Dış borçlar hepimizi ilgilendiriyor (II)

Dün bu köşede, ''devletin veya özel sektörün dış borcu, Türkiye'nin dış borcudur ve bu nedenle bugün hepimizi ve ayrıca gelecek kuşakları da ilgilendiriyor'' demiştim.

Maalesef bugünkü küresel ekonomik konjonktür ve Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik yapı ve şartlar, dış borç sorununu ağırlaştırıyor.

İthalata ve dışa bağımlı bir üretim yapısı oluştu.

2003-2012 yılları arasında kontrolsüz giren sıcak para ve yabancı sermaye, kur baskısı yarattı. Hükümetler düşük kuru enflasyonla mücadele aracı olarak benimsedi ve kullandı. Üç-dört yıl öncesine kadar düşük kur nedeniyle ürettiğimiz, pamuk, deri, iplik gibi ara malı ve ham madde fiyatları ithal ara malı ve ham madde fiyatları ile rekabet edemedi. Kur arttığı halde bugün halen üretimde yüzde 60 yüzde 70 oranında ara malı ve ham madde kullanıyoruz. Zira ithalata bağımlı üretim yapısından kısa sürede kurtulmak mümkün değildir. Yeni ara malı yatırımları yapmak ve bu yatırımları üretime geçirmek bir zaman gerektirir. Kaldı ki kırılganlık ve ekonomideki belirsizlik yatırım ortamını da olumsuz etkiliyor.

Öte yandan ihracat malı üretiminde yüzde 80 oranında ithal ham madde ve ara malı var. Bu nedenle kur arttığı halde rekabet gücümüz artmadı. Üstelik jeopolitik şartlar, dış politikadaki yanlışlarımız ve terör de şimdi, ihracatın düşmesine neden oluyor. Döviz gelirimiz azalıyor.

2000'li yıllarda yüzde 20'nin üstünde olan ortalama tasarruf oranı şimdi yüzde 14'lere geriledi. Bunun nedeni de yine sıcak paradır. Dört yıl öncesine kadar kontrolsüz giren sıcak para ve düşük kur uygulaması, gelir artışından daha yüksek oranda tüketim artışının ortaya çıkmasına neden oldu. Tüketicinin kredi borçları ve kredi kartı borçları arttı. Ayrıca kırılganlığın yüksek olduğu bir ekonomide tasarruf ve yatırım eğilimi düşük olur. Türkiye tasarruf eksiğini dış kaynaklarla kapadı ve dış borç stoku arttı. Bu tablo devam ediyor.

Döviz cephesinde de tablo iyi değil.

Dünkü yazımızda ifade ettiğimiz gibi, dış borçların geri ödenmesi için büyüme yanında ayrıca dövize ihtiyaç var.

1) Bugünkü ekonomik ve siyasi koşullar değişmezse, 2016 yılında en fazla döviz konusunda sıkışacağız. Turizm gelirlerinin düşmesi, cari açığı olumsuz etkileyecektir. Dış ticaret hacminin daralmasına rağmen bu sene cari açık 35 milyar doları geçebilir.

Cari açığın finansmanı da zor görünüyor. Zira, doğrudan yabancı yatırım sermayesi ve portföy yatırımlarında net çıkış var. 2016 ocak ayı itibariyle son bir yılda çıkan yabancı sermaye 10.5 milyar dolar oldu.

Yani, döviz cephesinin 2016 yılındaki tablosu iyi görünmüyor.

2) Merkez Bankası 2016 Ocak ayında, ''Uluslararası Yatırım Pozisyonu Açığı"nın 366.8 milyar dolar olduğunu açıkladı.

219.4 milyar dolar olan döviz varlıkları, Türkiye'de yerleşiklerin yurt dışındaki doğrudan ve portföy yatırımları, efektif ve mevduatları ve açtığı kredilerdir.

Buna karşılık 586.2 milyar dolar tutan döviz yükümlülükleri ise yabancıların Türkiye'de doğrudan ve portföy yatırımları, mevcut efektif ve mevduatlar ve Türkiye'nin aldığı dış kredilerdir. Aradaki fark, uluslararası yatırım pozisyonu açığıdır.

3) Büyüme ve döviz gelirleri, dış borç ödeme kapasitesini belirler. Ne var ki bizde dış borç ödeme kapasitesi düşüktür. Fert başına büyüme oranı düşüktür. Gelir yaratamıyoruz.

MB verilerine göre, 2016 yılında ödenmesi gereken, bir yıl ve daha kısa vadeli dış borçlar ile vadesi gelen uzun vadeli dış borçlar toplamı 162.7 milyar dolardır. (Aşağıdaki tablo.)

1-454.jpg

35 milyar dolar olacağı tahmin edilen cari açığı da 162.1 milyar dolar dış borç ödemeye eklersek, 2016 yılında döviz ihtiyacı 197 milyar dolar olarak karşımıza çıkmaktadır.

4) Nihayet Merkez Bankası döviz rezervleri de gerilemektedir. 2014 yılında 127.3 milyar dolar olan net rezerv, 2016 ocak ayında, 111.3 milyar dolara düştü.

Sonuç olarak, bugünden planlama yapmaz ve çözüm geliştirmezsek 2016 ve sonrasında dış borç sorunu bizi zorlayacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları