivleri” konusunda herhangi bir hüküm konmadığı için, Telekom Müzesi ve arşivler özelleştirme kapsamında Oger Telekom’a devredildi.
24 Nisan 2002 tarihinde açılan Telekom Müzesi çok kapsamlı bir müze değildi. Belki bazı özel kolleksiyonlarda bile antika değeri daha yüksek eşyalar bulmak mümkün. Ama o müze, Tarih Şuuruna sahip bir avuç Türk Telekomcu’nun emekleri ile kurulmuştu. 2001 yılında yayımlanan bir tebliğ ile Türkiye Genelindeki tüm abone dosyaları taranarak tarihi değer taşıyan tüm belgeler toplatılarak Müzeye teslim edilmişti. Neler yoktu ki O belgelerin içinde; Osmanlı PTT Nazırlığı ile Erkanı Harbiye Reisliğinin imzaladığı Hususi Hat Sözleşmeleri, Dersaadet Telefon Şirketi’nin düzenlediği sözleşmeler, Fevzi Çakmak, Adnan Menderes, Şükrü Saraçoğlu, Alparslan Türkeş, Cahit Külebi, Rıfat Ilgaz, Zeki Müren gibi ünlü siyaset, devlet adamı ve sanatçıların telefon abonman sözleşmeleri ile kuruma gönderdikleri dilekçeler. Müzede ayrıca; Dersaadet Telefon Anonim Şirket-i Osmaniyesi Telefon Rehberi, 1940’lı 50’li yılların çeşitli illere ait telefon rehberleri, çeşitli dönemlere ait telgraf, teleks ve telefon makineleri ile ankesörlü, jetonlu telefonlar ve sahra telefonları yer almaktaydı.
Bunlar Türk Milletinin malıdır.
Umarım ki, gelecekte tarihi ve kültürel mirasımızı korumada daha özenli davranırız. Türk Sanatını geliştirmek amacıyla Atatürk’ün talimatıyla Kamu kurumlarına alınan ilk dönem Türk ressamlarının (İbrahim Çallı, Malik Aksel, Eşref Üren ) resimlerinin akıbetini araştırır, TCDD, PTT, MTA vb kamu Kurumları müzelerine sahip çıkarız.
* Fazlı KÖKSAL
Türk Telekom Eski Başmüfettişi
* * *
Suçluyum;
Ilıcak’a inandım
“Yolsuzluk/usulsüzlük iddiaları ile, CNN’nin karasal yayın imkânı talep etmesini birbirine karıştırmamak gerekir. Zahid Akman onay verseydi, muhtemelen Doğan medyası onun ismini olaylara karıştırmayacaktı, o başka. Ama, frekans talebinden yola çıkarak diğer iddiaları görmezden gelmek, meseleyi sadece bir çıkar kavgasına dönüştürmek yanlış” . Nazlı Ilıcak hanımefendi bugünki yazısın sonunda zikrini itiraf etmiş. “Akman onay verseydi, muhtemelen Doğan medyası onun ismini olaylara karıştırmayacaktı” demekki yıllarca kendileri böyle yapmışlar. Yıllarca okuyup inandığım için kendimi suçluyorum. Yazılarınıza teşekkürler.
* Bülent Akpınar /Sivas
* * *
Artin Kemal’e haksızlık
Belki birçoğumuz zaman bulamadığından, değişik gazetelerde yazılanlardan pek haberi olmuyor. İşi gücü laf cambazlığı olan, halkın “entel” sıfatıyla andığı malum kişiler, ABD ve AB ve ülkemizdeki işbirlikçileri “Taraf” ından kendilerine sunulan köşelerinde, sabah akşam Türk düşmanı, Türkiye düşmanı, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı yayım yapıyorlar! Bunlar, etnik Ermeni ve Kürt ırkçılığının sürekli olarak propagandasını yapıyor; insanlık düşmanı canilere de hamilik ediyorlar!
Bunlar tiksinmeden okunacak yazılar değil, biliyorum; ancak yurtseverlerin bilmesinde de fayda var. Bu arada, “Artin” Kemal’e “işbirlikçi, hain” derken acaba haksızlık mı edildi, diye düşünmeden edemiyor insan!
* Fethi Murat Doğan